Köpek Eğitimi - Göktan Eker http://www.goktaneker.com Polis ve Askeri Köpek Eğitim Uzmanı - K9 Trainer Göktan Eker's Blog Mon, 21 Aug 2023 20:03:13 +0000 en-US hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.7.1 Özel Güvenlik ve Görev Köpekleri Üzerine Bazı Anekdotlar http://www.goktaneker.com/2023/08/21/ozel-guvenlik-ve-gorev-kopekleri-uzerine-bazi-anekdotlar%ef%bb%bf/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=ozel-guvenlik-ve-gorev-kopekleri-uzerine-bazi-anekdotlar%25ef%25bb%25bf Mon, 21 Aug 2023 20:03:12 +0000 http://www.goktaneker.com/?p=3852 Özel Güvenlik ve Görev Köpekleri Üzerine Bazı Anekdotlar Yanlış uygulamalar yüzünden sonu gelen sektör. Daha Önce Güvenlik Hizmetlerinde K9 ların kullanımı ile ilgili şu yazıyı kaleme almıştım. Gelinen noktayı bir[...]

The post Özel Güvenlik ve Görev Köpekleri Üzerine Bazı Anekdotlar first appeared on Göktan Eker.

]]>
Özel Güvenlik ve Görev Köpekleri Üzerine Bazı Anekdotlar

Yanlış uygulamalar yüzünden sonu gelen sektör.

Daha Önce Güvenlik Hizmetlerinde K9 ların kullanımı ile ilgili şu yazıyı kaleme almıştım. Gelinen noktayı bir kez daha ele almak istedim.

Özel güvenlik hizmetlerinde K9 kullanımı

2004/2005 yillarında istanbulda meydana gelen terör olaylarının ardından özel güvenlik sektöründeki bomba ve koruma köpekleri ihtiyacı sebebi ile Bursa’dan İstanbula taşındım.

Zira K9 bomba köpeklerine gelen talep sebebi ile yoğun bir iş programı oluştu. Bu arada Havalimanı Güvenliği yapan bir firmaya K9 birimi kurdum ve ilk eğitimleri vererek danışmanlık hizmeti vermeye başladım.

Birlikte Irakta görev yaptığım ve hayatımı borçlu olduğum Duke jr isimli köpeğimizi de bu firmaya verdim. Duke jr ın babası İngiltere Lancastre polis köpek eğitim merkezinde eğitilmiş bir narkotik köpeği , annesi ise ev köpeği olan labrador Tırtıl dı.

O tarihlerde k9 lar ile hizmet verebilen istanbulda sonradan Özel Güvenlik Federasyonu Başkanlığı da yapmış birine ait firma , benim Danışmanlık firmam ve kuruluşunu yaptığım Havalimanı Güvenlik firması vardı.

Ancak istanbula geldiğimde köpek çiftliklerinin görev köpeği , bomba köpeği adı altında yaptıkları sahtekarlıklar ve buna çanak tutan özel güvenlik firmaları olduğunu gördüm. Zira insanlar kendini güvende hissetmek ve bombalar konusunda etkin olan k9 ların içerisinde olduğu bir güvenlik hizmeti almak istiyorlardı.Bazı özel güvenlik firmaları ise , alman çoban köpeği üreten çiftliklerden aldıkları köpeklerin üzerine k9 yazan bir yelek giydirip görev köpeği diye pazarlıyorlardı.

İslamcı terörün musevi vatandaşlarımızın ibadethanelerini hedef alan saldırıları neticesinde  , tarafıma ulaşan uluslararası bir güvenlik Danışmanlık firması sayesinde onlarca açılış, tören , konser gibi etkinliklerde köpeklerim ile görev aldık.

SİNAGOG GÖREVİ

Musevi vatandaşlarımızın sinagogta yapacakları bir etkinlikten önce k9 larla hizmet almak istedikleri tarafıma ulaşmış , ben de planlamamı k9 ların en dış güvenlik halkasında törene katılacakların çok dikkatini çekmeyecek şekilde konuşlanmak üzerine yapmıştım.

Aşırı güvenlik önlemlerinin insanları güvende hissettirmekten ziyade daha da huzursuz edebildiğini gayet iyi tecrübe etmiştim.

Organizasyondan saatler önce köpeğin ihtiyaçlarını gidermek için iki emniyet personeli ile sohbet ederek dış güvenlik halkasının da dışına çıktığımızda bir şahsın dikkatlice bizi izlediğini farketmiştik , yaptığımız profil incelemesi sonucu şahsın köpeklere ilgi duyacak bir sosyokültürel yapıda olmadığını da tespit etmiştik. Bunun üzerine ben ‘Kimse kıpırdamasın sanırım köpek bir koku aldı’  diye bağırınca şahıs koşmaya başladı ve gözden kayboldu , aynı anda yanımızda bulunan emniyet mensubu gençler eşgal bilgisini çoktan anons etmişlerdi bile , sonuç yakalanan şahıstan alınan bilgilerle bir hücrenin çökertildiği bilgisi idi , en azından bana ulaşan bilgi bu yöndeydi. Yani K9 un varlığı ve emniyet mensubu arkadaşlarla oynadığımız oyun sonuç getirmişti.

AVM DEN KAÇAN ARABA 

Beylikdüzü tarafında yeni açılan bir avm de sevgili kızım Betty ( başbakanlıkta görev yapan Balyozun annesi ) ile güvenlik görevlisi arkadaşımız , profilleme stratejisi ile AVM açık otopark girişinde  rutin bir arama yaparken ,Bety nin koklayarak bir araca doğru yöneldiği  , bu aracın ekibi gördükten sonra aracı geri çevirdiğini ve avm ye girmekten vazgeçip uzaklaşmak istediğini görülmüş , aracın geri dönüşü ve hızlanmaya başlaması ile betty idarecinin elinden kurtulup aracın arkasından koşmaya başlayınca kısa süreli bir panik yaşanmış ve aracın hızlı akan E5 trafiğinde kaybolması ile bety geri dönmüş , plakasının ve araç bilgilerinin emniyet ile paylaşılması ardından araç terk edilmiş şekilde bulunmuştu. Yapılan aramada araçta tehtid oluşturan hiç bir suç unsuru bulunamamış taa ki kriminal şube incelemesine kadar , kriminal şube ekipleri yaptıkları teknik inceleme sonucu araçta daha önce yüklü miktar patlayıcı taşındığı kanaatine varılmış , kızımız Bety ve idarecisi görevini başarı ile tamamlamıştı.

Özel Güvenlik Hizmetlerinde K9 lar ile çalışan bir çok arkadaşımın başından benzer olaylar geçtiğini de biliyorum. Zira eski bir emniyet mensubu ve eski meslektaşlarımın köpek seven çocuklarının K9 Amcası olarak içinde köpeklerin geçtiği hemen her olay konusunda belirli düzeyde bilgiye ulaşmıştım. 

DURMA NOKTASI

Bu tarihlerde henüz özel güvenlik hizmetlerinde k9 kullanımı ile ilgili bir mevzuat yoktu , hatta 5188 özel güvenlik kanunu bile henüz çıkmamıştı.

Bu hizmetin verilme şartları ile ilgili hukuki veya idari bir mevzuatın olmaması art niyetli firmalara yarıyordu.

Zira gerekli eğitimleri almamış , yetkin olmayan kişilerce bu hizmet AVM’lere , İbb nin metro güvenliklerine veriliyordu, otobanda araçtan düşerek sakatlanan ve hayatını kaybeden köpekler haberininin ne yazık ki bu hizmeti verdiğini dününen yüzünden yaşandığını da görmüş olduk.

Hayatında bomba veya patlayıcı madde görmemiş , ev köpekleri eğitmenleri ve mantar gibi artan özel güvenlik firmalarının bazı uyanık sahipleri bu boşluktan fazlası ile faydalanıyordu. Sektörün adeta içi çürüyordu.

Hava limanlarında ise fiziki güvenlik ve kargo güvenliğinde köpekler yoğun bir şekilde kullanılıyor, hava limanların ciddi güvenlik prosedürleri kapsamında kaliteli hizmet tercih ediliyordu. Ben de bu kalite kontrol sistemini baz alarak ve yıllarca çalıştığım ortadoğu ülkelerinin tecrübesi ile hizmet vermeye gayret ediyordum

Havalimanı dışındaki bu bozuk yapı , sonunda tabiri caiz ise patladı ve bir avm de köpeğin genç bir kızı ısırması ile yapılan soruşturmada köpeğin herhangi bir eğitimi olmadığı , idarecisi personelin ise bir gün önce işe alındığı anlaşıldı. Valilik ve emniyet müdürlüğü bu durum üzerine havalimanları hariç köpeklerin kullanımın durdurulması için bir yazı yazdı.

Bu durum bir anda sektörü olumsuz etkilediği gibi dolaylı olarak emniyet ve jandarmayı da etkiledi. Zira özel güvenlik hizmetlerinde köpek kullanımı ile gelişen sektör , kaliteli köpeklerin Türkiye’de yetişmesine ve kolluk kuvvetlerinin de artan köpek ihtiyacının kolayca tedariğine sebep olmuştu.

Bu kapsamda Ankara sıhhiyede bomba yüklü minibüsü bulan Maske , Başbakanlık ta görev yapan Mızrak , Dark ve Balyoz tarafımdan tedarik edilerek emniyet teşkilatına , öncesinde Pars gümrük teşkilatına , bir çok köpek te sivil savunmaya tarafımızdan dan kazandırılmıştı. Benim gibi işini kaliteli yapan diğer işletmeler de bu kapsamda  Köpeklerin bir kısmını hibe şeklinde bir kısmını da satın alma yöntemi ile tedariklerine devam ediyorladı.

Bu gelen yasaklama ile ben yine rotayı yurtdışına çevirmiş , Irak Afganistan , Azerbaycan , libya , Suriye ve ABD ye eğitimli köpek tedariğine başlamıştım.

HAVALİMANI SALDIRISI

Atatürk Havalimanı baskınından bir kaç gün önce de hava limanında köpek kullanımı konusunda bir yasak getirilmiş , dönem dönem emniyet birimlerinin dahi destek aldığı özel güvenlik bomba köpeklerine görevden el çektirilmişti, sadece kargo güvenliğinde çalışan köpeklerin çalışmasına izin verilmiş, otopark ve havalimanı girişlerinde görev yapan ekipler ne yazık ki yasaklanmıştı.

Başbakanlık Bimere konu ile ilgili ihbarda bulunmuş ve bunun büyük bir güvenlik açığı doğuracağını ( hizmet veren ekiplerin rakip firma olmasına rağmen ) geri dönülmez sonuçları olacak bu hatadan dönülmesi gerektiğini yazdığım uzun bir mailden bir kaç gün sonra ne yazık ki onlarca insan hayatını kaybetti.

REİNA SALDIRISI

Yine benzer bir durum da yılbaşında , Ortaköy’de deniz kenarında bulunan bir eğlence mekanında meydana geldi , mevcut riskleri göz önünde bulundururak , Yılbaşı gecesi için iki koruma köpeği ( Hollanda polisi KNPV sınavını geçmiş ) bir bomba köpeği ile vereceğimiz güvenlik hizmeti emniyetin izin vermemesi ile iptal oldu , hoş o gece büyük ihtimal ben de orda olacaktım , ve kapı dışındaki ilk silahlı müdaleyeye dahil olacaktım , belki de ölecektim , Yada görev köpekleri ile alınmış güvenlik önlemi teröristi o mekandan uzak tutacaktı. Zira istihbarat raporlarına ve yakalan terörist sorgularında eylem öncesi teöristlerce yapılan  keşiflerde köpeklerin büyük caydırıcılığı olduğu yönünde ciddi bilgiler vardı.

BEŞİKTAŞ SALDIRISI

Öncelikle  TİM 47 , değerli kardeşim Vefa Karakurdu ve saldırıda hayatını kaybeden tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum.

Polis akademisinden tanıdığım bir üst devre emekli emniyet mensubu , güvenlik danışmanlık hizmetleri veren bir abimin üzerinde emek harcadığı bu saldırının gerçekleşmesinden haftalar önce stadın güvenlik risklerinin belirlenmesi için yapılan bir çalışmaya dahil olmuştum , islamcı terörün karakteristiğini iyi bilen uzmanlarca yapılan risk analizlerinde k9 ların nasıl etkin olabileceği de uzun uzun tartışılmış , en dış güvenlik halkası için üst düzey koruma ve bomba köpekleri tarafımızdan önerilmişti.

Şehit kardeşim Vefa’nın çabalarına rağmen ne yazık ki k9 lar etkin rol alamadı ve saldırıda bir çok kaybımız oldu , k9 ların saldırıyı önleyip önleyemeyeceğini bilemiyorum , ancak kişisel tecrübem doğru kullanılan k9 birimlerinin can kaybını çokça azaltacağı yönündeydi.

23 NOLU GENELGE

5188 sayılı kanuna 2015 sonlarında 23 nolu genelge ile görev hayvanlarının özel güvenlik hizmetlerinde kullanımı mevzuatlaştığında çok sevinmiştim , bu sevincin erken ve boş olduğunu daha ilk görev köpekleri sınavında anladım.

Yapılan ilk özel güvenlik görev köpekleri sınavına 80 civarı bomba köpeği 15 civarı koruma köpeği katıldı, bomba sınavından sadece benim firmama ait üç köpek başarılı oldu , benim de bizzat girdiğim koruma sınavında ise ⅚ köpek başarılı olabildik.

Sınavı organize eden Emniyet Köpek Eğitim merkezindeki bazıları ile bir zamanlar birlikte görev yaptığım arkadaşların bomba ve patlayıcılar konusunda bu denli hatalı uygulamalar yapabileceğini hiç düşünmezdim. Zira sınavın ölçme değerlendirmesinden, saklanan maddelerin yönetmelikte bulunan miktarlardan farklı olmasına kadar onlarca teknik hata mevcuttu, devamında yapılan sınavlarda ise sınav sorumlularının akıl almaz hataları yüzünden o kadar emek harcayan biz özel güvenlikçilerin haklarının nasıl yendiğine de şahit olduk. 

ÖLÇME DEĞERLENDİRME

Yapılan sınavların bilimsel ölçme değerlendirme sisteminden uzak olması , gözemci olarak katılabildiğimiz sınavlarda sınav sorumluları  tarafından yapılan inanılmaz hatalar , memur arkadaşların bunlarla da kalmayıp , ekmeğinin peşinde olan stres içindeki idarecileri aşağılamaları , bundan köpekçi olmaz , bu köpeği ben para verip almam söylevleri , gerek biz eğitmenlerin gerekse firma sahiplerinin kafasını oldukça fazla karıştırmıştı. Ne yaşıyorduk Biz ?

Firma temsilcilerinin ısrarla toplantı talebi üzerine nihayetinde köpek eğitim merkezinde bu konu ile ilgili bir toplantı düzenlendi. Toplantıda köpeklerde kalça filminden , madde miktarlarına , ölçme değerlendirme sistemindeki hatalardan patlayıcı madde ile gerçekleşen eylemlere kadar bir çok konu detaylıca konuşuldu.

Bir Bomba uzmanı kardeşimizin bu  sınavda patlayıcı zulası bulunması istenmiş , gerçek hayat böyle değil ciddi hatalar yapılmış şeklindeki tespitini unutamam. Zira 20 cm uzunluğundaki bir korteksi arabanın farına , 100 gramlık bir patlayıcı ise bir otobüsün tavanındaki lambanın altına saklanmıştı. Teröristlerin bu tip bir uygulama yaptıklarına ne şahit oldum ne de duydum, her gördüğüm görev yapan bomba uzmanlarına da bu bilgileri sorduğumda arkadaşlar bu işe infilaklı fitilin tersi ile güldüler.

Bu toplantının ardından sistemin daha iyi noktalara taşınacağını düşünürken , sınavı organize edenler önce sınavlara gözlemci almayı , sonra da saklanan maddelerin nerede olduğunu ve kaç gram olduğunu söylemeyi bıraktılar.

Düşünün bir ekip eğitiyorsunuz , sınava giriyor ve nerede hata yaptıklarını , eğitim sistemini geliştirmek açısından gerekli olan geri dönüşleri alamıyorsunuz. 

Şu sıralar bu sınav sistemini kurgulayan ve her sınavda her toplantıda Özel Güvenlik firmalarını ve çalışanlarını aşağılayanlar emekli olup Özel Güvenlik firmalarında uzman olarak işe başladılar.

SINAVLARDA KULLANILAN PATLAYICI MADDELER

Gelelim sınavların en komik başlığına , patlayıcı madde köpekleri eğitiyoruz ve patlayıcı madde köpeği sınavına giriyoruz , ancak özel Güvenlik Firmalarının patlayıcı madde edinmesi ve bulundurmasına izin yok. Yok yok doğru duydunuz maalesef öyle . Yurtdışından binlerce dolara ithal ettiğimiz koku kitleri ile çalışmak durumunda kalıyoruz.

Bununla da kalmayıp , depolardan alınan sıfır maddeler sınavlarda kullanılıyor, yani sahada köpeklerin kesinlikle karşılaşmayacakları bir koku yapısı sınavda onlara soruluyor. Zira patlayıcı maddeler teröristler tarafından zor temin edilen , çantalarda ,vücutlara sarılarak yatak altlarında, eşyalar arasında taşınan , bazen kaçakçıların yöntemleri bazen de teröre yardım ve yataklık edenlerin tedarik ettiği bu maddeler eylemden önce kesinlikle fabrikasyon durumunda olmaz. 

ABD de polis köpeklerinin sertifikalandırıldığı Görev Köpekleri  Birliğinde  sınav hakemi olan biri olarak sınavdan bir kaç gün önce sınava girecek ekiplerin sınav yapılacak alanda ve sınavda aranılacak maddelerle çalışmasına müsade ederdik. Ama ülkemizde bu işi yapmamamız için tüm ortam oluşturulmuş durumda.

Ülkemizde bomba köpeklerini sınava hazırlayan bir özel güvenlik firmasına patlayıcı maddeler bulundurulmasına izin vermeyip, patlayıcı maddelerle sınav yapılmasının absürdlüğünü her ne kadar anlatsak da halen bu soruna çözüm bulunmuş değil, ancak sınavı organize eden kişilerin sınava giren firmalara eğitim için patlayıcı madde ile gidip , köpeklerin sınava hazırlanması aşamasında ücret karşılığında destek verdiklerini öğrendiğimde sistemin iyice çürümeye başladığını düşünmüştüm.

Sorunu çözmeyip sorundan faydalanan kişiler … Firmaların da buna göz yummaları , ciddi miktarlara varan yatırımlarını korumak adına ayak uydrmalarını da anlıyorum sanırım.

ÜCRETLENDİRME

2017 Ylında 1000 TL olan sınav ücretleri 2022 yılına geldiğimzde 32.000 tl oldu. Yarı kamu hizmeti veren özel Güvenlik firması Görev Köpekleri Fahiş SInav ücretinin yanında fotokopi ile çoğaltılan kimlik ücreti ise 6000 tl , yani çipli , özel dizayn edilmiş bir kimlikten bahsetmiyoruz, bildiğiniz hakikatten fotokopi. Şu anda türkiyede pilot sınavları bile bu ücretlerin yanında komik kalıyor, uzaya füze göndermiyoruz , bir bomba köpeğine araç valiz ve oda araması yapıyoruz , bu ödenen ücretler allah aşkına nereye gidiyor ?

BU ücretleri sorduğumuzda zaten çok kazanıyorsunuz cevabını veren pişkin yöneticilerden  ve memur arkadaşlardan bahsetmiyorum bile. 20 Köpekle sınava giriyorsunuz , altıyüz küsür ücret ödüyorsunuz , sınavdan başarılı olmayanların ücretleri yanıyor, başlarda uygulanan bir bütünleme sınavı organizasyonu yok. Sınava sokup sınav geçen personelin çalıştığı sözleşmeli proje müşterinin isteği ile her an sonlanabilir ve siz bu paraları ödemek zorundasınız. 2023 e geldiğimizde maliyetler ve ücretlerden bahsetmiyorum bile.

Bir köpeği 3 ayda eğitiyorsunuz, en az 2 ay personel ile eğitim yapıyorsunuz , sınavlar da yılda bir yapılıyor. yani sınavdan başarısız olunması durumunda köpekde personel de boşa çıkıyor, bir sonraki sınava kadar personele maaş vermenize rağmen projede çalıştıramıyorsunuz. Bununla da bitmiyor, sınavı geçen personelin bazısı kendini helikopterden helikoptere atlayan komando gibi görmeye başlayıp , kendini naza çekmeler , ayrılırsam projeniz batar demeye gelen tavırlar gösteriyor , hatta sınavda başarılı olunca iki katı ücret isteyebiliyor, ya da kimseye haber vermeden işi bırakıp kayıplara karışabiliyor, bu durumda iki yıl köpek ve idarecisinden para kazanabilecekken , yani yaptığınız yatırımların karşılığını nihayet alabilecekken yine mağdur oluyorsunuz.

İNSAN KAYNAKLARI SIKINTISI

Özel Güvenlik kanunu gereği özel güvenlik personeli işçi statüsünde , ancak arkadaşlarımızın çoğu standart özel güvenlik hizmetlerinde özlük haklarının korunmadığı , mağdur edildiklerine bahsederken , köpek idarecisi oldukları anda kendilerini memur gibi görmeye başlıyorlar ancak aleylerine olan her durumda da işçi gibi davranıyorlar. Düşünün Bomba veya koruma köpeği idareciliği eğitimi alıp çalıştıkları firmaları mağdur ederek kayıplara karışan arkadaşları 6 ay sonra köpek eğitim uzmanı olarak sosyal medya yayınları yaparken bulabiliyorsunuz.

Daha eğitimli bir köpeğin idareciliği konusunda uzmanlaşmamış arkadaşlarımız , bir anda köpein eğitimi konusunda uzmanlaşmış olarak karşımıza çıkabiliyorlar.

GELİNEN NOKTA 

Yukarıda anlattıklarımız veya atladıklarımız , ya da saygıdan dolayı anlatamadıklarımız sebebi ile gelinen noktada sektörde hizmet veren firmalar küçülmeye , K9 ların  güvenlik hizmetlerindeki önemli olmasına rağmen kullanımı azalmaya başladı. Havalimanı kargo güvenliğinde K9 ları neredeyse mecburen kullanan firmalar sözleşmleri gereğince geri çekilemezken, ciddi mali yükün altına girmiş durumdalar.

Kısaca sınav sistemindeki halen düzeltilmeyen yanlışlar , yatırım yapan firmaların yatırımlarını korumak adına yüksek sesle bu yanlışları dile getirmemeleri , çalışan personel konusundaki sorunlar,  maliyetlerin astronomik artışı ve bir çok  sebepten dolayı K9 lar artık etkin bir biçimde Özel Güvenlik Hizmetlerinde kullanılmıyor.

Bu yazıyı kaleme alma sebebi ise başta ekomomideki sorunlar, çok fazla göç alınmış olmasının ve bir çok etkenin ülkemizde yeni bir güvenlik iklimi yarattığını görmem, önümüzdeki dönem bu konudaki öngörümün doğru veya yanlış olduğunu gösterecektir.

The post Özel Güvenlik ve Görev Köpekleri Üzerine Bazı Anekdotlar first appeared on Göktan Eker.

]]>
Köpek Saldırısı Haberleri http://www.goktaneker.com/2023/08/15/kopek-saldirmasi-haberleri/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=kopek-saldirmasi-haberleri Tue, 15 Aug 2023 09:41:37 +0000 http://www.goktaneker.com/?p=3840 Orjinal yazı yazı 4p1k dergisi için yazılmıştır. Yine bir köpek saldırısı haberi ile sarsıldık.  Konunun bu kadar yüksek  perdede dile getirilmesi ise saldırıya uğrayan hanımefendinin üstdüzey bir bürokratın akrabası olması.[...]

The post Köpek Saldırısı Haberleri first appeared on Göktan Eker.

]]>
Orjinal yazı yazı 4p1k dergisi için yazılmıştır.

Yine bir köpek saldırısı haberi ile sarsıldık. 

Konunun bu kadar yüksek  perdede dile getirilmesi ise saldırıya uğrayan hanımefendinin üstdüzey bir bürokratın akrabası olması.

Sahipli veya sahipsiz köpeklerin saldırı haberlerine gün geçmiyor ki yenisi eklenmesin Ancak çözüm için halen bir adım atılmış değil.

Daha önce köpeklerin saldırma sebepleri ile ilgili dergimizde de yayınlanmış bir  yazıyı kaleme almıştım, ancak sorunun  çözüm, ile halen bir adım atılmaması üzerine  sorunun tespiti ve çözüm önerileri ile ilgili bu yazıyı tekrar kaleme almak istedim. http://www.goktaneker.com/2022/04/29/kopeklerde-saldirganlik/

Kedi ve Köpeklere mikroçip zorunluluğun getirilmesini oldukça önemli bir adım olarak görmekle beraber  bu uygulamanın sahipsiz hayvan sorunu çözümüne ve köpek saldırıları sorununa  pratikte maalesef büyük bir etkisi yok. Ülkemizin sorunu halen bir evcil hayvan politikasının olmaması, belirlenecek  politika çerçevesinde halen bir sistem kurulmamış olması

Tekrar konumuza dönmek gerekirse Köpek saldırılarını 2 başlıkta ele almak ve çözüm önerilerini bu başlıklar altında incelemenin sorunu tanımlama ve çözüm için bir adım atma açısından önemli olduğunu düşünüyorum.

1-) Sahipli Köpek Saldırıları

2-) Sahipsiz köpek saldırıları 

SAHİPLİ KÖPEK SALDIRILARI

Sahipli köpek saldırılarının sadece insanları değil diğer sahipli köpekleri ve başka hayvanları da olumsuz etkilediğini söylemek gerekiyor.


-Ülkede köpek sahipliği ile ilgili ne yazık ki bir mevzuat yok. Bir çok batı ülkesindeki gibi köpek sahibi ( kedi vb gibi diğer evcil hayvanlar da dahil ) olmak isteyenlerin hayvanı sahiplenmeden önce eğitim alması zorunlu olmalı.

-İnsanlar aldığı eğitimi belgeleyen evrak ile yine yetiştiricilerden veya barınaklardan köpeği ancak bu evrak ile sahiplenmeli. Böylece sorunlu davranışları raporlanmış köpeklerin nasıl üretildikleri , nasıl yetiştirildikleri, nasıl eğitildikleri takip edilebilir, sistemdeki hatalar geri bildirim alınarak düzeltilebilir. 

-Belirli ırkların sahipliği için ( gücü istismara açık ırklar ) ruhsat getirilmeli. Bu köpeklere SKS- Sosyal Köpek Sınavı ve TYS Toplumsal Yaşama Uyum Sınavı gibi sınavlar mecburi tutulmalı. Ruhsata tabi ırklar için ayrıca belirli periyotta Mizaç Sınavı zorunlu olmalı.

-Yavru köpek sahiplenen kişilerin yavru köpek eğitim ve sosyalizasyon eğitimleri mecburi olmalı ( insan çocuklarında ilk öğretim zorunluluğu gibi). batı ülkelerinin bir çoğunda yavru köpek almak isteyenler için bu sistem mecburi.

-Primitif karakterde olan köpekler örneğin haberdeki çoban köpeği gibi köpeklerin davranışsal ve eğitim seviyesi muhakkak belgelendirilmeli aksi takdirde şehirlerde bu ırklar olmamalı. Yüzlerce hatta binlerce yıldır koyunla birlikte yaşayan ve onları yabani hayvandan korumakla mükellef bir köpeği şehirlere getirmek son derece yanlış. bırakın köpek çiftlik hayvanlarının yanında görevini yapsın. Hatta belirli sayıda küçükbaş hayvanı olmayanların bu tip köpekleri sahiplenmesi bile engellenmeli. 

-Koruma ihtiyacınız mı var ? Köpeğinizin koruma görevi üstlenmesini mi istiyorsunuz ki her köpek bu eğitimi alamaz , bu da belgelendirilmeli. Köpeği inşaatın önüne bağlamak bir güvenlik görevini yerine getirmesi açısından ülkemizde çokça uygulanan bir durum ancak son derece yanlış. Köpeğin bir alanda koruma görevi yapması isteniyorsa o alanın etrafının tamamen çevrili olması ve köpeğin serbest olması sağlanmalı. Bağlama ancak belirli şartlarda uygulanabilmeli.

-Köpeğin eğitimi sahibinin eğitimi ile başlar , bu eğitimleri almayan belirli bilince ulaşmayan insanlar köpek sahibi olmamalı.

-Köpek yetiştiricileri de aynı batı toplumlarında olduğu gibi hobi yetiştiricisi , mikro yetiştirici ve ticari yetiştirici sınıflarında ayrı ayrı ruhsatlandırılmalı( halihazırda ticari yetiştiricilik ruhsatlandırılmaktdır) Barıda pek tercih edilmeyen icari yetiştiricilik neyazık ki ülkemizde belgelendrilmiş, köpeklerine  ev halkının bir parçası gibi davranarak yetiştiricilik yapanlar ve ırka özgü yetiştiricilik yapanlar göz ardı edilmiştir. Bunun yerine popüler bir çok ırk köpeği çiftliğe doldurup üretenler ruhsatlandırılmıştır.http://www.goktaneker.com/2022/09/17/etik-kopek-yetistiricilerine-gereksinimin-nedeni/

-Köpek yetiştiriciliği kinoloji adı verilen multidisipliner bir sistemdir. dünyanın hemen hemen tüm modern  ülkelerinde olduğu gibi FCI şecere sistemi benimsenmeli ve acilen merdiven altı köpek üretimi engellenmelidir. Köpek yetiştirmek içerisinde genetik davranış ölçme değerlendirme ( dog showlar ve sınavlar ) olan bir sistemdir. Bu sistem köpeğin insan ile birlikte mutlu yaşaması üzerine kurulmuştur.

-Sadece ticari kaygılar ile yapılan yetiştiricilik özellikle davranış sorunları açısından ülkede yaşanan sorunun parametrelerinden biridir. Merdiven altı yetiştiricilik sokak köpeği sorunun da nedenlerinden biri , her aşaması ile hayvan refahı açısından da bir faciadır. 

2-) SAHİPSİZ KÖPEK SALDIRILARI

-Sahipsiz köpekleri morfolojik açıdan incelediğimizde büyük ölçüde çoban köpeği melezleri , daha düşük ölçüde av köpekleri ve ırk köpeklere benzer köpekleri  ve melezlerini görürsünüz.

-Bu durum sorunun çözümü ile ilgili adımın ilk olarak kırsal bölgede popülasyon kontrolünün başlaması anlamına gelmektedir. http://www.goktaneker.com/2022/10/05/sokak-hayvanlari-sorununda-cozumsuzluk-nasil-cozulur/

-Zira mikroçip zorunluluğu çıktığında köpeğine evladı gibi bakanların hemen kayıt yaptırdıklarını görebilirsiniz.Ancak kırsalda halen kayıt altına alınmamış köpeklerin üremeye devam ettiğini görebiliyoruz. 

-Şehirlerin bazı bölgelerinde ve şehir dışlarında oluşan sürüleşme ve sürü psikolojine bağlı olarak saldırı olayları ne yazık ki çokça yaşanmaktadır.

-Sürüleşerek insan ile sosyal teması azalan köpeklerde insanlara karşı saldırganlık gözlemlenmesi köpek açısından bakıldığında son derece normaldir. Zira insana ihtiyaç duymadan besine ulaşmakta, yeteri kadar sosyal temas bulunmadığı için de yaşadığı alanlar ve kaynakları açısından insanı tehdit olarak görebilmektedirler.

-İnsanla yeteri kadar sosyal iletişi olmayan köpeklerin adeta tersine evrim gibi evcil olma durumundan yarı vahşi bir yaşam formuna dönüştüklerini de görebiliyoruz.

-Sahipli hayvanların saldırıları ile ilgili köpek sahipleri sorumlu tutulabilmekle beraber sahip hayvan saldırısı sonucu mağdur olan kişilerle ilgili halen gerekli idari ve hukuki altyapı oluşturulamamıştır.

-Sahipsiz hayvanlarla ilgili olarak en acil atılması gereken adım kırsal bölgelerde köpek sahip ilintisinin kurulması, ulusal topyekün kısırlaştırma kampanyası  ve üretim yeterlilik belgesine sahip olmayan köpeklerin üretiminin engellenmesi.

-Ülkede sayıları hiç de azınsanmayacak kadar çok hayvansever ve hayvan koruma gönüllüleri ve organizasyonları var , devletin kurumsal olarak bu organizasyonları muhattap alması ve denetlemesi son derece önemli olmakla beraber ,  diğer taraftan bakıldığından sadece gönüllü olan birey ve organizasyonlara tesis, tesis yönetimi ve benzeri konularda destek verilmesi devletin barınak sayısını gönüllülere de sorumluluk vererek arttırması bu sürüleşme ve tehlikeli davranışlar sergileyecek köpeklerin kontrol altına alınmasında son derece etkin olabilecektir.

SİSTEMSEL SORUN !

Ölümcül köpek saldırılarına baktığımızda karşımıza çıkan tablo yanlış yetiştirilen ve eğitilen sahipli köpeklerin saldırı ve hasar oranlarının çok daha fazla olduğunu, bununla birlikte sürüleşmiş olan sahipsiz köpek saldırılarının da daha ölümcül sonuçlara sebebiyet verdiğini gösteriyor.

yazımın yukarıdaki bölümlerinde bu iki ana sorun ve çözümlere odaklanmaya çalıştım ancak sorunumuz daha çok sistemsel , yani ülkemizde bir evcil hayvan politikası bulunmaması merkezi ve yerel planlamalar yapılmaması.

Evcil hayvanalrla ilgili olarak acilen Tarım bakanlığı bünyesinde bir Evcil Hayvan Daire Başkanlığı ( ya da Genel müdürlüğü ) kurulmalı , tüm muhattapları ile birlikte ulusal politikalar belirlenmelidir.

The post Köpek Saldırısı Haberleri first appeared on Göktan Eker.

]]>
Afetin 4 Ayaklı Kahramanları: “Arama Kurtarma Köpekleri” http://www.goktaneker.com/2023/02/17/afetin-4-ayakli-kahramanlari-arama-kurtarma-kopekleri/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=afetin-4-ayakli-kahramanlari-arama-kurtarma-kopekleri Fri, 17 Feb 2023 15:59:03 +0000 http://www.goktaneker.com/?p=3822 Arama kurtarma köpekleri enkaz altındaki insanların yerini ekiplere bildirerek hayati önemde bir rol üstlendi.  Orjinal haber :http://www.zafergazetesi.org/haber/Afetin-4-Ayakli-Kahramanlari-Arama-Kurtarma-Kopekleri/94034 KAHRAMANMARAŞ merkezli depremlerin ardından ekiplerin arama kurtarma çalışmalarını nasıl sürdürdüklerine şahitlik ettik ama[...]

The post Afetin 4 Ayaklı Kahramanları: “Arama Kurtarma Köpekleri” first appeared on Göktan Eker.

]]>

Arama kurtarma köpekleri enkaz altındaki insanların yerini ekiplere bildirerek hayati önemde bir rol üstlendi. 

Orjinal haber :http://www.zafergazetesi.org/haber/Afetin-4-Ayakli-Kahramanlari-Arama-Kurtarma-Kopekleri/94034

KAHRAMANMARAŞ merkezli depremlerin ardından ekiplerin arama kurtarma çalışmalarını nasıl sürdürdüklerine şahitlik ettik ama bu afette arama kurtarma ekiplerinin en iyi takım arkadaşı olan arama kurtarma köpeklerinin de önemini bir kez daha görmüş olduk. Arama kurtarma köpekleri enkaz altındaki insanların yerini ekiplere bildirerek hayati önemde bir rol üstlendi. 
Bu bağlamda arama kurtarma köpeklerinin bu başarısını ve nasıl bir eğitimden sürecinden geçtiğini Köpek Eğitmenleri Derneği Başkanı Göktan Eker ile konuştuk. Eker, arama kurtarma köpekleri için “Onların üstün duyusu burunları… Bizden katbekat fazla koku alma özellikleri var. Bizler de bu özelliklerinden yararlanıyoruz. Köpeklerimiz seçildikleri andan itibaren bu faaliyet için eğitiliyorlar. Onların oyunu arama faaliyeti, oyun arkadaşları da kazazedelerdir.” ifadelerini kullandı.


“KOKU HÜCRE SAYISI FAZLA OLDUĞUNDAN UZUN BURUNLU KÖPEKLERİ KULLANIYORUZ”
Arama kurtarma köpeklerinin enkaz ve arazide kaybolan ya da ulaşılamayan insanları bulmak için yetiştirilen köpekler olduğunu belirten Eker “Bedensel olarak sağlık, yüksek oyun iç güdümlü her köpek arama köpeği olma potansiyeli taşıyabilir ama biz daha çok fiziksel yeterlilikleri yüksek ve koku hücre sayısı fazla olduğundan uzun burunlu köpekleri kullanıyoruz. Bunlar da çoğunlukla av ya da çoban köpekleridir. Golden Retriever, Labrador Retriever, Alman Çoban Köpeği, Belçika Malinois ve Border Collie gibi… Eğiteceğimiz köpekler de şu özelliklere dikkat ediyoruz; % 100 sağlıklı olmalı, av güdüsü yüksek olmalı, korkuları olmamalı, meraklı olmalı, sosyal olmalı ve agresyonu olmamalıdır. Stresli çalışma ortamlarına uygun olmalıdır.” şeklinde konuştu.


“ONLARIN OYUNU ARAMA FAALİYETİ, OYUN ARKADAŞLARI DA KAZAZEDELERDİR”
Arama kurtarma köpeklerinin koku alma özelliklerinden faydalandıklarının altını çizen Eker “Arama kurtarma köpekleri, mahsur kalan insanların kokularının enkaz içinden hava akımları ile enkaz dışına çıktığı noktalardan tepki vermeyi öğreniyorlar. Yani havlayarak ya da kazıyarak bize koku çıkış noktalarını gösteriyor. Köpek eğitmeni ve kurtarma ekip amiri köpeğimizin verdiği tepkiye göre kazazedenin tam yerine ve çıkarılması için nelerin gerektiğine karar veriyorlar. Sonra da kurtarma faaliyetine başlanıyor. Onların üstün duyusu burunları… Bizden kat be kat daha fazla koku alma özellikleri var. Bizler de bu özelliklerinden yararlanıyoruz. Köpeklerimiz seçildikleri andan itibaren bu faaliyet için eğitiliyorlar. Onların oyunu arama faaliyeti, oyun arkadaşları da kazazedelerdir.” ifadelerini kullandı.


“EĞİTİMLERDE, GÖREVLERDE KARŞILARINA ÇIKACAK HER ŞEYİ ÖĞRETMEYE ÇALIŞIYORUZ.”
Arama kurtarma köpeklerinin eğitimin temelini oyun oynama üzerine kurduklarını ifade eden Eker “Kaç kovala ile başlayan oyunlar sonrasında görmediği kişiyi bulmayı öğreniyorlar. Aslında köpeklerimiz oyun arkadaşlarını arıyorlar. Eş zamanlı olarak oyun arkadaşı olan insanı bulduğunda havlayarak haber vermeyi öğretiyoruz. Bu da uzun bir süreç oluyor. Görevlerde karşısına çıkacak her şeyi eğitimde öğretmeye çalışıyoruz. Eğitimler 1,5 – 2 sene kadar sürebiliyor.” diye konuştu.


“KÖPEKLER EĞİTİM YETERLİLİK VE GÖREV YETERLİLİK SINAVLARINA TABİ TUTULUYOR”
Köpeklerin eğitim yeterlilik ve görev yeterlilik olmak üzere iki sınava tabi tutulduğunu söyleyen Eker ”2011 yılında AFAD tarafından yönetmelik çıkarıldı. Köpeklerin, enkazlarda çalışmak için AFAD tarafından organize edilen bu sınavlarda başarılı olmaları gerekiyor. Eğitim yeterlilik sınavında köpeklerin insana ve diğer köpeklere karşı agresyon, itaat, yönlendirme, çeviklik, odaklı havlama ve enkaz etabında iki kişiyi bulma zorunluluğu olan sınav aşamalarında başarılı olması gerekiyor. Eğitim yeterliliği geçen köpekler görev yeterlilik sınavına girme hakkı kazanıyor. Görev yeterlilik sınavı ise operasyonel sınavdır. Köpeklerden üç enkaz etabında altı kazazededen beş tanesini bulması istenir. İki gündüz bir gece enkaz etabı vardır. Eğitmenler saklanan kazazede sayısını bilmezler. Her enkazda en az bir en çok üç kazazede saklanabilir. Sınavın sonunda en az beş kazazedenin yerini bulan tim (bir eğitmen, bir köpek) başarılı sayılır.” ifadelerine yer verdi.
AFAD’ın sadece enkaz sınavı düzenlediğini belirten Eker “Doğa arama ve mantrailing (koku takibi) sınavları ise ülkemizde Köpek Irkları ve Kinoloji Federasyonu ve Köpek Eğitmenleri Derneği tarafından Uluslararası Arama ve Kurtarma Köpekleri Organizasyonu (IRO) standartlarına göre düzenlenir.” sözlerini kullandı.


“DEPREM KUŞAĞINDAKİ BİR ÜLKE OLARAK ARAMA KURTARMA KÖPEĞİ KONUSUNDA DAHA ÇOK ÇABA HARCAMALIYIZ.”
Türkiye’nin yeterli sayıda arama köpeği ve eğitmenin olmadığını vurgulayan Eker “AFAD tarafından enkazda yeterli kabul edilen güncel arama köpek sayımız 38’dir. 2022 AFAD sınavına sadece 70 tim başvurmuştur.” dedi. 
Yurtdışında köpekler ile etkinlik yapmak ve gönüllü çalışmanın bir kültür olduğunu ifade eden Eker ”Bu sebeple insanlar arama köpeği yetiştirip sınavlara girerler. İsviçre gibi bir ülkede yapılan sınavlara her yıl 250-300 başvuru oluyor. Ülkenin nüfusunun 8 milyon olduğunu düşünürseniz bizim ne kadar eksik kaldığımız ortadadır. Deprem kuşağındaki bir ülke olarak arama kurtarma köpeği konusunda daha çok çaba harcamalıyız.” değerlendirmelerinde bulundu.

The post Afetin 4 Ayaklı Kahramanları: “Arama Kurtarma Köpekleri” first appeared on Göktan Eker.

]]>
DOG SHOW- IRK STANDARTLARI YARIŞMASI NEDİR ? http://www.goktaneker.com/2022/12/15/dog-show-irk-standartlari-yarismasi-nedir/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=dog-show-irk-standartlari-yarismasi-nedir Thu, 15 Dec 2022 11:16:32 +0000 http://www.goktaneker.com/?p=3813 Bundan 30 yıl kadar önce yani internet ve sosyal medyanın olmadığı televizyon ile dünyayı takip ettiğimiz zamanlarda köpekler hakkında birçok bilgiye yabancı kaynaklardan ulaşabiliyorduk. Kitaplar , dergiler benzeri yazılı kaynaklardan[...]

The post DOG SHOW- IRK STANDARTLARI YARIŞMASI NEDİR ? first appeared on Göktan Eker.

]]>
Bundan 30 yıl kadar önce yani internet ve sosyal medyanın olmadığı televizyon ile dünyayı takip ettiğimiz zamanlarda köpekler hakkında birçok bilgiye yabancı kaynaklardan ulaşabiliyorduk.

Kitaplar , dergiler benzeri yazılı kaynaklardan ki hepsi yabancı dilde, özellikle Avrupa’da, İngiltere’de ve Amerika’da köpekler ile ilgili ne tür organizasyonlar yapıldığını anlamaya çalışıyorduk. Benim gibi çok az şanslı insan o zamanlarda yurt dışında bu tip organizasyonları görme fırsatı yakalayabilirlerdi, ancak bu kadar kalabalık ve keyifli organizasyonların nasıl yapıldığına dair fikir edinmek için de uğraşırlardı.

Dog Show kelimesini ilk o tarihlerde görmüştüm, Almanya’da  Bir sokak afişinde gördüğüm dog show ilanı bana köpeklerin eğitimleri ile ilgili yapılan bir etkinlik olacağı fikrini vermişti.

Etkinlik alanına gittiğimde , 10 kadar ring tabir edilen tahminen 12×12 metrelik kare alanları görmüş , ortalarda gezinen yüzlerce köpek gözlemlemiş, masaların üzerinde tüyleri taranan köpekleri görünce merakım iyice artmıştı.

Bir süre sonra ring tabir edilen alanlara sorumlu bir kaç kişi geldi ve sıra ile köpekleri içeri almaya başladılar. Köpekler tek tek kontrol ediliyor, grup halinde arka arkaya koşuyorlar ve sahanın tam ortasındaki kişi tarafından gözlemleniyordu. Köpeklerin özellikle neden dişlerinin kontrol edildiğini ve erkek köpeklerin neden testislerinin kontrol edildiğini o gün çok da anlamamıştım.

Neredeyse birbirinin aynısı olan aynı ırkktaki köpeklerin neye göre sıralandığını anlamakta da zorluk çektiğimi belirtmeliyim. Sonradan hakem olduğunu öğrendiğim kişi köpekleri uzun uzun süzüyor, duruşlarına,  koşularına bakıyor , teker teker bir ileri bir geri koşmalarını istiyor ve onları sıraladıktan sonra birinci ikinci ve üçüncüyü seçiyordu.

Hemen her ringde birçok farklı ırktan köpek kendi ırkdaşları ile yarışıyordu. Alana ilk geldiğimde bu etkinliğin bir köpek eğitim etkinliği olmadığını daha çok köpek güzellik yarışması gibi bir şey olduğunu düşünmüştüm. Ancak köpekleri ve hakemleri  seyrettikçe bu etkinliğin bir köpek güzellik yarışmasından çok daha fazlası olduğunu düşünmeye başladığımı hatırlıyorum.

Beni bu etkinliğe götüren Alman meslektaşım bunun bana ırk standartları yarışması olduğunu, önce köpeklerin kendi ırkları içerisinden erkekler ve dişiler şeklinde yarıştıklarını akabinde seçilen erkekler ve dişilerin birlikte yarıştıklarını ve en sonunda o ırkın standartlara en yakınının seçildiğini aktardığında, organizasyonun köpek güzellik yarışması olmadığına emin oldum.

Yarışmanın sonuna kadar kalamadım ancak Alman meslektaşım bana işleyişi dönüş yolunda kısaca anlattı, hayranlıkla dinlediğimi ve bu ırk standartları yarışmalarının neredeyse bir yüzyıldır yapıldığını öğrendiğimde ki şaşkınlığımı hatırlıyorum.

Üzerinden yıllar geçti ve ülkelerde ırk standartları yarışmalarını yani dog showları ülkemizde organize eden Köpek Irkları ve Kinoloji Federasyonu ( Turkish Kennel Club da diyebiliriz ) yönetim kurulu üyesi olduktan sonra, her ırk standartları yarışmasında ilk dog show a gittiğim heyecanı tekrar tekrar yaşadım.

30 yıl sonra da olsa ülkemizde kinolojinin oldukça ilerlemesi, hele en son istanbul yarışmasında kırılan kayıt rekoru ( 1860 kayıt ) ile bu yazıyı kaleme almaya karar verdim.

Irk standartları yarışmasının ne olduğunu, neden ihtiyaç duyulduğunu  ve işleyişini, duyduğum heyecan ve sevinci kısaca siz değerli okurlarım ile paylaşmayı hedefledim.

Köpek Irkları ve Kinoloji Federasyonu’nun da üyesi olduğu FCI ( Fédération Cynologique Internationale-https://www.fci.be/en/ ) 22 Mayıs 1911de kurulmuş bir organizasyon, Almanya, Avusturya, Belçika, Fransa ve Hollanda ulusal kennel clublarının yani her ülkede kurulmuş ırk derneklerinden oluşan ulusal federasyonların birleşerek kurduğu çatı bir organizasyon.

Bu organizasyon kısaca her ülkeye ait standartları belirlenmiş köpek ırklarının yaygınlaştırılmasını isteyen, sağlıklı köpeklerin üremesini hedefleyen ve en önemlisi ırkların korunmasını sağlayan bir organizasyon. Köpek ırkları denilince hemen her biri ait olduğu ulus ile özdeşmiş köpeklerden bahsediyoruz. Alman Çoban Köpeği, Belçika Çoban Köpeği , Hollanda Çoban Köpeği, Fransız Mastif, Avusturya Alp Çoban Köpeği ( Dachsbracke),Rus  Borzoi gibi ırkların o ülkelerin tarihlerindeki, kültürlerindeki yerlerini köpeklerin tarihçelerinden anlamak mümkün. Aynı bizim kangalımız gibi. ( Kangal Çoban Köpeği standardı KIF- Köpek Irkları ve Kinoloji Federasyonu tarafından hazırlanmış ve FCI tarafından kabul edilerek FCI ya bağlı tüm ülkelerde kabul edilerek uluslararası tescil sağlanmıştır.) 

Dog showlar tam da burada devreye girmektedir. Irkın ait olduğu her ülke tarafından belirlenen ulusal köpek ırkı standartlarının korunması için o ırka en yakın standarttaki (standart içerisinde anatomi ,fizyoloji ,davranış dengesi gözetilmektedir. ) köpeklerin seçilmesi, unvan verilmesi ve üretim programına dahil edilebilmesi ancak dog showlarla yani ırk strandartları yarışmaları ile mümkün olabilmektedir.

Sisteme bu yönden bakıldığında FCI onaylı bir seceresi olmayan köpekler safkan köpek olarak kabul görmemektedir. O ırka benzeyen olarak nitelendirebiliriz , ülkemizde de KIF/FCI seceresi olmayan köpekler için safkan demek yanlış olmaktadır. 

Nitekim İtalya mahkemeleri tarihsel gelişim göz önünde bulundurularak FCI şeceresine sahip olmayan köpeklerin o ırka benzer şeklinde ibraz edilmeleri talebini onaylamıştır. 

ŞECERE

Dog showlara sadece FCI tarafından onay görmüş şeceresi olan köpekler katılabilmektedir. Ülkemizde Köpek ırkları ve kinoloji Federasyonu ( ve üye dernekleri)  FCI’ın tek temsilcisi olarak Dog Showları düzenlemektedir.

Köpeklerin şecerelerinde en az 4 nesil geriye doğru atalarını görmek mümkün olmakla beraber atalarının dogshowlarda aldığı dereceler girdiği eğitim sınavları, yapılan röntgen kontrollerini, DNA testlerini de görmek mümkün olabilmektedir. Bu yüzden şecereli yavru köpeklerin gelecekteki tipi ve davranışları hakkında bir öngörüde bulunmak mümkündür. 

Şeceresiz şekilde kayıtsız, merdiven altı tabir edilen köpek edineceğinize barınaktan köpek edinin deyimini çok sık kullanmamın nedeni de tam olarak burada yatmaktadır.

IRK STANDARDI

Bir ırkın standardını FCI sitesinden indirmek mümkündür.(https://www.fci.be/en/Nomenclature/) yani benim köpeğim daha safkan demek gibi bir gaflete düşmeden önce ırk olduğunu düşündüğünüz köpeğinizin bu standartlara uygun olup olmadığının Irk hakemlerince değerlendirilmesi gerekmektedir. 

Her şecereli köpeğin ırk standartlarına tam uyucağağını da beklemek doğru bir yaklaşım değildir. Bu yüzen kinoloji var, şeceresi olsa bile ırkın korunması adına onaylanmış stadartta üretimin gerçekleşmesi için ırklar muhakkak yarışmalarda boy göstermeli ve hakemler tarafından değerlendirilmelidir. 

Unutmayın her ırk ait olduğu ülke ulusal kinoloji organizasyonu tarafından standartları belirlenerek FCI a tescil ettirilmiştir. Yani sahibi olduğunuzu düşündüğünüz sözgelimi bir Belçika Çoban Köpeği için şu  rengi , bu fiziği daha iyi bence standart bu olmalı diye bir yorum getirmeniz en hafif tabiri ile kinolojik  cahilliktir.

Bir çok köpek sahibi  tarafından ırk standardı deyince köpeğin  sadece dış görünüşü yani morfolojik yapısı anlaşılmaktadır. Oysa her ırkın kendine özgü davranışları da hakemler tarafından gözlemlenmektedir. Bir av köpeğinin meraklı halleri, bir afgan tazısının snob tavırları da ırk hakemleri tarafından yarışma esnasında değerlendirilir. Söz gelimi yarışma esnasında aşırı korkak veya aşırı agresif köpekler diskalifiye edilmekte ve üretim programından çıkarılmaları sağlanmaktadır. 

Bir köpeğin ırk standardı; Kafa yapısı( gözler, kulaklar, dişler vb.. ) , Boyun yapısı, Vücut Yapısı( sırt, bel göğüs, karın, kuyruk vb.. ) , Bacak yapısı,deri,  Kürk, Yükseklik Ağırlık ve benzeri bir çok parametrenin birleşiminden oluşur ve hakemlerce değerlendirilmesi ile bu standarda ne kadar yakın olduğu ortaya çıkar.

Oluşturulmuş bu standartlar o ırkın yaptığı işi ( söz gelimi çoban köpeği) en iyi yapabilen bireyler göz önünde bulundurularak hazırlanmıştır. Yani köpeğinizin güzel bir köpek olması, ırk standardının yüksek olması anlamına gelmez. Göz renginin doğru olmaması uzaktaki tehlikeyi görmesine engel olabilir, ayak açılarının doğru olmaması tehlikeyi bertaraf etmeye çalışırken dengesini kuramaması anlamına gelebilir, kalça displazisi olması uzun ve etkin görev yapmasını engelleyebilir, doğru olmayan kulak yapısı tehlikenin sesini algılamada köpeğin dezavantajlı duruma düşmesine sebebiyet verebilir, Yanlış kuyruk yapısı koşu ve manevralarda köpeğin zorlanmasına neden olabilir.

FIT FOR FUNCTION- deyimi ırk stadartları hakemleri için oldukça önemli bir parametredir. Yani bir ırkın standardı sadece belirtilen ölçüleri yerine getirmesi ile değil, o ırkın onlarca yıllık seleksiyon sürecinde yaptığı işin de doğru bir şekilde yapılabilmesini sağlayacak stadartları kapsamaktadır.

Görüldüğü gibi ırk standardı bir güzellik standardı değildir. Nesiller boyu selekte edilen köpeğin ırkına özgü anatomi , fizyoloji ve davranış kalıplarını içeren komplike bir parametreler bağlantısıdır. Yoksa bizler gibi hayvan severler için bir köpeğe güzel diğer bir köpeğe çirkin ya da daha az güzel demek mümkün değildir. 

Irk standartlarının iyi korunduğu , köpek nesillerinin sağlıklı yetiştiği toplumlara baktığımızda sokak ve barınaklara bırakılmaların da neredeyse ortadan kalktığını görüyoruz. Ülkemizde ise tam tersi Merdiven altı tabir edilen ırkın özellikleri göz ardı edilerek sadece maddi beklenti ile yapılan eşleştirmeler sonucu, yani KIF/FCI seceresiz üretimin sokak köpeği sorununu beslediğini görebiliyoruz.

DOG SHOW A KATILIM

KIF/FCI şecereli bir köpeğiniz varsa Federasyonumuzun www.kif.org.tr web sitesinde ilan edilen dogshowlara veya federasyonumuza üye ırk derneklerinin organizasyonuna  önceden kayıt yaptırmanız gerekmektedir. Yani show günü gelip de ben de katılmak istiyorum şeklinde bir uygulama yok. Zira kayıtlar yarışmaya bir hafta önce kapatılıyor. Bunun sebebi ise yarışma kataloğunun hazırlanması, bu katalog kapsamında da ring akış programının çıkarılması.

Yani yarışmadan önce siz köpeğinizin hangi ringde hangi hakem tarafından saat kaçta hangi rakiplerle ( aynı ırk ve kategoride ) yarışacağını önceden biliyor olmanızı sağlamak, akışın programlı bir şekilde ilerlemesini sağlamak aynı zamanda yarışmaya gelen köpeklerin refahı açısından da son derece önemli. Saatlerce ring yakınında sıra beklemek gerek köpeğinizi gerek sizi strese sokacağından bu akış programına özellikle önem verilmektedir.

YARIŞMA KATEGORİLERİ

Irk standartları yarışmasında köpeğinizin yaşına göre şu kategorilere göre yarışabilmektesiniz:

Baby Class- 3-6 ay

Pupy Class 6-9 

Junior Class 9-18 

İntermediate Class 15-24

Open Class 15 ay  ve  üzeri 

Champoin Class 15 üstü yetişkin sınıflarda şampiyon sertifikası olanlar ( en az bir ) 

Working Class 15 üzeri  BH, IGP , ( arama kurtarma ) 

Veteran Class  minimum 8 yaş üstü 

Yani sorumlu bir köpek sahibi veya yetiştirici iseniz , köpeğinizin bebeklikten itibaren doğru gelişimini, sosyalleşmesini, ırk olarak güçlü yanları ya da zayıf yanlarını, hatta eğitim süreçlerini görebileceğiniz,  bir yarışma metodolojisi var. Bebeklikten emekliliğe kadar oluşturulmuş bu yarışma stratejisi kinolojik sistemin doğru bireyler yetiştirip yetiştirmediğinin kontrol edildiğinin de bir göstergesi. 

Söz gelimi 15 yaşında veteran bir köpeğin halen  zıpkın gibi ringlerde yerini alabiliyor olması, sizin zamanında ne kadar doğru bir bebek edindiğinizin, onun yaşamı boyunca ona ne kadar iyi baktığınızın  da bir göstergesi. Bir ringde bu kategorilerin hepsinde aynı ırktan köpek görmek ulusal kinolojik yapının  ne kadar gerekli olduğunun da diğer bi ispatı. Sağlıklı mutlu sosyal köpeklerin yetiştiğini görmek, hayvanların refah içinde büyüdüklerinin ve yaşlandıklarının şahidi olmak kadar keyifli bir şey olmasa gerek.

Genellikle görev köpekleri yetiştirien bir eğitmen olarak Working Class için ayrı bir parantez açmak istiyorum. Bu sınıf köpeklerin hem ırk standardı açısından yeterliliğini ölçerken aldıkları eğitimleri ( Sks Yks TYS, BH, IGP, freesbe, agility Arama Kurtarma vb… ) de belgeleyerek aslında hem onlara emek harcayan eğitmenlere değer katmakta, çalışan sınıfın kan hatlarının belirlenerek ve çalışan sınıf sınavlarının çeşitlendirilmesini sağlayarak ülkede bir kan havuzu oluşturmaktadır. Bu sınıfta yarışan köpeklerin hem iyi çalıştıklarının hem de ırkstandartlarına maksium uyum sağladıklarının da bir göstergesi,  bu kategoride yarışan köpeklerin fazlalığı ülkedeki eğitmen kalitesini ve kinolojik bilincin de br göstergesidir bana göre. 

Ne yazık ki ülke resmi kurumlarının çalışan köpekler konusunda ülkemizi yetersiz görerek sürekli yurtdışından köpek satın almaları, KIF ile ortak çalışmak yerine şeceresiz köpeklere yönelmeleri ülke kinolojisinin bizzat devlet kurumları tarafından zedelenmesi anlamına gelmektedir. 

YARIŞMA DETAYLARI

Öncelikle belirtmemiz gereken FCI a kayıtlı köpek ırklarının dahil olduğu grupların olduğu , ırkların bu gruplar içerisinde kategorize edildiğidir.( https://www.kif.org.tr/kopek-irklari/15.html)


1.GRUP – KOYUN VE SIĞIR ÇOBANI KÖPEKLER

Border Collie, Malinois, Alman Çoban Köpeği vb.

2. GRUP – MOLOSSOİD KÖPEKLER, PİNCHER VE SCHNAUZERLAR

Bulldog, Boxer, Cane Corso , Affenpincher, Giant Schnauzer vb.. ( Kangal da bu grupta yarışmaktadır) 

3.GRUP – TERRIERLER

-Airdale terrier, Bulterrier, Yorkshire Terrier vb…

4. GRUP –  DACHSHUNDLAR

5.GRUP –  SPITZ VE PRIMITIF IRKLAR 

Akita, Husky, Malamute, Japon Spitz vb.


6. GRUP – KOKU TAKİPÇİSİ AV IRKLARI 

Beagle , Dalmaçyalı, Basset Hound vb.


7. GRUP – FERMA VEREN IRKLAR 

Drahthaar, Pointer, Setter vb.

8.GRUP – RETRIEVERLAR, AV KALDIRICI VE SU KÖPEĞİ IRKLARI

Golden Retriever , Labrador Retriever, Cocker Spaniel vb.


9. GRUP EŞLİK KÖPEKLERİ VE TOY IRKLAR 

Maltese, Poodle, Pekingese, Chihuahua, Pug, French Bulldog vb.


10. GRUP – TAZILAR  

Afgan Tazısı, Borzoi, İtalyan Tazısı, Saluki vb.

Yaş grubuna göre oluşturulan yukarıdaki  kategorilerden birinde köpeğinizi yarışmaya kayıt ettirdi iseniz , sizi ve köpeğinizi  oldukça keyifli bir organizasyon bekliyor olacak , peki yarışma akışı nasıl ilerliyor bu detaylara bakmadan önce bazı terimlerin ve ünvanların açıklamalarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Very Promising- Çok umut vaad eden  VP

Promising- umut vaad eden                   P

Baby ve Puppy sınıfında yarışan köpekler için yapılan bir değerlendirmedir.

Excellent- mükemmel        Ex

Very good – çok iyi         VG

Good   – iyi                       G

Bayby ve pupy sınıfından sonra yarışan tüm klasmanlardaki ( Junior ,İntermediate, Open, Champoin, Working, Veteran sınıflar ) değerlendirmeler.

1-) Irk standartları yarışmasında baby clastan başlayarak önce erkek köpekler akabinde de aynı şekilde dişi köpekler yarışmaktadır. Yarışma esnasında köpekler standartlara uygunluklarına göre (VP,P- Ex, Vg, G )  hem değerlendirilir hemde sıralanırlar.( excellent 1, excellent 2 vb ) 

Bu değerlendirme ve sıralamanın ardından, her ırkın kendi kategorisinde en iyisi seçilerek ana ring tabir edilen BİS ( Best In Show ) ringine yönlendirilirler.

Söz gelimi en üst notu alan baby erkek ( VP1 erkek  )  ile baby dişi ( VP1 dişi ) birlikte değerlendirilir ve BEST BABY seçilerek ana ringte  ( BİS RİNGİ ) yarışması sağlanır.

Her ırk için Tüm kategorilerde aynı işlem yapılarak aynı ırkta her kategorinin birincisi  seçilir.

Söz gelimi open erkekler arasında EX 1 olan yani mükemmel değerlendirmesi birincilik sıralamasını alan köpeğe CAC ( Certificat d’Aptitude au Championnat) ünvanı verilir. Buna ırkın o cinsiyetine verilen ulusal birincilik diyebiliriz. 

Söz gelimi Open klasta ex 1 ve CAC alan erkek ve yine open klasta ex1 ve CAC alan dişi arasında yine ırk standardı açısından değerlendirme yapılır, bu değerlendirme sonucunda seçilen köpeğe BOB ( Best of Breed) yani ırkının en iyisi ünvanı verilerek ana ring ( Best in Show-BİS) tabir ettiğimiz ringte yarışması sağlanır.

Ulusal yarışmalarda CAC ünvanı verilirken Uluslararası yarışmalarda da CACIB ( ​​Certificat d’Aptitude au Championnat International de Beauté) ünvanı verilebilmektedir. Bu ünvanlar yarışmaların niteliğine göre belirlenmektedir. CAC ve CACIB ünvanları yetiştiriciler için oldukça önemli ünvanlardır.

Uluslararası tabir edilen CACIB yarışmaları yabancı hakemlerin katıldığı ve KIF’ın FCI’a bilgi verdiği organizasyonlardır.

CAC VE CACIB’in işleyişi yukarıdaki gibidir.

ÜNVANLAR

Köpek sahiplerinin veya yetiştiricilerin sosyal medya postlarında türkiye şampiyonu , uluslararası şampiyon, şampiyon yavruları gibi birçok post görmüşsünüzdür.

Dilerseniz bu ünvanların nasıl alındığını biraz anlatmaya çalışalım.

Daha önce CAC ünvanının ulusal birincilik unvanı olduğunu belirtmiştik. Eğer köpeğiniz ilk CAC’ı ile son CAC unvanı arasında 365+1 gün varsa ve yapılan Irk standartları yarışmalarında en az üç farklı hakemden 4 kez CAC ünvanı alırsa ULUSAL ŞAMPİYON unvanı başvurusuna hak kazanır.

CACIB ünvanının ise uluslararası birincilik olduğunu belirtmiştik. 3 farklı ülkede 3 farklı hakemden 4 adet CACIB unvanı alındıktan sonra ULUSLARARASI ŞAMPİYON ünvanı başvurusuna hak kazanılmaktadır.

Baby ve Puppy Şampiyonluklar için ise iki farklı hakemden iki kez VP1 ( very promising ) unvanı alan köpekler bu unvan için başvuru yapmaya hak kazanmış olurlar.

Junior sınıfı köpekler en az iki farklı hakemden 3 adet JCAC ( junior cac ) alırlarsa ulusal Junior şampiyonluğu unvanı başvurusu yapmaya hak kazanırlar.

Grand Şampiyonluk için ise ulusal şampiyonluk unvanı alındıktan sonra üç kez daha CAC ünvanı alınması durumunda başvuru yapılabilmektedir.

Ek yarışmalar 

Junior Handling: 7 ve 17 yaş arasındaki geleceğin yarışmacılarının şova katılmış bir köpek ile ring içinde yönlendirmeleriyle oluşan yarışmaları içermektedir. Burada amaç köpeğin ırk standartlarından daha çok, çocuk ve köpeğin ring içindeki uyumu üzerinden yapılmaktadır.

Bu yarışmanın amacı çocuklarımızı hayvansevgisi , doğa sevgisi  ve kinoloji farkındalığı konusunda yetiştirebilmek. Bir canlıyı kalabalığın arasında idare eden gençlerimizin özgüvenini inşa edebilmek , kendini ifade edebilme yeteneğini geliştirmek de ana hedeflerimizdendir.

Çiftler: Gerçekleştirilen yarışmaya katılan aynı sahibe ait ve pozitif not almış bir erkek ve aynı ırk ve çeşitten / varyasyondan bir dişi bir erkek köpeğin oluşturdukları köpek çiftlerine açık bir kategoridir.

En İyi Üretim Yerli Yavru: Türkiye’de KIF batın prosedürleri içinde üretilmiş en iyi yerli yavru yarışması. 3-9 ay arası

En İyi Üretim Yetişkin: Türkiye’de KIF batın prosedürleri içinde üretilmiş en iyi yerli yetişkin yarışması. 9 ay ve sonrası 

En iyi Üretici Grubu: Yarışmada yer almış olan aynı ırk ve çeşitten / varyasyondan, cinsiyet ayrımı olmaksızın, sahip olmasa bile aynı üretici tarafından üretilmiş (yani aynı üretici ismi ile kaydedilmiş) en az üç ve en fazla beş köpekten oluşan gruplara açık bir kategoridir.

En iyi Soy Grubu: Aynı yarışmada yer alan bir erkek ya da dişi köpek ve ondan üremiş en az üç ve en fazla beş olmak zere (ilk nesil, oğullar/kızlar) oluşan gruptan oluşur.

Çalışan sınıf:  Yarışmaya kayıtlı olmak şartıyla BH unvanı veya çalışan köpek unvanları almış olan köpekler için yapılmaktadır.

NOT: FOTOĞRAFLAR KÖPEK IRKLARI VE KİNOLOJİ FEDERASYONU 29 EKİM İSTANBUL YARIŞMASINA AİTTİR

The post DOG SHOW- IRK STANDARTLARI YARIŞMASI NEDİR ? first appeared on Göktan Eker.

]]>
VETERİNER HEKİMLER DERNEĞİ SAHİPSİZ SOKAK HAYVANLARI RAPORU http://www.goktaneker.com/2022/11/09/veteriner-hekimler-dernegi-sahipsiz-sokak-hayvanlari-raporu/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=veteriner-hekimler-dernegi-sahipsiz-sokak-hayvanlari-raporu Wed, 09 Nov 2022 20:18:56 +0000 http://www.goktaneker.com/?p=3788  Veteriner Hekimler Derneği adına  Genel Başkan Dr. Gülay Ertürk GE:  Kuduz olan bir sokak köpeği tarafından ısırılan çocuğumuzun hayatını kaybetmesinin ardından sokak köpekleri ile ilgili tartışma iyice alevlendi , bu soruna[...]

The post VETERİNER HEKİMLER DERNEĞİ SAHİPSİZ SOKAK HAYVANLARI RAPORU first appeared on Göktan Eker.

]]>
 Veteriner Hekimler Derneği adına  Genel Başkan Dr. Gülay Ertürk

GE:  Kuduz olan bir sokak köpeği tarafından ısırılan çocuğumuzun hayatını kaybetmesinin ardından sokak köpekleri ile ilgili tartışma iyice alevlendi , bu soruna çözüm bulunamazken koku toplumsal çatışmaya evrilme arefesinde. Hayvanseverler ve hayvanları sokaklarda istemeyenler arasındaki fikirsel maka iyice açılmışken belkide bu konunun tam ortasındaki veteriner hekimlerin sesi neredeyse hiç duyulmuyor. Ben bu yazıda Veteriner Hekimler Derneği Başkanı Sayın Dr Gülay Ertürk’ün yazısını noktasına virgülüne dokunmadan bloguma taşımak istedim. Bununla birlikte Gülay Hanım’ın eşi Sayın Gürbüz Ertürk’ün de bir veteriner hekim ve Köpek eğitmeni olduğunu belirtmek isterim.  

                                                        

DÜNYADAKİ VE TÜRKİYE’DEKİ DURUM

Sahipsiz sokak hayvanlarının sayısı hızla artmakta, yaşadıkları ve yaşattıkları  sorunlar her geçen gün daha ciddi boyutlara ulaşmaktadır. 

Alman merkezli istatistik şirketi Statista, dünyada her yıl yaklaşık 35.000 insanın köpek saldırılarında hayatını kaybettiğini açıkladı. Şirket raporuna göre sivrisinek, insan ve yılandan sonra dünyadaki en ölümcül canlı köpektir. Her yıl dünya çapında on milyonlarca köpek saldırısı ve ısırığı vakası meydana gelmektedir

Buna paralel bir şekilde ülkemizde de  köpek sayısı sürekli bir artış göstermektedir. Tahmini olarak ülkemizde 5 milyon civarında kuş, kemirgen ve akvaryum sahipleri vardır. Kedi, köpek    ile beraber kabaca 10 -12 milyon kişi evinde kuş, kedi, köpek vs. ev hayvanına sahiptir.

Türkiye’de hayvan  sevgisi ve koruma bilinci gelişmiş insan oranı kabaca %20 civarındadır.

Sokaklarda yaşayan  köpek sayısı, Dünya Sağlık Örgütüne göre insan nüfusunun %10’na karşılık gelmektedir. Bu sayının %75’nin sahipsiz olduğu düşünülmektedir.  Bugün  dünyada (bazı kaynaklara göre 900 milyon) 600 milyondan fazla  köpek bulunduğu tahmin edilmekte, bunun büyük çoğunluğu sokaklarda  yaşamaktadır. Türkiye’de ise, 6,5 milyon civarı sahipsiz köpek varlığı tahmin edilmektedir.

TBMM Meclis Araştırma Komisyonu tarafından yayınlanan raporda, yerel yönetimler tarafından 2004-2019 arası sahiplendirilen hayvan sayısı 363.358 olmasına rağmen, sokaklar köpeklerle doludur.

Türkiye’de tüm yerel yönetimler tarafından kurulmuş toplam 91.955 hayvan kapasiteli 254 adet  hayvan bakım evi bulunmaktadır. Birçok Belediye’de Veteriner İşleri Müdürlükleri bulunmamaktadır. Sağlık Bakanlığı verilerine göre, ülkemizde  yılda yaklaşık 250.000 kuduz riskli temas bildirimi yapılmakta olup yılda ortalama 1-2 kuduz vakası görülmektedir. Kısaca, Türkiye’de her yıl, 200 binden fazla insan, sokak köpekleri tarafından saldırıya uğrayıp, ısırılmaktadır.

VETERİNER HEKİMİN ÖNEMİ

Sahipsiz sokak hayvanlarından  geçen direkt temas ile dışkı -idrar temasıyla, pire-kene-sinek gibi vektörlerle  geçen çok sayıda hastalık vardır. Isırık- tırmalamaya bağlı  yara enfeksiyonları, Kedi Tırmalama Hastalığı, Tularemi, deride ya da sistemik gelişen Mantar, Uyuz, Kampilobakter, E.coli, Salmonella, Yersinia, Ekinokok, Toksoplasma, Kancalı kurt, Toksokara, Giardia, Bordetella, Klamidya, Brusella, Lyme, Erlişya, Anaplasma, Leishmania, Tüberküloz, kedi köpeklerden geçen sayısız hastalıkların başlıcalarıdır.

Sahipsiz köpekler toplumda herkesin sağlığını riske atmaktadırlar. Örnek olarak ülkemizde küçümsenmeyecek oranda görülen kist hydatik hastalığının  en çok topraktan bulaştığı ortaya konmuştur. Çünkü köpek dışkısı ile atılan bu parazitin  yumurtaları toprakta ve soğukta 1 yıl gibi bir süre canlı kalabilmektedir. Rüzgârla,  yağmurla yayılıp gıda olarak tükettiğimiz sebzelere kontamine olmakta ve  iyi yıkanmamış bu ürünleri tüketmek suretiyle insanları enfekte etmektedirler. 

Tüm bu hastalıklar göz önünde bulundurulduğunda, sahipsiz sokak hayvanları konusunda veteriner hekimin öneminin sadece kısırlaştırıma ve üremenin kontrolü  ile sınırlı olmadığı  ortaya çıkmaktadır. 

Veteriner hekim; tüm hayvan türlerinin sağlık ve refahı, hayvanlardan geçen hastalıkların önlenmesi, hayvansal gıdaların güvenirliği ve kontrolü için  tıbbi bilgi ve yasal yetkiye haiz kişidir. Zoonozlarla mücadele, hastalık taşıyan vektörlerle mücadele, çevre sağlığı, insan sağlığı, hayvan sağlığı, hayvansal üretim, gıda güvenliği, hayvan refahı, hayvan ıslahı gibi direkt sorumluluk alanları dışında, pet hayvanlarının sağlığa olumlu etkisiyle insan ruh sağlığının iyileştirilmesi, çocuk gelişimi, yaşam hakkına saygılı toplum şekillendirilmesi gibi  görev alanları da vardır. Çoğu kişinin “hayvan tedavi eden kişi “ olarak sınırlı bir alanda tanımladığı Veteriner Hekim, objesi hayvan olsa da insan sağlığının kilit noktasıdır.

DÜNYADA VE ÜLKEMİZDE SAHİPSİZ SOKAK HAYVANI SORUNUNA YAKLAŞIM

Dünyada, 1850’lerden  1990’lara kadar,  sokakları köpeksizleştirmek için yakala-öldür politikası uygulanmıştır. Geçmişten günümüze sahipsiz sokak hayvanlarının kontrolü için kullanılan    yöntemler  arasında dikkat çekenler şunlardır. 

1 Avrupa’da özellikle popülâsyon az olduğu ülkelerde uygulanmış olan ancak günümüzde şiddetle karşı çıkılan kitlesel itlaf. 

2-Günümüzde yine şiddetle karşı çıkılan ve aynı zamanda etkisizliği ortaya konmuş olan yerel itlaf. 

3-Popülâsyonun az olduğu ülkelerde ve çoğunlukla gelişmiş ülkelerde uygulanan barınağa al sahiplendir, sahiplendiremiyorsan uyut yöntemi.

4-Popülâsyonun  yoğun olduğu ülkeler için önerilen kısırlaştır ve aldığın yere bırak yöntemi.

TÜRKİYE’DE HAYVANLARI KORUMA KANUNU İLE İLGİLİ KURUMLAR

1-Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı  Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü  altında 7 ayrı Daire Başkanlığından biri olan Yaban Hayat Daire Başkanlığına ait 6 farklı Şube Müdürlüğünden biri olan Hayvanları Koruma Şube Müdürlüğü

2-Belediyeler

3-Sivil Toplum Kuruluşları, gönüllü dernekler

4- Hayvan sever kişiler

Hayvanları koruma Şube Müdürlüğü’nün görevi; 5199 sayılı kanun kapsamındaki hayvanların korunmasına yönelik bakanlık kurum ve kuruluşlar ve STK’lar ile işbirliği çerçevesinde faaliyet yapmak desteklemek ve denetlemektir. Valilik kaymakamlık il hayvan koruma kurulları ile çalışmalar yürütülür.

Belediyelerin görevi; sokaktaki sahipsiz hayvanların toplanıp yakalanması, tedavisi aşılanması kısırlaştırılması, barındırılması, alındıkları yere geri bırakılması, sahiplendirilmesi, hayvan sevgisinin yaygınlaştırılmasını sağlamak için toplumda bilinçliliğin arttırılması faaliyetlerinin düzenlenmesidir.

Sivil toplum kuruluşları olan dernekler; toplumda hayvan sevgisini yaygınlaştırmak, hayvan haklarına ihlallere müdahale etmek, Belediyeler ile işbirliği içerisinde,  hayvan hakları konusunda kamuoyu oluşturmak, mevzuat düzenlemelerine müdahil olmak ve görüş hazırlamak şeklinde görev üstlenirler.

ÇÖZÜM

Problemin çözümünde, hukuki olmaktan ziyade, sosyo-kültürel-ekonomik ve yönetsel engeller vardır.

1-Sahipsiz Sokak hayvanı popülâsyonunu kontrol altında tutmak için kısırlaştırma şarttır. Ancak, kısırlaştırma programları tek bir yönetim merkezinden idare edilmediği takdirde, başarısızlıkla sonuçlanmaktadır. Bir belediye sınırları içerisindeki hayvanlar kısırlaştırılsa bile, diğer belediye sınırlarından o bölgeye hayvanlar yeniden taşınmakta ve üremeye devam etmektedirler. Kırlaştırma tek merkezden yapılamıyorsa serbest veteriner hekimlerden hizmet alma yoluna gidilmelidir.

2-Hayvanlar  kısırlaştırılıp alındıkları yerlere bırakılsa da bu kez herhangi bir kişinin sorumluluğunda olmadıklarından, içgüdüleriyle davranan bu hayvanların sürüleşip vahşileşip insanlara saldırmaları söz konusu olmaktadır. Dolayısıyla, köpeklerin kanunda ve yönetmelikte belirtilen yerel hayvan koruma görevlilerinin zimmetli sorumluluğuna verilmesi çözüm sağlayacaktır.

3-Ülkemizdeki sahipsiz sokak hayvanları olaylarının sorumluluğu sadece Belediyelere yüklenilmektedir. Birçok Belediye’de, Veteriner İşleri Müdürlükleri bulunmamaktadır. Belediyelerde hayvanlardan geçen hastalıklar için Veteriner İşleri Müdürlükleri olması zorunluluktur. Zoonozlarla mücadele, gıda güvenliği denetimi, vektör ve haşerelerle mücadele ve çevre sağlığı konuları, Veteriner İşleri Müdürlüklerinin en temel sorumluluk alanıdır. Sahipsiz hayvanların kısırlaştırılması, belediyelerin sınırlı bütçeleri göz önüne alındığında,  bu hizmetin serbest veteriner hekimlerden sağlanması mümkündür.

4-Sahipsiz Sokak hayvanları problemi büyük bir sorun olup, Tarım Bakanlığı teşkilatı açısından Şube Müdürlüğü nezdinde ele alınması sorunun çözümünde güçlüğe sebep olmaktadır. Ülkemizdeki tüm hayvanlar ve onlardan geçebilecek tüm hastalıklar için AB müktesebatına uygun olarak, Tarım ve Orman Bakanlığında, tek bir Genel Müdürlük altında Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü kurulması, işleyişin başarısı ve sorumluluk sahibi olanların sorgulanması açısından gereklidir.

5-Sokak hayvanlarının korunmasına dair kanun ve uygulama yönetmeliği çerçevesinde rolü olan herkes, ölçme ve değerlendirmeye dayalı bir takip sistemi içersinde değerlendirilmeli, randomize denetimler gerçekleştirilerek sorumluluğunu yerine getirmeyen sorumlular cezalandırılmalı, başarı gösterenler ise vergi muafiyeti gibi uygulamalarla ödüllendirilmeli ve sistemin sürdürülebilirliği mümkün kılınmalıdır.

YAPILACAKLAR

Sahipsiz sokak hayvanları sorununun çözümü toplumsal, yönetsel-uygulamasal, idari, bütçesel açıdan şu şekilde sıralanabilir. 

Toplumsal:

1-Milli Eğitim Müdürlüğü ile koordineli olarak ilkokul öğrencilerine hayvan sevgisi, bakımı, yaklaşımı dersleri verilmelidir.

2-Yerel yönetimler; hayvan davranışı, beden dili, bakım ve beslenmesini öğreten ücretsiz kurslar vermeli, hayvanlardan geçen hastalıklar konusunda toplumu bilgilendirmelidir.

3-Sahipsiz Sokak hayvanî sorununun çözümü için uzman kişilerin doğru argümanları ile kamuoyu yaratılmalı, medya ve basın organları doğru kullanılmalıdır. Toplum doğru bilinçlendirilmelidir.

4-Sahipsiz hayvanlar, isteyenin istediği şekilde baktığı hayvanlar şeklinde olmamalıdır. Hayvan koruma gönüllüleri, sorumluluklarını yerine getirip getirmedikleri konusunda üç ayda bir İl Hayvan Koruma Kurulu tarafından denetlenmelidir.

5-Sahipsiz hayvanlar için, hayvan sever olarak yardım paraları toplanması engellenmeli, bu şekilde davrananlara yasal işlem başlatılmalıdır.

6-Merdiven altı üretim ve kayıt dışı kazanç engellenmelidir.

7-Köpek sahipleri köpeklerini gezdirmeye çıkarttıklarında, sahibinin kontrolü altında tutabileceği mesafede bir uzatma takarak  ve sosyal uyumu yoksa bir ağızlık ile  köpeğini  gezdirmeli, sokakta dışkı bırakmamalı ve  bunlara uymayanlara cezalar uygulanmalıdır.

Yönetsel-Uygulamasal:

1-Hayvan sayısı, aşı durumları, kısırlaştırma durumları yerel yönetimler tarafından bilinmelidir. Bu bilgiler; bölgedeki veteriner kliniklerinden, muhtarlardan, il ya da ilçe tarım müdürlüklerinden öğrenilmelidir.

2-Kısırlaştırma işlemi için hastane açmak mali külfet getirecektir. Bunun için belediyeler hastane açmak yerine bölgede serbest çalışan veteriner klinik ve hastaneleri ile meslek odaları vasıtasıyla protokol yaparak; kısırlaştır, aşıla, çip tak ve aldığın yere bırak formülü ile sorunu gecikmeden çözmelidirler.

3-Yerel yönetimler, Veteriner İşleri Müdürlüklerini kurmalı ve zoonozlar, çevre sağlığı, sinek böcek mücadelesi, gıda güvenliği işlerini üstlenmelidirler. Ayrıca sokakta hayvan gönüllerince zimmetli hayvanların, barınma beslenme gibi ihtiyaçlarını karşılamakla sorumlu olmalıdırlar. 

4-Belediyeler; güçten düşmüş hayvanlar için, tehlike arz eden ırklar için, hizmet alımı yoluyla kısırlaştırma ameliyatlarını  yaptırdıkları hayvanların post operatif süreçlerini geçirebilmesi için, bakım evleri yapmalıdırlar.

5-Belediyeler, sokağa terk edilen sahipli hayvanların takibinin yapılması ve hayvanları koruma kanununda belirtilen cezai işleme  tabi tutulabilmesinin sağlanması için çip okuma  sistemine sahip olmalıdırlar.

6-Sokaklarda, asla sahipsiz hayvan olarak köpekler bırakılmamalıdır. Bu amaçla İl  Hayvan Koruma Kurulu, her üç ayda bir, hayvan koruma gönüllülerine tahsis edilen hayvanlar için,  sorumlu kişilerden  hayvanların bilgisi alıp, aksaklıkları gidermeli ve   görevleri ile ilgili denetimi sağlamalıdır. 

7-Belediyeler,  serbest veteriner hekimlerden kısırlaştırma hizmetini  alamayacak ise, tek merkezde kısırlaştırma gerçekleştirilmeli ve bir belediye sınırlarından diğerine hayvan bırakılmasının önüne geçilmesi bu şekilde önlenmelidir. 

8- Sahipsiz Sokak hayvanlarının trafik kazası ya da hastalıklarında tedavinin trafik sigortasından sağlandığı bilgisi dikkat çekecek şekilde yazılarak, sürücüler bilgilendirilmelidir.

İdari:

1- Belediyelerin tümünde Veteriner İşleri Müdürlüğü oluşturulmalıdır.

2-Tarım ve Orman Bakanlığında Veteriner  İşleri Genel  Müdürlüğü oluşturulmalıdır.  Doğa Koruma ve Milli Parklar  Genel Müdürlüğü’ne bağlı Şube Müdürlüğü nezdinde değil daha üst makamlarda  bu örgütlenmeye dair çalışmalar yapılmalıdır.

 3-Sağlık Bakanlığı bünyesinde Veteriner Halk Sağlığı dairesi oluşturulmalıdır. 

Bütçesel: 

1- Avrupa Birliği destek fonlarından faydalanılmalıdır.

2-Hayvan severlere bağış yapmalarını  özendirecek vergi indirimi, ücretsiz bazı hizmetler sunmak   gibi kolaylıklar sağlanmalıdır. 3–Birden fazla kedi köpek sahibi olanlardan ya da yavrulatanlardan vergi alımı gerçekleştirilmelidir. 

The post VETERİNER HEKİMLER DERNEĞİ SAHİPSİZ SOKAK HAYVANLARI RAPORU first appeared on Göktan Eker.

]]>
Sokak hayvanları sorununda “çözümsüzlük” nasıl çözülür? http://www.goktaneker.com/2022/10/05/sokak-hayvanlari-sorununda-cozumsuzluk-nasil-cozulur/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=sokak-hayvanlari-sorununda-cozumsuzluk-nasil-cozulur Wed, 05 Oct 2022 10:13:10 +0000 http://www.goktaneker.com/?p=3781 ****Orjinal yazı :https://fikirturu.com/insan/sokak-hayvanlari-sorununda-cozumsuzluk-nasil-cozulur/ Evsiz köpekler nedeniyle yaşanan kutuplaşmayı aşmak mümkün mü? Hayvan refahı da gözetilerek sorun kalıcı bir biçimde nasıl çözülebilir? Bireylere, topluma, devlete düşen görevler neler? Köpek Eğitmenleri Derneği[...]

The post Sokak hayvanları sorununda “çözümsüzlük” nasıl çözülür? first appeared on Göktan Eker.

]]>
****Orjinal yazı :https://fikirturu.com/insan/sokak-hayvanlari-sorununda-cozumsuzluk-nasil-cozulur/

Evsiz köpekler nedeniyle yaşanan kutuplaşmayı aşmak mümkün mü? Hayvan refahı da gözetilerek sorun kalıcı bir biçimde nasıl çözülebilir? Bireylere, topluma, devlete düşen görevler neler? Köpek Eğitmenleri Derneği Başkanı Göktan Eker yazdı.

Ülkemizde çözüm bekleyen birçok sorundan biri de sokak köpekleri diğer tabir ile evsiz köpekler. Sayılarının kontrolsüzce artması, iyi örnekler olsa da hayvan barınaklarındaki refahın yanlış uygulamalar sonucu azalması bu sorunu derinleştiriyor. Köpekler tarafından saldırıya uğrayan veya uğradığını iddia eden insanların sayısı da her geçen gün artınca, birçok konuda olduğu gibi bu konuda da kutuplaşıyoruz.

Yıllardır köpek etolojisi yani köpek davranışlarıyla ile ilgilenen ve köpek eğitmenliği yapan biri olarak benim baktığım yerden sorun şöyle gözüküyor:

“Davul belediyelerin omzunda, tokmak Tarım Bakanlığı’nda, zurna hayvan severlerde, halay aşağı mahallede, düğün yan sokakta, gelin ile damat aileler arasında çıkan kavgayı ayırmaya çalışıyor.”

Peki, bu sorun nasıl çözülebiliriz? Dünyadaki örnekler neler? Mevcut uygulamada neler değişmeli?

Bütün bu sorulara yanıt vermek ve bu kaotik meseleyi ele almak için önerim şu: Önce sorunun neden bu kadar içinden çıkılmaz bir hal aldığını tartışalım, kavramları yerli yerine oturtalım, çünkü sorunu çözmek için net olarak tanımlamak gerekir, sonra da çözüm önerilerine bakalım.

Kavram kargaşası: Hayvan hakları mı hayvan refahı mı?

Ele almak istediğim ilk kavram, hayvan refahı.

Konu ile ilgili kaynaklarda hayvan refahı, “bir hayvanın fizyolojik ve davranışsal ihtiyaçları ile beklentilerine yönelik tatminiyle ilişkili pozitif ruhsal ve fiziksel durumu” olarak tanımlanıyor. Burada sadece sokak hayvanlarının değil, çiftlik hayvanlarının hatta yaban hayatında doğada yaşayan hayvanların da ele alınması gerekiyor. Ben, sokak köpekleri sorununun hayvan refahı çerçevesinde çözülmesi gerektiğini savunanlardanım.

Diğer kavram ise hayvan hakları. Hayvan refahı ile karıştırılan bu kavram, hayvanların insan amaçlarına uygun düştüğü biçimde kullanılabilecek birer eşya olmadığı, kendi arzuları ve ihtiyaçları olan bireyler olarak muamele görmeleri gerektiği anlamına geliyor.

Bu iki kavram arasındaki ayrım, konuyla ilgilenenleri bölüyor.

Yararcı bakışı savunanlar, hayvanların hakları olmasını reddediyor ama hiçbir hayvanın acı çekmemesi gerektiğini de vurguluyor. İnsanların hayvan kullanırken, hayvanların koşullarını iyileştirilmesi gerektiğine odaklanıyor.

Hak temelli bakışı savunanlarsa, hayvanlara yönelik muameleleri iyileştirmenin yeterli olmayacağını, hayvanları, insan amaçları için kullanmaktan vazgeçilmesi gerektiğini savunuyor.

Ancak her iki akımın da üzerinde hem fikir olduğu bir nokta var: Alman filozof Immanuel Kant’ın da dediği gibi hayvanlara yönelik zulüm içeren davranışlar insanı zalimleştirir ve diğer insanlara yönelik işlenebilecek şiddet eylemlerini kolaylaştırabilir. Eski bir emniyet mensubu olarak mesleki tecrübem ve bir köpek eğitmeni olarak gördüklerim Kant’ın tezini destekliyor.

Yasalar ve uygulamalarda da kavram kargaşası

Meseleye ait yasalarımızda ve onların uygulanmasında da kavram kargaşası var.

2004 yılında 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununun çıkmasında ve 2021 yılında revize edilmesinde sokak hayvanları ile ilgilenen gönüllülerin etkisi çok büyük.

Ancak hayvan severlerin ve kanun yapıcının özellikle etoloji ve köpekleri inceleyen multi-disipliner bir bilim dalı olan, köpek ırkları, davranışları, bakımı, eğitimi ve hastalıkları ile ilgilenen kinolojiden yoksun bakış açısı ile revize edilen kanun, bırakın sokak köpekleri sorununu ortadan kaldırmasını, bence çok daha karmaşık ve içinden çıkılamaz hale getirdi.

Mesela bu yasada köpek dövüşlerini engellemek gibi iyi bir niyetle yola çıkılsa da, bazı köpek ırklarının yasaklanması, köpeğin gücünü istismar eden insanlardan ziyade köpek ırklarına odaklanılması sonucunu doğurdu. Haberlerde her ısıran, havlayan köpeği Pitbull diye yaftalama geleneği de ne yazık ki bu kanunla başladı.

“Tehlikeli ırk” bir safsata mı?

2004 yılında çıkan kanunda Pitbullterrrier ve Japanes tosa ırkı köpekler, dövüşlerde kullanıldıkları ve tehlikeli oldukları alt gerekçesiyle yasaklandı. Ancak hayvanları bu amaçla eğitip dövüşleri yaptıranlar cezasız kalmanın yolunu buldu.

Hayvanların dövüştürülmesine verilen ceza idari ve hukuki olarak çok az; sadece dövüşler üzerinden kumar oynatılması nedeniyle cezalar verilmiş; bu vahşi organizasyonları yapanlar ise bir süre sonra, köpek dövüşlerini deve güreşleri misali “folklorik” olarak nitelendirerek kanundan kaçış noktası bulmuşlar.

Üstelik ülkemizde köpek dövüşlerinde bu yasaklanan ırklar değil, daha çok yerel çoban köpeği ırkları kullanılıyor. Kanunun bazı ırkları yasaklamasıyla bu daha da arttı. Bu durum iskambil kâğıtlarıyla kumar oynandığı için oyun kâğıtlarının yasaklanması, ancak kumarbazların zar ile kumar oynamaya devam etmesi hikâyesini anımsatıyor.

Irk yasaklama bununla da kalmadı, İngiltere’den alınan bir mevzuatta da olduğu öne sürülerek genelgeyle Dogo argentino ırkı da yasaklandı. Oysa İngiltere’deki yasağın sebebi, Arjantin ile yaşanan Falkland Adaları krizi sonrası oluşan siyasi baskıydı.

Kanun revize edilirken, American bully ve American stafforshire terrier cinsi köpekler de yasaklandı.

Yasa, “türlerini veya bunların melezlerini üreten, sergileyen, takas eden, ülkeye girişini, satışını, reklamını yani bu hayvanların ticaretini yapanlara” ceza getirdi. Onların kayıt altına alınmasını ve kısırlaştırılmasını, çip takılmasını şart koştu. Kayıt belgesiz, ağızlıksız ve tasmasız dolaştırılmalarını da yasakladı. Sahiplerinin, bakamamaları halinde bu ırktan hayvanları başka kimseye de veremeyeceği, belediyeye ait en yakın bakımevine bırakması zorunlu hale getirildi. Barınakların onları sahiplendirmesi de yasaklandı.

Genelgeyle de bütün bunların yapılması için 14 Ocak 2022 ye kadar süre tanındı. O tarihte kayıt altına alınan ve ‘tehlikeli ırk’ diye tanımlanan köpeklerin sayısı neredeyse 12 bindi. Çip taktırma, kısırlaştırma gibi masrafları ödemeyecek sahipler, onları ya barınaklara ya da yine yasa ceza gerektirse de sokağa terk etti. Bu düzenleme nedeniyle sokaktaki hayvan sayısı, bu ırklarla meydana gelen çiftleşmelerle birlikte arttı.

Ama bu arada, bazı ırkların, yasaklanmayı gerektirecek kadar tehlikeli olduğu, ne yapılırsa yapılsın doğalarının saldırgan olduğu ve değişmeyeceği gibi gerçekle ilgisi olmayan şehir efsaneleri, konuyla ilgili yapılan haberlerin de yardımıyla toplum bilincine yerleşti. Irkları ayırt edecek bilgiye sahip olmayan birçok kişi de, genel olarak köpekleri, tehlikeli canlılar olarak görmeye başladı.

Ama gerçekte durum böyle değil. Köpekler bütüncül bakıldığında aslında tehlikeli canlılar değil. Onları bu hale sokan, yanlış yetiştirme, ehil olmayan art niyetli kişilerin eline geçmiş olmaları ve bu yönde eğitilmeleri. Yani yapılması gereken, ırkları yasaklamak değil köpeklerin sağlıklı bir ortamda üremelerini, yetişmelerini ve büyümelerini sağlamak…

Sokak köpeği sorununun temelinde köpek üretimi mi var?

Sokak köpeği sorununun ana sebebinin köpek üretimi olduğunu savunan ve köpek üretiminin yasaklanması gerektiğini önerenler de var.

Bu öneriyi tartışmadan önce köpek ırklarının nasıl ortaya çıktığını, nasıl belirlendiğini ve hangi şartlarda üreyebildiklerini biraz açmakta fayda var.

İnsanlar, köpekleri 10-15 bin yıl önce ihtiyaçlarına göre evcilleştirdiler. Örneğin kuzeyde yaşayan insanlar köpeklerinden kızak çekmesini, ormanlık alanlarda yaşayanlar köpeklerinden avcılık ve koruma beklediler. İnsanların köpeklerden beklentileri ve köpeklerin yetenekleri ölçüsünde yapay bir seleksiyon sistemi oluştu. Sanayi devrimiyle de şehir hayatına uygun köpek ırkları gelişti.

Üniter devletlerin ortaya çıkmasıyla birlikte, insanlar kendi coğrafyalarındaki köpeklerin ırklarını korumaya ve geliştirmeye başladı. Zamanla ülkelere ait köpek ırklarının tescil edilmesi, köpeklerin insanla birlikte yaşama kriterleri başta olmak üzere uluslararası üretim kriterleri merkezi Belçika’da bulunan Uluslararası Kinoloji Federasyonu (Federation Kynology International – FCI) çatısı altında kurallara bağlandı.

Şu an FCI’ya kayıtlı 100 ülke (Türkiye’yi de Köpek Irkları ve Kinoloji Federasyonu temsil eder) ve toplam 345 tescilli köpek ırkı bulunuyor.

Irk standartları arasında da yalnızca dış görünüş yok, kafasından başlayarak kuyruğuna kadar bacak ve beden yapısından, yani fizyolojik, anatomik ve morfolojik özelliklerinden davranışlarına kadar pek çok standart göz önüne alınıyor. Bu standartlar, o köpek ırkının tarihsel geçmişinden geliyor ve bunların kapsamında örneğin dişleri eksik veya çene yapısı bozuk köpeklerin beslenme zorluğu çekebileceği düşüncesiyle üremelerine izin verilmiyor. Benzer bir biçimde aşırı korkak veya ırkına göre kontrolsüz saldırganlık gösteren köpeklerin de.

Sorunu çözmüş toplumlarda köpek yetiştiriciliği

Kinolojik yapılar ve etolojik bakış açısı, sokak hayvanları sorununu çözmüş ya da köpeklerle yaşam konusunda belli standartları yakalamış toplumlarda, köpeklerin bir amaç için üretilmesi ve yetiştirilmesi anlamına gelir: Avcı, bekçi, iş köpeği, görev köpeği, eşlik köpeği gibi.

Bu toplumlarda köpeğini çiftleştirmek isteyen kişiler, köpeklerini ırk derneklerine veya ülkelerindeki kinolojik yapıya kayıt ettirmek durumundalar. Hatta birçok ülkede zorunlular. Akabinde ırk değerlendirme etkinliğine ve ırk standartları yarışmalarına katılarak köpeklerinin ırk standartlarına ne kadar uygun olduğunun uzman hakemlerce tespit edilme süreci başlar. Örneğin bazı ırklarda beş ata nesli gösteren şecereye sahip olmayan köpeklerin üretimine izin verilmez. Köpek ırklarının korunması ancak bu sayede mümkün olabilir.

Bu sebeple köpeklerin eğitilmeleri veya belirlenen standartlar çerçevesinde üretilmelerinin hayvan haklarına aykırı olduğunu iddia etmek veya bunu istismar kabul etmek doğru değil. Burada sorun, köpeklerin üretilmeleri değil, hayvan refahı çerçevesinde ve kinolojik yapı içerisinde üretilmemeleri, yani merdiven altı tabir edilen sistem.

Oysa Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi, 5.maddesinde geleneksel olarak insanların çevresinde yaşayan türden olan bütün hayvanlar, türüne özgü koşullar ve özgürlük içinde yaşama ve üreme hakkına sahiptir, diyor. Yani ırkı yasaklamak veya bilimsel üretimi durdurmak o ırkı ortadan kaldıracağı için bu beyanname ile ters düşüyor.

Ayrıca Avrupa Konseyi üyesi devletler tarafından imzalanan Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi de bu konuda referans alınacak önemli bir doküman.

Merdiven altı sistemin zararı

Türkiye’de özellikle büyük şehirlerdeki barınaklarda ya sokaklarda yaşayan köpeklerin neredeyse tamamı işte bu merdiven altı üretimlerin sonucu. Buralarda üretilen köpeklerin görünümleri belli bir ırk olsa da ve onları satın almak için epey paralar dökülse de, bu köpeklerin göründükleri ırka ait olduğunu söylemek pek mümkün değil.

Dolayısıyla sokak köpekleri meselesinde kalıcı ve kökten çözüm de, safkan köpek yetiştirilmesini yasaklamaktan değil, merdiven altı üretimini engellemekten geçiyor.

Köpekleri kim yetiştirmeli?

Sokak köpeklerinin görülmediği toplumlarda üç tip köpek yetiştiricisi var; hobi yetiştiricisi, mikro yetiştirici ve ticari yetiştirici.

Hobi yetiştiricileri, standartlara uygun tek bir ırktan köpeğe sahip olan aileler veya bireylerdir. Önemli bir kısmı kadınlardan oluşur. Kinolojik sistemin oturtulduğu toplumlarda, hobi yetiştiricileri aynı zamanda ev ekonomisine de büyük katkı sağlıyor.

Mikro yetiştiricilerse, aynı ırkta 3-4 köpeği olan aileler veya bireylerdir. Standartlara en yakın köpek yetiştirilmesi konusunda kinolojiye ciddi değer katarlar. Mikro ve hobi yetiştiricileri için köpekleri ailelerinin bir parçasıdır.

Ticari yetiştiricilikse, şeceresi olsa bile birçok ırktan farklı köpeğin üretildiği yerlerdir. Ticari yetiştiriciler için popüler ırkların üretiminin yapılıp kâr amaçlı satışının yapılması önceliklidir. Tabii ki işini oldukça iyi yapan ticari yetiştiriciler de yok değil, ancak aile içinde büyüyen bir köpek ile çiftlik ortamında büyüyen köpek arasında davranışsal açıdan ciddi farklar olabilir.

Türkiye’de köpekleri kim yetiştiriyor?

Avrupa’da gittikçe azalan ticari yetiştiricilik, Hayvan Hakları Kanunu ile köpek satışı konusunda tek yetkili haline getirildi. Oysa yapılması gereken, mikro yetiştiricilerin ve hobi yetiştiricilerin kayıt altına alınması, belgelendirilmesi ve yetkilendirilmesi. Yetiştirme kriterlerinin, şartlarının, standartlarının belirlenmesi, köpek hareketliliğinin süreçlere bağlanması ve tabii ki denetimin de düzenli ve sürekli yapılması da önemli.

Özetle, sokak köpeği sorununun çözümü için atılması gereken ilk adımlardan biri, merdiven altı, kayıt dışı üretimlerin engellenmesi; bazılarının savunduğu gibi köpek üretiminin tamamıyla yasaklanması değil.

Sorunun köküne, köpek üretimine standart getirmedikçe, köpek popülasyonun artması da kontrol altına alınamaz.

Sokak köpekleri popülasyonu

Mevcut durumda sokak köpekleri popülasyonu, kendi aralarındaki çiftleşmeler ve sahipli olduğu halde, kısırlaştırılmamış köpeklerle çiftleşmelerden kaynaklanıyor.

Bu hızlı üreme, kısırlaştırma konusunda harcanan çabaların da boşa gitmesine de neden oluyor. Özellikle kırsal bölgelerde kontrol dışı üreme, kentlerin hemen dışında, ormanlık alanlara ya da arazilere “nasılsa bakılır” diyerek bırakılan ve buralarda üreyip, sürüleşen köpekler ciddi anlamda tehlike yaratıyor.

Köpekler adı üzerinde evcil hayvan. Yerleri yarı vahşi yaşamın olduğu ormanlar, çöplükler veya hücre hapsi verilmiş mahkumlarınkine benzer barınaklar değil, insanın yanı başı.

Bu sürüleşmelerin önüne geçilmesi gerek. Ayrıca toplumsal hayata yani insan ve diğer hayvanlara zarar veren köpeklerin de davranış rehabilitasyon uygulamalarına tabi tutulması da zorunlu olmalı. Bunların detaylarını birazdan anlatacağım ama yeri gelmişken mahalle sakini olarak kabul ettiğimiz sokak köpeklerine de değinmek istiyorum. Onların, istisnalar olmakla birlikte, insanlarla iç içe oldukları ölçüde, iyi huylu olduklarını görmek mümkün.

Ülkemizde 1800’lü yıllarda ortaya çıkan, neredeyse 1970’lere kadar devam eden, sokak hayvanlarını beslemeleri için halkın mancacı denilen kişilere para vermesi, yardım etmesi gibi bir uygulamanın bugüne de yansıması, bu köpeklerin mahalle sakini olmasının önünü açıyor.

Fakat bu köpeklere karşı özellikle bilinçsiz insanlar ve bilinçsiz çocuklar tarafından yapılan yanlış davranışlar bazen bu köpeklerin de saldırganlaşmasına sebep olabiliyor. Alanını korumaya çalışan veya defansif saldırı yapan köpeklerin hamlelerinden kaçmaya çalışan insanların yaşadığı kazalar da tehlikeli olabiliyor.

Bir köpek size saldırırsa ne yapmalısınız?

Eğer köpekle mücadeleye girmemiz kaçınılmaz ise çığlık atmak, bağırmak, kaçmak o köpeğin av güdüsünü daha fazla tetikler. Köpeğin doğrudan gözüne bakmak da tetikleyici olabilir çünkü köpeklerin dünyasında bu, ‘ona meydan okuma’ anlamına gelebilir.

Saldırı durumunda da kaçmamak, sabit durmak, köpekleri yok saymak, onları tehdit etmiyormuş gibi yavaşça yürümek aslında saldırılardan korunmanın temel niteliği.

Ama köpek bize saldırıyorsa elimizdeki eşyayla – çanta, şemsiye vb – bariyer yaparak ve sakin vücut dili kullanarak yavaş yavaş ilerlemek işe yarar. Vurmak, fiziksel temas köpeği daha da agresif hale getirebilir. Bununla birlikte deodorant veya benzeri sprey kokularla, köpek ile aranıza koku bariyeri oluşturmanız da işe yarayabilir.

Sürüleşmenin önüne nasıl geçilir?

Popülasyon kontrolü, sadece kısırlaştırma ile değil, kırsal bölgeler ve şehirlerin dış alanlarından başlayarak köpeklerin sahipleri ile ilintilenmesi, ilintisi olmayan köpeklerin kısırlaştırılmasıyla başlamalı. Yani öncelikli olarak kırsaldan başlayarak tüm köpekler bir sahip ile ilintilenmeli.

Sahipli köpeklerin de üretim yeterliliği yoksa, çiftleşmesine ve üremesine cezai müeyyide getirilmeli.

Son yasayla birlikte, köpek ve sahibi arasında bir ilinti kurulmaya çalışılmış olsa da ülkenin ihtiyacı olan düzenleme ve uygulama ne yazık ki hâlâ kurulamadı.

Köpek almak isteyenler sahiplik eğitimine tabi tutulmalı

Öte yandan, köpek almak da belli süreçlere tabi olmalı.

Köpek almak isteyenler, bakanlıkça yetkilendirilen kişi ya da kurumların veya bizzat bakanlık tarafından sahiplik eğitimine ve sınavına tabi tutulmalı. Bu eğitimi tamamlayanların yine bakanlıkça kayıt altına alınmış resmî yetiştiricilerden köpek alarak sertifikalarının numarası ile köpek sahibi olabilmeleri sağlanmalı. Bu eğitimler, barınaklardan köpek sahiplenenler için ücretsiz, diğerleri için ücretli olmalı.

Bu sistem ile artık köpeklerin kâr maksimizasyonu güden sistem tarafından bir ürün çeşidi olarak görülmesinin önüne geçebilir, marketten domates alır gibi köpek sahibi olunması engellenebilir. Yaratılan bütçe, hayvanların refahı ve kısırlaştırma için gerekli masraflar için pekâlâ kullanılabilir.

“Satın alma sahiplen” sloganının da altı doldurulmalı, bu slogan mahalle baskısına dönmekten ziyade teşvik edici uygulamalar içermeli. Mesela, Almanya, Fransa gibi ülkelerde olduğu gibi barınaktan sahiplenildiğinde şehir hizmetlerinde (yol, su, elektrik, vergi vb) indirimler yapılabilir. Belediyelerin, sahipsiz hayvanların masraflarını ödedikleri düşünüldüğünde, bu tür indirimlerin aslında kârlı olduğu da görülecektir.

Belirli kilo üzerinde köpeklere kesinlikle sosyal köpek sınavı, toplumsal yaşama uyum sınavı, itaat ve refakat sınavı gibi sınavlardan başarılı olma zorunluluğu da getirilmeli. Gücü istismara açık olan ırkları sahiplenecek kişiler için de sahiplerinden söz gelimi psikoteknik raporu ve ruhsatlandırma gibi ekstra uygulamalar talep edilebilir.

Bu öneriler, sahipli köpeklerin karıştığı saldırma olaylarını da engelleyecektir. Aynı zamanda ülkedeki köpek yetiştiricisinden üreticisine, eğitmeninden gezdiricisine, bakıcısına kadar sürecin tüm insan kaynaklarının kayıt ve kontrol altında, yani denetime alınacağı bir sistem de sorunları çözecektir.

Sahipli köpeklerin sokaklara bırakılması nasıl önlenir?

Bir diğer sorun ise sokaklara terk edilen köpekler… Sosyal hayattaki herhangi bir değişiklikten ötürü (iş kaybı, hastalık, taşınma vb) hayvanlarını bırakma halinde, barınma masrafları karşılığı beyanlı terk sistemi Amerika gibi birçok ülkede uygulanıyor.

Bu kişilerden alınacak aylık düzenli meblağ, barınakların kapasitesi başta olmak üzere refahının arttırılması için de kullanılabilir. Bu durum, nasılsa bakılıyor diye köpeklerin sokaklara salınmasını engelleyecektir.

Köpek – sahip ilintisinin doğru bir şekilde kurulması durumunda mazeretsiz terk etmeler muhakkak cezalandırılmalı.

Nasıl bir rehabilitasyon olmalı?

Ülkemizde ne yazık ki rehabilitasyon merkezi adı altında yapılanan barınaklarda, rehabilitasyon kelimesi sadece sağlık uygulamalarını içeriyor. Oysa sokaklara atılmış veya orda doğmuş köpeklerin ciddi travmaları olabiliyor. Travmaları olmasa bile insan ile birlikte yaşamaya hazırlanmaları önemli bir süreç.

Özellikle belediye barınaklarında ve gönüllü barınaklarında davranış rehabilitasyonu ile ilgili de birimler kurulmalı ve bu birimlere insan kaynağı sağlanmalı. Zira bir köpeğin insan ile birlikte yaşamaya alışması için öncelikle travmalarından arındıracak rehabilitasyon uygulamalarına daha sonra eğitim uygulamalarına ihtiyaç var.

Sokaklarda veya barınaklarda onlarca yetenekli köpeğin heba olduğunu görmek acı verici. Zira arama kurtarma faaliyetlerinden terapi yapabilecek köpeklere kadar birçok köpek yarı aç veya hapsedilmiş durumda. Merkezi bir politika ve kurumsal bir yaklaşımla bu potansiyel de değerlendirilebilir. Mesela biz, bu bağlamda uyguladığımız projemizde şu ana kadar dört terkedilmiş köpeğe arama kurtarma eğitimi verebildik.

Gönüllü barınaklar

Batı’daki birçok ülkede hayvan koruma gönüllülerince açılan barınaklar ruhsatlandırılır. Denetime tabi olur, buralarda rehabilite edilen ve eğitilen köpekler doğru ailelere sahiplendirilir. Sahiplendirme esnasında bazı masraflar talep edilse de genellikle bağışlarla ve gönüllülerle bu barınaklar ayakta durur. Sistemin oturduğu ülkelerde gönüllü barınaklarının standartları ve açılma şekilleri de net bir şekilde bellidir.

Türkiye’de ise gönüllü barınakların kuruluşundan yönetimine kadar birçok konuda devlet desteği alabilmesi gerekliliği bence diğer önemli bir konu.

Bu durum belediyelerin iş yükünü azaltacağı gibi, gerekli koordinasyonun kurulması durumunda köpeklerin bakım beslenme maliyetlerini de düşürür, sahiplendirme hızını artırır.

Modern gönüllü barınaklar, köpeklerin muhtaç hallerini gösterip vicdanlara hitap ederek istismar edenleri de sistem dışına iter hem. Köpeklerin geldikleri andan itibaren hızla sağlıklarına kavuşup rehabilite edildikleri, eğitildikleri ve ne tip insanlarla hangi ortamlarda yaşayacaklarına göre, yetenek ve mizaçlarına doğrultusunda ayrıldıkları bir sistem kurduklarında çok daha etkili olurlar.

Şehir efsaneleri ve ötenazi

“Batı’da neden sokaklarda sahipsiz hayvan yok? Sahipsiz başıboş hayvanlar bir süre barınaklarda bekletildikten sonra yaşamlarına son veriliyor.” En sık duyduğumuz cümlelerden… Peki, doğru mu?

Geldik zurnanın zırt dediği yere. Amerika’da her ne kadar “no kill shelter” (ötenazi olmayan köpek barınağı) uygulaması giderek yaygınlaşmış olsa da, bu barınaklar dahi saldırganlık eğilimi çok yüksek, bir yabani hayvan gibi aşırı korkak ve sosyal hayata uyum konusunda aşırı çekingen köpekleri kabul etmiyor ve bu köpekleri ötenazi uygulanan barınaklara yönlendiriyorlar. Ötenazinin uygulandığı barınaklarda ise belirli bir süre sahiplenmeyen köpeklerin ya da bu aşırı saldırgan veya aşırı korkak uyutulduğunu biliyoruz.

Benzer bir uygulama Avrupa’da da var. İnsanla birlikte yaşamaya uygun köpeklerin doğru yöntemlerle bilinçli ve eğitimli hayvan severler tarafından rehabilite edilmesi ve eğitilmesi sonucu sahipsiz hayvan sorununu tamamen bitirmiş Hollanda gibi bazı ülkelerde, ötenazi sadece ağır hasta köpek sahiplerinin talep etmesi durumunda, topluma zarar verebilecek aşırı ve kontrolsüz saldırgan köpekler için uygulanıyor.

Ülkemizdeyse barınaklara gelen köpeklerin büyük bir bölümü daha önce bir insanla yaşamış köpekler. Yani sahipli köpekler. Bizde ise başıboş köpeklerin kendi aralarında üremeleri kontrol altına alınmamış olduğu için sahipli olup da sokağa bırakılan köpek sayısı ile sokakta üreyen köpek sayısı konusunda bir ayrım yok.

Ne yapmalı?

Yaklaşık 20 yıldan fazla köpek eğitmenliği ve köpek etolojisi ile ilgilenen eski bir emniyet mensubu olarak öncelikle yaratılan her gri alanın istismara açık olduğunu belirtmeliyim. Hayvan sever arkadaşlarımızın gayretleri, gerekli ve doğru düzenlemelerin olmaması sebebiyle yetersiz kalıyor, belirttiğim bu gri alan giderek büyüyor, adeta herkesin birbirini istismarcılıkla suçlamasına neden oluyor. Devlet ivedilikle gri alanı ortadan kaldıracak önlemler almalı.

Bir devlet, hayvanını da doğasını da çocuğunu da gencini de yaşlısını da kadınını da erkeğini de korumakla mükellef.

Bu gri alan ve hayvan severlerin kendi aralarındaki büyük fikir ayrılığının, ego savaşlarının, “benim dediğim doğru”, “en çok ben kurtarıyorum” narsizminin ve bazen yakışmayan tartışmaların, çatışmaların olması, yıllardır sorunun çözülememesine kendileri gibi düşünmeyenlerin adeta linç edilmesine ve son dönemlerde de toplu itlafı savunan, oldukça aktif, yine linç kültüründen beslenen birtakım insanların türemesine neden oldu.

Oysa makulde buluşmak zorundayız.

Ülkemiz bu sorunu yönetememe konusunda kritik sınıra geldi, giderek derinleşen ekonomik ve sosyolojik sorunlar köpekleri, bizim onlara baktığımız gibi bakmayan insanların hedefi haline getirdi.

Makulu ivedilikle bulmak; dayatma ile değil devletin alacağı önlem ve biz hayvan severlerin bizler gibi sevmeyenlere veya korkanlara da saygı duyacağı bir platformda gerçekleşebilir.

Bu platformun ilk adımı da devletin gri alanı ortadan kaldıracak adımları atması olabilir. Söz gelimi Tarım Bakanlığı bünyesinde bir Evcil Hayvan Genel Müdürlüğü kurulması ve bu yapılanmanın liyakatli kişilere devredilmesiyle etkin ve vicdani bir çözüm mümkün olabilir.

Toplumsal huzur sadece insanların hakkı değil, on binlerce yıldır insanoğluna yol arkadaşlığı yapmış köpeklerin de hakkıdır.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 1 Temmuz 2022’de yayımlanmıştır.


The post Sokak hayvanları sorununda “çözümsüzlük” nasıl çözülür? first appeared on Göktan Eker.

]]>
PETA’nin Evcil Hayvan Bakımına Bakışı ve Dünya’ya Etkisi http://www.goktaneker.com/2022/10/03/petanin-evcil-hayvan-bakimina-bakisi-ve-dunyaya-etkisi/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=petanin-evcil-hayvan-bakimina-bakisi-ve-dunyaya-etkisi Mon, 03 Oct 2022 12:24:13 +0000 http://www.goktaneker.com/?p=3784 PETA’nin Evcil Hayvan Bakımına Bakışı ve Dünya’ya Etkisi İlker Ünlü@Eylül 2022 Şeytan dürttü ve PETA’nın internet sayfasına girip evcil hayvan besleme hakkında düşünceleri ve neyin yapılması gerektiğini savunduklarına tekrar bakmak[...]

The post PETA’nin Evcil Hayvan Bakımına Bakışı ve Dünya’ya Etkisi first appeared on Göktan Eker.

]]>
PETA’nin Evcil Hayvan Bakımına Bakışı ve Dünya’ya Etkisi

İlker Ünlü@Eylül 2022

Şeytan dürttü ve PETA’nın internet sayfasına girip evcil hayvan besleme hakkında düşünceleri ve neyin yapılması gerektiğini savunduklarına tekrar bakmak istedim. Daha önceki bir yazımın içinde bir paragraf halinde bahsetsem de bu konuya daha ayrıntılı odaklanarak ilgili herkesi uyarmam gerektiğini düsnüyorum.

PETA, hayvan hakları ve refahı konularında dünyada yanlış giden herşeyi düzeltmeye çalışan ABD merkezli bir organizasyon gibi görünse de dünya çapında aldıkları destek ve etki güçleri aşağıdaki yazıyı okuyunca kedimiz ya da köpeğimizle ilgili bizi olmasa da torunlarımız için nasıl bir dünya hayal ettikleri konusunda endişe verici ipuçları içeriyor.

PETA’ya ait ‘satın almayın evlat edinin’ ya da ‘kısırlaştırın’ kampanyalarını duymayanımız yoktur sanıyorum. Kendi içinde evcil hayvan refahı konusunda gayet olumlu sonuçları hedefleyen atılımlar gibi görünse de sahneyi bu ve etki altına aldığı diğer hayvan sever gruplara tamamen bıraktığımızda bizleri ve sevgili evcil hayvanlarımızı bekleyen karanlık gerçekle yüzleşmemiz gerekiyor. Neyseki bunu açık açık sayfalarında da yazmışlar. Aşağıdaki metin direkt olarak PETA’nın kaleminden çevrilmiş ve altlarına farklı renkle benim yorumlarımla niyetleri açıklanmaya çalışılmıştır. Herşey komplo olamayacak kadar açık!

Öncelikle metin ‘’Animal Rights Uncompromised: Pets’’ başlığı altında yayınlanmış; yani hayvan hayvanlarına dair görüşlerini uncompromised, ‘’uzlaşmaz / tartışmaya açık olamayan’’ olarak tanımlıyorlar. Yani ya olacak ya olacak tutumundalar. Buna neden dikkat çekiyorum? ‘’Aslında şu ve şu uygulamalarının hayvan refahı açısından harika. Varsın evcil hayvan bakımını yasaklatabilmeyi hayal etsinler. O kadar da değil. Köprüyü geçinceye kadar…’’

diyebilirsiniz. ‘’Resmin bütününü görmezden gelerek ben şuraya kadar destek veriririm tutumu’’ durumun önemini görmek isteyenlerin içini rahatlatmamalı.

GE: ‘SATIN ALMA SAHİPLEN’ sloganı özellikle batı ülkelerinde Peta ile ortaya çıkmış bir slogan. Ancak batı ülkelerinde barınaklardaki köpeklere baktığınızda daha çok sahipli hayvanların ve safkan ırklara benzeyen köpeklerin çoğunlukta olduğunu görüyorsunuz. Sloganın çıkış sebebi gidip safkan bir köpek satın almadan önce barınaklarda size uygun safkan bir köpek bulabilirsiniz anlamını taşıyor. Bununla birlikte amerikada AKC- American Kennel Club veya avrupada FCI- Uluslararası kinoloji federasyonu şecereli köpekleri görmek neredeyse mümkün değil. Sorun dünyada merdiven altı tabir edilen köpek üreticiliğinin medya , sosyal medya , basın, ve özellikle hollywoodun özendiridiği köpek ırklarında yayın olması, yani bu üreticiler için moda neyse onu standartlarına , sağlığına veya psikolojisine bakmadan üretip satmak ana hedef. Oysa AKC ve FCI da köpeklerin üretim kritlerleri var ve her köpeği öyle kafanıza göre üretemiyorsunuz, altı ayda bir çiftleştirmek 18 aydan önce çiftleştirmek ise ceza gerektiriyor. Hollanda ve Fransada Hükümetlerin FCI çatısı altında olan ulusal Kennel Clublarla yaptığı çalışma neticesinde üreticiler ciddi anlamda disipline edilmiş durumda. Micro ve Hobi yetiştiriciliğinin yani aile yetiştiriciliğinin bu kapsamda ön plana çıktığını çiftlik tarzı üretim yerlerinin ve merdiven altı üreticiliğin ciddi anlamda kontrol altına alındığını görebiliyorsunuz.

Şimdi yazıya odaklanalım.

   PETA’da evlerimizi paylaşan hayvan dostlarımızı sever ve saygı duyarız. Sokakta soylenenin aksine, PETA sevgili, bakımlı hayvan dostlariniza el koymak ve onları “serbest bırakmak” istemiyor. İstediğimiz şey, kısırlaştırma ve kısırlaştırma yoluyla köpek ve kedilerin trajik aşırı nüfusunu azaltmak. Daha fazla köpek ve kedinin doğmasını önlemek için çok çalışıyoruz, çünkü zaten var olan tüm hayvanlar için yeterince iyi yuva mevcut degil – bu da neredeyse hayal edilemez acılara neden oluyor.

 ‘’Sokakta söylenin aksine,’’ diye başlayarak aslında bu konuya defalarca dikkat çekmeye çalışan kişilerin endişelerini evham düzeyinde indirgemeye çalışıyorlar. Evet, evimize gelip kedimize ya da köpeğimize el koymak istemiyorsunuz ancak ‘’daha fazla köpek ve kedinin doğmasını önlemek için çalışıyoruz,’ diyerek ilk paragrafta açık açık hepsinin kısırlaştırılması sonucunda dünyanın bir yerlerinden başlayarak evcil hayvan bakımının sonlandırmayı amaçlıyorsunuz.

   Yaşam boyu bir hayvana bakmak için gereken zamana, paraya, sabra, bağlılığa ve sevgiye sahip olan insanları, barınaktan bir hayvanı evlat edinmeye veya daha da iyisi, birbirlerine arkadaşlık edebilmeleri için iki uyumlu hayvanı sahiplenmeye teşvik ediyoruz. Ev ihtiyacı olan bu kadar çok kedi ve köpek varken, aşırı nüfusu ve evsizlik krizini daha da kötüleştiren evcil hayvan dükkanlarından veya yetiştiricilerden hayvan satın almak için hiçbir mazeret yok.

 Barınaklardan köpek evlat edinmenin önemi ve değeri tartışılmaz; ancak sanki sahipsiz hayvan sorununun tek nedeninin evcil hayvan mağazalarından yapılan satışlara ek olarak safkan kedi-köpek yetiştiricilerinin üzerine yüklenmesi, durumun açıklayıcı ayrıntılarını görmezden gelmeyi seçmek anlamına gelir. Bu, bir grubu şeytanlaştırarak hedef göstermekten başka bir şey değil. Politikacıların sıklıkla uyguladığı bir yöntem. Özellikle safkan köpek yetiştiriciliğinin sokakları terk edilmiş ırklarla doldurduklarını iddia etmeleri hedef şaşırtmacanın dik alası. Neden mi? Burada öncelikle merdivenaltı üretici ile dikkatli yetiştirici kavramlarını iyi anlamamız gerekiyor. Birincisi bahsi geçen sorunun çok önemli bir parçasıyken ikincisi sorunun çözümüne giden saç ayaklarından biri bence.

Merdivenaltı üretici para kazanma motivasyonuyla yıl boyunca birden fazla dişiyi ya da ard arda dinlendirmeden aynı dişiden yavru alan kişidir. Perdenin arkası daha da vahimdir. Hangi ırkı seçtiyse ki genellikle o yılın en çok satışı olan popular ırkına yönelir nedense, üretimi belirli bir seçere sistemine dayalı ve kayıt altına alarak zaten yapmaz. Bu, köpeklerinin geçmişi hakkında birşey bilinmiyor demektir. Sattığı yavruların davranışsal ya da fizyolojik herhangi bir hastalık ya da kusur taşıyıp taşımadığıyla ilgilenmez. Damızlıklarına yaptırması gereken sağlık testlerini ekstra masraf olarak görür ve önündeki köpeğe bakarak hepsinin yeterince sağlıklı olduğunu farzeder. Köpeğin ırk standardına ne kadar uyduğu da onun için önemli değildir. Çiftleştirmek için seçtiği köpeklerin o ırktan olması ya da çok benzemesi yeterlidir. Sıklıkla nadir ya da egzotik renkler adı altında pazarlanabilirliğini arttıracak standart dışı fiziksel özellikleri abartacak üretimlere yönelir. Bunların getirdiği sağlık sorunlarını önemsemez. Yavru sahiplerini çoğunlukla parayı ilk havale yapacak kişiye göre seçer. Yaşam tarzlarına ya da köpek bakma tecrübelerine uygun olup olmadığına göre değerlendirme yapmaz. Yavruda bir sıkıntı çıkarsa telefonlara bakmaz; yavru ailesine uyum sağlamadıysa hatta genetik bir sağlık sorunu geliştirdiyse onu geri almaz ya da yeni bir ömürlük yuva bulma konusunda liderlik üstlenmez. Bu nedenle de potansiyel davranışal ya da bedensel sağlık sorunlarına sahip düzinelerce yavru onları bakmaya belki de hazır olmayan ailelere dağıtılır durur. İşletme giderlerini karşılamak için daha fazla doğum ve daha az seçiciliğin sonucunda, birlikte yaşanması zor karakter ve sağlıkta köpekler ya da onları bakmaya hazır olmadan bir hevesle eve köpek getiren insanların terk etmek zorunda kaldığı canların barınaklara düşmesiyle karşıya karşıya kalırız.

Hayvan hakları derneklerinin aslında tedbir alınması gerektiğine dair dikkat çekmek istedikleri işte bu tip sorumsuz üretim pratiğidir.

Dikkatli yetiştiriciler, köpek üretmezler. Onlar aşık oldukları ırkın fiziksel ve davranışsal bütünlüğünü tarif eden ayrıntılı bir standarta bağlı kalarak geçmişi belki de yüzyıllarca öncesine ait tarihi bir armağanı korumak derdindedirler. İşini doğru yapıyorsa bir çeşit Ebru ya da Minyatür sanatçısı edasıyla tarihin bir kesidine şahitlik edegelmiş bir köpek ırkını geleceğe taşımak ister. Bu nedenle ırk standardını İstiklal Marşı gibi ezberler. Damızlıklarını bu standardin idealine en yakın köpeklerden seçerken ırkın karakterini orjinaline en yakın tutmaya gayret eder. Bu ne mi demektir? Kangal yetiştiriyorsa, koyunun başında duran, çoluğa çocuğa saldırmayan, cesur ancak kavgacı olmayan köpeklerin fiziksel olarak bir sürü köpeğine en yakışanını seçer. Bu sıklıkla her yavru olmaz. Bu nedenle üretim değil yetiştiricilik diyorum. Bunun bilimsel bir programa oturtulmuş olması gerekmektedir.

Dikkatli yetiştiriciler ırklarının uluslararası köpek kayıt organizasyonlarınca tanınmaları gereği şecereli üretimi herşeyin önünde tutarlar. Bu onların bazılarının iddia ettiği gibi Nazi olduklarını değil, sağlıklı bir şekilde standarda uygun köpeklerinin geçmişini kayıt altında tutarak objektif ölçme değerlendirmenin gelecekteki yetiştiricilere rehberlik etmesini hedeflerler. Alınan her yavru seceresindeki köpeklerin karakterlerinin mülayimliğine, çalışma kapasitelerindeki ünvanlara ve fiziksel değerlendirmeye tabi tutuldukları konformasyon showlarındaki atalarının ürünüdür. Seceresiz yavrular çok fazla bilinmezlik içermektedir.

Gerçek bir yetiştiricinin hayalinde standart dahilinde bir ideal vardır ve her batımda ona ne kadar tutarlı yaklaştığını değerlendirir durur. Yavru alacağı damızlıkları varsa irka ait genetik hastalıklara karşı test ettirerek olası problemleri ortaya çıkmadan engellemeyi hedefler. En azından yüzdesini minimize eder. Irkı, para kazanma kapısı olarak görmediği için yeni nesil için yavru gereksiniminde olduğunda yeni bir çiftleştirme yapar. Bu da nadiren her yıl anlamına gelir. Köpeklerinin yetiştirici imzası olarak belirgin bir fiziksel ve karaktersel kalitesi oturmuşsa zaten ondan yavru almak isteyenler olarak bir bekleme listesi vardır. Yavru alıcılarını dikkatle denetler. Irkına uygun bir yaşam tarzına, ortama ve tecrübeye sahip olduklarından emin olmadan satış yapmaz. Kız vermek gibi düşünelim bunu. Bir sıkıntı yaşandığında her zaman yavruyu geri almayı seçerek kendi yetiştirdiği köpeklerin istenmeyen ellere geçmesinin önüne geçer. Dikkatli yetiştirici, kendini ırkın bütününün sorumlusu olarak gördüğünden her bir köpeğin doğru ailelerle uyumlu bir şekilde bir araya geldiğinden emin olmak ister. Bu nedenle gerçek bir yetiştiricinin yavruları sokaklara ya da barınaklara düşmez. Hayvan hakları derneklerinin bu iki grubu birbirinden ayırabilecek şekilde bilgilendirilmesi bu nedenle büyük önem taşımakta. Biri asla diğeri değildir.

   Hayvanları besleyen ve onları “evcil hayvan” olarak satan açgözlü endüstri, muazzam miktarda sefalete neden olur. Milyonlarca merdivenaltı köpek ve kedi üreticisi yüzünden, yavru kedi ve köpekler pis tel kafeslere kapatılıyor ve bitkin bedenleri tükenene ve terk edilene veya öldürülene kadar doğum yapmaya zorlanıyor. Pek çok “safkan” köpek, doğal olmayan şekilde uzamış omurgalar ve düzleştirilmiş yüzler gibi çarpık fiziksel özelliklere sahip olacak şekilde yetiştirildikleri için ömür boyu acı verici sağlık sorunlarıyla yaşıyorlar.

 Merdiven altıcılar konusunda haklı; ama zaten bunu yukarda ben de açıkladım. Özellikle de batıda son yıllarda ortaya çıkan leş gibi kafeslerde ardarda doğuma zorlanmış Fransız Bulldogların, Pomeranianların vs içler acısı fotoğrafları çok fazla kişininin öfkesini çekti. Kamyonlarla gizli bölmelerde sahte seçere ve aşı belgeleriyle pazarlanmak isterken yakalanmaları bunun arkasındaki milyon avroluk-dolarlık çetelerin parmağına işaret ediyor. Burada bir kez daha dikkat çekmek istediğim sorun, bu kişilerle dikkatli yetiştiricileri aynı çuvala koyup Sarayburnu’ndan atmaya davet etmeleri. Çıkıkçıyla ortopedist aynıymış gibi.

GE: Hayvanseverlerden sık sık duyduğum bir talep vardır , köpek üretimi türkiyede beş yıl yasaklansın ! Biz kinolojinin içinde olanlar ise bunun ötesinde düşünürüz. Bizce Üretim yeterlilik kriterini ( fizyoloji, anatomi, ırkstandardı, davranış vb ) karşılamayan tüm köpeklerin üretimi ömür boyu yasaklanmalıdır.

Basık burun, kırışık deri gibi aşırı fiziksel özelliklerde üretilen safkan köpek ırkları var mı? Var. Ben dahil bunun bir hayvan refahı sorunu olduğuna hararetle dikkat çeken binlerce kişi safkan köpek merakı dahilinde bu sorunun çözülmesi için çaba sarfediyor. Sağlık testlerinin her yetiştirme programının temeli ve yanlış yorumlanacak ırk standartlarının revize edilmesi gibi yöntemlerle kendi söküğümüzün dikilmesini savunuyoruz. Yoksa PETA gibi sırf bu yüzden top yekün safkan kedi-köpek yetiştiriciliğinin yasaklanmasının çıkar yol omadığı ortada. Tıp, bağımlılık bir hastalık olarak kabul edilirken alkolozmi salt alkol varlığına bağlayarak yok edeceğini vaaz veren toptancı uygulamalar gibi birşey olurdu bu. Çözüm bu değil. Bu nedenle katmanların her birinin iyi anlaşılması, açıklanması ve yorumlanması gerekiyor.

   Kuşlar, balıklar, sürüngenler, gerbiller, hamsterlar, tavşanlar, sıçanlar, fareler, kobaylar, yaban gelinciği ve hatta kaplanlar gibi egzotik hayvanlar da dahil olmak üzere “evcil hayvan” olarak yetiştirilen ve satılan diğer türler amansız ıstıraplarla karşı karşıyadır. Bazıları doğada evlerinden ve ailelerinden vahşice kaçırılıyor ve dünya çapında çetin bir yolculuğa maruz kalıyor. Diğerleri, PETA’nın araştırmalarının ortaya koyduğu gibi, yeterli yiyecek, su, alan ve veteriner bakımı olmadan acı çekmeye ve ölmeye bırakıldığı büyük depolarda yetiştiriliyor. Bu hayvanları satın alan çok az kişi, özel ihtiyaçlarını uygun şekilde karşılayacak uzmanlığa veya yeteneğe sahip. Sonuç olarak, bu hayvanların çoğu erken ve acı verici bir şekilde olur.

 Bu paragrafın Türkçesi şu: ‘’ Bütün evcil hayvanlar perişan şartlarda bakılıyor. Hadi beslenmelerini yasaklayalım.’’ Bunu okuyunca her sabah beş buçukta uyanıp köpeğimi 1.5 saat dolaştırmadan ise gitmediğimi hatırlıyorum; ama yine gözlerine giremeyiz bu kişilerin. Burada aç-susuz depolarda yetiştirildikleri için tamamen yok edilmektense neden Birleşik Krallığın yaptığı gibi Hayvan Refahı Polis Teşkilatı kurulup sıkı denetlemeler yapılmasını önermiyorlar? Çünkü başlıkta da söyledikleri gibi uzlaşmak istemiyorlar. Bazı kötü örneklerden dolayı bunları denetimli bir gelişmeye tabii tutmaktansa önlerini tamamen keselim; yok edelim tutumu burada da devam ediyor.

   Yetiştiriciler büyük karlar elde ederken (2021’de ABD üretim pazarı 2 milyar dolardı), ürettikleri ve sattıkları her köpek yavrusu veya yavru kedi ile bir barınakta veya sokaklarda bir hayvan için potansiyel bir yuva kayboluyor. Tahmini 70 milyon evsiz hayvan, ABD’de herhangi bir zamanda hayatta kalma mücadelesi veriyor. Sokaklarda onlara araba çarpabilir ve diğer hayvanlar ve zalim insanlar tarafından saldırıya uğrayabilir. Bulaşıcı hastalıklardan ve tedavi edilmeyen yaralanmalardan ve enfeksiyonlardan hasta düşer ve ölürler. Kışın donarlar ve yazın sıcaktan bitkin düşerler.

 Gerçek yetiştiriciler kazandıklarının çok daha fazlasını sevdikleri, hayran oldukları ırkın korunmasına harcar. Para odaklı üretim, özellikle de bazı Doğu Avrupa ülkelerinde merdiven altıcıların da parçası olduğu bambaşka bir kanunsuz aktivite. Doğru bir yetiştiricinin arzu ettiği kan hattından seçerek aldığı damızlıkların ücreti, özellikle de yurtdışından geliyorsa seyahat ve transport masrafları, her yavru için pahalli sağlık testleri, yarışma yarışma taşıyıp şampiyonluk unvanı alabilmek umuduyla ilden ile yolculuk yapma, kayıt paraları, seçere çıkarma, mikroçiplendirme, veteriner masrafları ve verebilecekleri en iyi mamayla besleme isteğinin yılda 10 yavru satarak karşılanabileceğini mi sanıyorsunuz?

PETA bunun ikisinin aynı olduğunu iddia edip barınaklardan endişe verici rakamlar vererek düşünmemenizi sadece duygularınıza göre karar vermenizi istiyor.

*******İnsana bağımlı olmayan evcil hayvan olamayacağından bir kez daha niyetlerini açık ediyorlar. Evet, ne yazık ki barınaklarda bütün bir nesle yetecek kadar köpek bulmak mümkün. Peki bir gün gelip kısırlaştırılıp üremesine izin verilmeyen tüm o köpekler bittiğinde? Hedef de bu zaten. Evcil hayvansız bir insanlık. İneksiz, atsız, koyunsuz, kedi ve köpeksiz bir dünya. Halbuki birlikte evrilmedik mi?******

  Evlere muhtaç bu kadar çok hayvan varken, hayatımız boyunca hayvan dostlarımızsız kalma şansımız yok. Ancak PETA, artık insanlara bağımlı olarak yetiştirilmemelerinin hayvanların yararına olacağına inanıyor.

  Bunu, refakatçı olarak tutulan hayvanlar açısından düşünün: İnsanlar hayatlarının her yönünü kontrol eder – ne zaman ve ne yediklerini, kiminle etkileşime girdiklerini, kendilerini neleri eğlendirmek zorunda olduklarını, ne zaman ve nerede tuvaletlerini yapmaya izin verilse bile. Köpekler koşmak, koklamak, diğer köpeklerle oynamak ve bölgelerini işaretlemek için can atar. Kediler tırmalamak, tırmanmak, tünemek ve oynamak için can atar. Ancak, güvendikleri insanlar onlara bunu yapma fırsatı vermedikçe, bu doğal arzuları tatmin edemezler – ve çoğu zaman vermezler.

 Demagoji.

Günümüzde çocuklarımız ne kadar Heidi gibi Alp yaylalarında çıplak ayak büyüyecek özgürlüğe sahip değilse ev hayvanlarımız da bizimle beraber belirli yaşam düzenlerine adapte olmak zorunda. Burada taciz çizgisinin yukarda bahsetttiğim Hayvan Refah Polisi’nin denetleyebileceğini tekrar hatırlatırım. Okullarda başlayan eğitim programları ve kurumsal bir denetleme ile insan-ev hayvanı ilişkisi geliştirilebilir ki 100 yıl öncesine nazaran suan kedi ve köpeklerimiz aile üyesi statüsüne çıkmış vaziyette. Bunu başaran bizlerin daha dikkatli olamayacağımızı mı savunuyorlar?

 İyi niyetli koruyucular bile hayvanlarına tatlı su, kediler için temiz bir tuvalet kutusu ve köpekler için birden fazla uzun yürüyüşler gibi temel günlük ihtiyaçların yanı sıra hayatlarını ilginç ve neşeli kılmak için eğlence fırsatları sağlamakta rutin olarak başarısız oluyorlar.

    Birçok insan, hayvanlar için neyin en iyi olduğunu veya onların istek ve ihtiyaçlarını düşünmeden, genellikle yalnızca görünüşe dayalı olarak, dürtüşel olarak hayvanları edinir. Örneğin, Florida’da yaşayan biri, Sibirya husky’yi edinebilir – özellikle aşırı ısınmaya karşı hassas olan çift kürklü bir cins – çünkü turun görünümünü beğenirler. Ancak kürküyle Florida’nın sıcak ve nemli ikliminde muhtemelen rahatsız ve hatta mutsuz olacaktır. New York City’de küçük bir apartman dairesinde yaşayan biri, border collie gibi son derece enerjik bir cins edinebilir, köpeği tüm gün boyunca küçük bir alanda (ya da daha kötüsü, bir ev içi kafeste) kilitli tutabilir ve ardından hayvanı “hiper” olduğu için azarlayabilir.

GE: Tam da u yüzden herkes köpek sahibi olmamalı , köpek sahiplenmenin şartları belirlenmeli, köpek sahipliği eğitimleri köpek almadan önce şart konmalı diyoruz.

Haklı payları olsa da bu konu bu denli siyah-beyaz değil. Huskysini alıp hava sıcakken klimalı ortamda tutup sabah ve akşam serinliğinde uzun bisiklet turlarına çıkaranlara ne demeli? Bu, her köpek gittiği ortama illa ki ayak uydurur anlamına gelmez tabii ki; ancak bu tip uygulamaların önüne yaşam tarzlarına uygun olmayan ailelere belirli ırkların sahiplendirilmemesiyle başlayarak geçebiliriz. Merdivenaltı üretici problemine tekrar dikkat çekiyorum. Eğer köpek refah açısından durumla başa çıkamıyorsa, egzersiz eksikliğinden gece gündüz bahçede havlamak gibi, bunun takipçisi ve hesap sorucusu gene kanunlar olmalıdır.

Şimdiye kadar insan-hayvan ilişkisinin tamamen insanın bencil beklentilerinden kaynaklanan hasıraltı bir zalimlik gibi göstermeleri sizin de dikkatinizi çekti mi?

Halbuki insan-hayvan ilişkisi bunun çok daha ötesinde birşey. Kedi ya da köpeğimizle kurduğumuz bağ çoğu zaman arkadaşlarımızla kurduğumuzun çok ötesinde. Sevgilimiz ya da çocuğumuz yok diye bir ev hayvanı beslemiyoruz. Peki belki bazıları besliyordur! Asıl nedenimiz evcil hayvanımızla türler arası bambaşla bir ilişki deneyimlememiz. Bunun bedelinin her seferinde ev hayvanının refahına mal oluyormuş gibi hissettirmek gerçeği yansıtmıyor.

Bazen yaşlı bir çiftin Chihuahuasıyla hergün yürüyüşe çıkmasına, bazen de karşılıksız sevgilerin en güzellerinden birini deneyimleyerek çok daha derinlere bakmamıza vesile oluyorlar. Sürüsünü savunan, evini koruyan, çocuğumuzu zehirleyecek torba torba uyuşturucuları tespit eden, kayıp insanların izini süren, dağılmış koyun sürümüzü toplayıp getiren, boğulmakta olan insanları karaya çıkaran, görme engellilere rehberlik eden, epilepsi hastalarının yaklaşan nöbetlerini haber vererek güvenli bir yere sığınmalarını sağlayan, kanserli hücreleri koklayarak buldukları için erken tanı şansını arttıran, sokağa bile çıkmaya çekinen duygusal çöküntüdeki insanlara eşlik eden binlerce köpekle olan tek derdimiz su kaplarının düzenli değiştirilip değiştirilmediğine indirgenemez.

   İnsanlar rutin olarak arkadaşlarını acımasız “kolaylık” uygulamalarına maruz bırakırlar: Kedilerinin ayak parmaklarını kanunsuz keserek keserler, bir musluğu koklamak için durduklarında köpekleri sürüklerler, her bekçilik yaptıklarında onlara “sus” diye bağırırlar ve onları kilitlerler. Onları kendi evlerindeki mahkûmlar gibi (“ev içi kafesinde tutmak”) davranırlar.

 Demogoji.

  Ayrıca birçok insan, onlarla vakit geçirmek ve onları tasma ve koşum takımı üzerinde gezdirmek yerine, hayvanlarının gözetimsiz olarak açık havada dolaşmasına izin verir. Bu ihmal, kedileri ve köpekleri araba çarpması, saldırıya uğrama veya istismara uğrama konusunda aşırı risk altına sokar; bulaşıcı hastalıklar; aşırı hava koşullarına yenik düşmek; ve hatta mülklerinde onları istemeyen insanlar tarafından vurulmak veya zehirlenme gibi.

 Tekrar tekrar aynı yere dönüp bireysel insan hatalarını insan evriminin çok değerli bir parçası olan insan-hayvan ilişkisinin yanlışlığına kanıt göstermekten sıkılmıyorlar. Çocuk yetiştirmedeki hatalarımızdan dolayı birgün doğumların durdurulmasını savunan bir grup gibiler.

  GE: Daha çok evangelist kıyamet günü tarikatları yaklaşımı gibi. Türkiyede de kendine oldukça çok yandaş bulan PETA nın insan hayvan ilişkisi ile ilgili ortaya koyuduğu prensiplerin tartışılamaz olması bana Tanrıyı kıyamete zorlama mantığını güden evangelist yaklaşımı hatırlattı nedense…. önce hayvanları kurtaralım sonra insanlığın yok olmasını sağlayıp dünyayı kurtaralım……….

Yoldaş hayvanlar tamamen insanların insafına kalmıştır ama birçok insan acımasız, zalim ve vahşidir. PETA’nın dosyaları, oklarla vurulan, havai fişeklerle havaya uçurulan, benzine batırılan ve ateşe verilen, mikrodalga fırınlarda pişirilen, it dalaşlarında yem olarak kullanılan, şeytani ayinlerde işkence gören, dövülen köpek ve kediler de dahil olmak üzere taciz raporlarıyla dolup taşıyor. canı sıkılan çocuklar tarafından beyzbol sopalarıyla, kaçmaları için “onlara bir ders vermek” için arabaların arkasına sürüklendiler ve havlamalarını susturmak için koli bandıyla bağlandılar. Bunun gibi istismarlar her gün oluyor.

 Demogoji. Çözüm hayvanların kanunlarla daha kararlı bir şekilde korunmasında.

   Tüm bu nedenlerle ve daha fazlası için PETA, daha fazla hayvanın doğmasını ve sonunda evsiz kalmasını veya istismara uğramasını önlemek için çok çalışıyor. Lütfen bize yardım edin: PETA’nın ‘’Kısırlaştırın!’’ ile hayat kurtaran bir ameliyata sponsor olun Hemen, Lütfen programlayın. Asla yetiştiricilerden veya evcil hayvan mağazalarından hayvan satın almayın. Bir hayvana ömür boyu bakmak için gereken zamana, paraya, sabra, bağlılığa ve sevgiye sahipseniz, bir barınaktan bir hayvan sahiplenin. Hayvanlarınızı kısırlaştırın, olabileceğiniz en iyi koruyucu olmayı taahhüt edin ve tanıdığınız herkesi de aynısını yapmaya teşvik edin.

 Doğru! Sahipsiz köpekler, üretime alınmayacak köpekler kısırlaştırılmalı; ancak sadece isteniyorsa barınaklardan köpek alınmalı. Bu, çocuk bakım evlerindeki çocuklar tükeninceye kadar eşlere kendi çocuklarına sahip olamayacakları gibi bir baskının başka türlüsü değil mi?

Bunun her ne kadar yüce bir davranış olduğuna inandırılmaya çalışılsa da barınaktan köpek almak toz pembe bir deneyim değildir. Evlat edilebilir olması için köpeklerin karakter testinden geçip agresyon başta olmak üzere insan yaşamına uyumlu olup olmadıklarından emin olunmalıdır. Ne yazık ki barınağa düşen köpeklerin çoğu hem bu eğitim ve sosyalizasyondan mahrum hem de büyük ihtimalle çeşitli taciz vakaları nedeniyle davranış problemlerine sahip olabilirler. Bunların rehabilite edilmesi kaynak, yeterli sayıda bu işten anlayan eğitmen ve zaman alır. Barınaklar bu kadar zaman ve alana sahip midir? Ne yazık ki hayır! Hayvan Refahı için çalışan pek çok barınak ne yazık ki yeni köpeklere sans tanımak için belirli bir süre içinde yuva bulamayanları uyutmak zorunda kalırlar. Uyutulanlar arasında rehabilite edilemeyecek köpekleri de eklediğinizde barınaktan evlat edinilen her köpek için onun yolunu açmak için bertaraf edilen düzinelerce köpekten bahsediyor olabiliriz.

Gökten Eker’le yaptığım bir telefon sohbetinde çok önemli bir konuya dikkatimi çekti. Bugün Türkiye’deki barınak ve sokak köpekleri popülasyonuna göz gezdirdiğimizde çoğunluğun safkan köpek ırkları değil de zaten Osmanlı’dan beri sokaklarımızda yaşayan köpeklere ek olarak bolca kırsal alana ait çoban köpeği tipi köpekler oluşturuyor. Bu durumda sorunun, kaç tane 2000 Avroya alınan X ırkından köpeğinin sokakları arşınladığından çok, organize bir kısırlaştırma, evlat edinilebilecek köpeklerin tespiti ve onların gelip teslim alınabileceği ferah alanlardan geçtiğini anlamız gerekiyor.

İnsanlar isterse sokaktan, isterse barınaktan, isterse dikkatli bir yetiştiriciden, isterse yeni yuva arayan birilerinin köpeğini alabilme özgürlüğüne sahip olmalı. Tek bir ideal olmadığı gibi bunu dayatmak da mümkün değil. PETA’nın amacı yukarda defalarca gösterdiğim gibi insan-hayvan ilişkisine dayalı içine evrildiğimiz o dünyanın son bulması. Elbette ki bu yaşamda aksaklıklar, yapılan hatalar, üzerinde düşünülmesi gereken uygulamalar var: ancak PETA üzüm yemek değil bağcıyı dövmek istiyor. Duygularımızla karar vermeyelim.

Kaynak:

https://www.peta.org/about- peta/whypeta/pets/#:~:text=Animal%20Rights%20Uncompromised%3A%20’Pets’&text=At% 20PETA%2C%20we%20love%20and,cats%20through%20spaying%20and%20neutering

The post PETA’nin Evcil Hayvan Bakımına Bakışı ve Dünya’ya Etkisi first appeared on Göktan Eker.

]]>
Etik Köpek Yetiştiricilerine Gereksinimin Nedeni http://www.goktaneker.com/2022/09/17/etik-kopek-yetistiricilerine-gereksinimin-nedeni/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=etik-kopek-yetistiricilerine-gereksinimin-nedeni Sat, 17 Sep 2022 14:14:32 +0000 http://www.goktaneker.com/?p=3775 Barbara Fisher -Çeviri: İlker Ünlü “Onu barınaktan kurtardım.” Bir köpek sahibi size bu sözleri kaç kez söyledi? Bu günlerde insanlar bir köpek edinmenin tek yolunun bir köpeği kurtarmak olduğundan çok[...]

The post Etik Köpek Yetiştiricilerine Gereksinimin Nedeni first appeared on Göktan Eker.

]]>
Barbara Fisher -Çeviri: İlker Ünlü

“Onu barınaktan kurtardım.” Bir köpek sahibi size bu sözleri kaç kez söyledi? Bu günlerde insanlar bir köpek edinmenin tek yolunun bir köpeği kurtarmak olduğundan çok eminler. Ahlaki yüksek zemini korumakla ilgilenen bir kişi, bir yetiştiriciden asla bir yavru satın almaz, çünkü “yetiştirici” kelimesi merdiven altı üreticiler ile eş anlamlıdır, değil mi? Sahiplenmeyi ve asla yetiştiriciden yavru almamayı onaylıyoruz.

Ve kaç kez bir kişinin köpeğinin davranış sorunlarını “Önceki sahibi tarafından taciz edildi” ifadesiyle açıkladığını duydunuz. Çoğu zaman, köpeğin, tacizci erkek olduğu için erkeklerden nasıl nefret ettiği veya örneğin, tacizcinin parmak arası terlik giydiği için parmak arası terliklerden nasıl korktuğu hakkında hazır bir hikayeleri vardır. Bunun
ne sıklıkla tamamen spekülatif olduğunu düşünüyorsunuz? Bir kişinin köpeği barınağa getirip “Bu köpeği parmak arası terlik giyerek taciz ettikten sonra teslim ediyorum” demesi çok mu muhtemeldir?

Bunlar sadece insanlar tarafından yapılan varsayımlardır, çünkü tercih edilen bir anlatıya uygundurlar. Bir köpeği istismardan kurtardığınızı düşünmek tamamen kahramanca bir duygudur, oysa köpeğin basitçe eğitimsiz olduğunu düşünmek paniğe neden olur ve bunu değiştirmek sizin sorumluluğunuzdadır. Ama gerçekten, iki senaryodan hangisinin doğru olma olasılığı daha yüksek?

Kurtarmak kesinlikle takdire şayan ve geçerli bir şey olsa da, yukarıda sayılan sebeplerden ve ayrıca küçük çocuklarım olduğu için bunu yapmamayı seçtim. Köpeğin sağlığını ve davranışını tahmin etmede en iyi şansa sahip olmak istedim. Köpeğin ilk deneyimlerini ilk elden görmek ve herhangi bir davranış sorununu ortaya çıktıkça ele alabilmek istedim.

Seçtiğim cins İngiliz Setter’dı ve etik bir yetiştiriciden bir tane istediğimi biliyordum. Bu yazıyı buruşturup öfkeyle çöpe atmadan önce, İngiliz Setter’in sevenler ve yetiştiricileri için bir dernek olan İngiliz Setter Derneği Amerika’nın üyeleri için bir kriterler listesi mevcut. Üye olmak için herkesin bu etik kurallara uyması gerekir.

Aşağıdakiler, kuralların tamamı değil, ancak birkaç önemli nokta:


“Ben sadece bireysel köpeğin değil, aynı zamanda bir bütün olarak ırkın itibarı ve refahının da bekçisiyim.”


“Her köpeğe ayrı ayrı değer verildiğini, ve yalnızca fiziksel olarak değil ve mizaç olarak sağlıklı yetiştirildiğini bilmek benim görevimdir.”


“Bir batım üretimi yapacak olursam, o köpeklerin yaşamları boyunca benim sorumluluğum olduğu önermesini kabul ediyorum.”

İstediğimiz yetiştiriciyi seçtikten sonra, Taran adını verdiğimiz benekli küçük çocuğumuzu gerçekten almamız aylarımızı aldı. Müstakbel anne babasıyla tanışmak için seyahat ettiğimizde hamile bile değildi. Bekleme sırasında yavru köpekler ve ırkı hakkında kitaplar okuduk, evin etrafını çitle çevirdik ve ihtiyacımız olan her şeyi aldık. Onu almaya gideceğimiz gün geldiğinde tamamen hazırdık. Bir köpek yavrusuna sahip olmak, özellikle aktif ve huysuz bir çocuğu evlat edinmekle karşılaştırılabilir, çok zor bir iştir.

Neyse ki uzun bekleyiş bizi zorluklara tamamen hazır hale getirdi. Ayrıca, eğer ondan vazgeçmeye karar verirsek, yetiştiriciler onu geri alacaktı. Köpeklerinden birinin barınağa gitmesine asla izin vermezler çünkü hiçbir etik yetiştirici bunu yapmaz.


Köpekler insan müdahalesinin ürünüdür. Bir zamanlar kurttular, ama insanlar en çok işe yarayanları insan dostu olarak seçtiler. Köpekler uzun bir süre boyunca kendi eşlerini seçtiklerinde, Avustralya dingoları gibi vahşi köpekler ortaya çıkar.

Etik yetiştiriciler ortadan kalkarsa ne olacak? Bu, gerçekleşen tüm köpek üretiminin, ne yaptıklarını gerçekten bilmeyen insanlar tarafından veya kimsenin sağlık veya mizaç veya yarattıkları ırkların geleceği ile ilgilenmediği gerçek merdiven altıcılar tarafından düzenlenen tesadüfi köpek çiftleştirmeleri olacağı anlamına gelir. Asıl amacın o anlık fevri bir dürtü üzerine satın alınan sevimli yavrulardan para kazanmak olduğu üreticiler topluluğu.. Nihai sonuç, köpekler ve insanlar arasındaki ortaklığın kaybı olabilir. Artık “İnsanın En İyi Arkadaşı” olmayacaklardır.

Taran şimdi iki yaşında ve tanıştığı herkes tarafından seviliyor. O sadece güzel değil, aynı zamanda sağlıklı ve mizaç olarak da sağlam. Üç kabadayı genç erkekle küçük bir evi paylaşmasına rağmen, asla herkese karşı tamamen nazik olmaktan hiç vazgeçmiyor.

Kocam onu gittiği her yere götürüyor ve o bizim gururumuz ve neşemiz. Barınak köpekleri de harika olabilir, ancak birgün başka bir köpek alırsak, büyük olasılıkla etik bir yetiştiriciden olacaktır.

Ve bu sorun değil.

Kaynak: http://www.campuschroniclenews.com/an-argument-for-ethical-dogbreeders/

GE: Tam olarak bu sebeple yani alınan köpeğin sağlık karakter ve mizaç belirsizliğini ortadan kaldırmak için tüm barınaklarda mizaç testleri sosyal adaptosyon eğitimleri yapılmadan köpek sahiplendirilmemesi bence çok daha uygun olacaktır.

Zira muhtaç ve hasta hallerini görüp vicdan yaparak sahiplenilen köpeklerin bu durumları ortadan kalktığında gerçek mizaç ve karakterleri ortaya çıkmakta, çoğu insan için de bu altından kalkılamaz bir durum teşkil etmektedir.

Bir çok hayvanseverin köpek üretimi beş yıl yasaklansın talebini sık sık duyuyorum. Oysa biz etik yetiştiriciler, üretim kriterlerini karşılamayan , yani sağlık ,davranış ,anatomi, şecere gibi bir çok şartı yerine getirmeyen köpeklerin üretiminin ömür boyu yasaklanmasını isteriz.

Eğer sokak hayvanı sayısının artmasını istemiyorsak etik yetiştiricileri desteklemeliyiz böylece merdiven altı tabir edilen üreticilerle mücadele edebiliriz.

The post Etik Köpek Yetiştiricilerine Gereksinimin Nedeni first appeared on Göktan Eker.

]]>
MANTRAILING/KOKU TAKİBİ DENEYİMİ http://www.goktaneker.com/2022/05/30/mantrailing-koku-takibi-deneyimi/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=mantrailing-koku-takibi-deneyimi Mon, 30 May 2022 09:29:52 +0000 http://www.goktaneker.com/?p=3743 Derya Özdemir-Köpek Eğitmeni Merhabalar, Adım Derya Özdemir. Ankara’da yaşıyorum. Sahipli petlere ve ailelerine kendi yaşam alanlarında köpek eğitimi ve davranış konusunda yardımcı oluyorum. Köpek eğitmenliği ve köpekler konusunda elbette öğrenilecek[...]

The post MANTRAILING/KOKU TAKİBİ DENEYİMİ first appeared on Göktan Eker.

]]>
Derya Özdemir-Köpek Eğitmeni

Merhabalar,
Adım Derya Özdemir. Ankara’da yaşıyorum. Sahipli petlere ve ailelerine kendi yaşam alanlarında köpek eğitimi ve davranış konusunda yardımcı oluyorum.

Köpek eğitmenliği ve köpekler konusunda elbette öğrenilecek çok şey var. Bu çoook uzun bir yol. Göktan abimin kitabının ismi gibi Kuyruklu bir yol aslında…
O yüzden hep öğrenmeye, araştırmaya, destek eğitimler almaya devam ediyorum. Göktan abi ve ekibine buradan teşekkürü bir borç bilirim.

Sizlere dilimin döndüğünce Mantrailing/Koku Takibi’nden bahsetmek istiyorum.

Köpek=Burun desem aslında çok kısa ve net anlatım olur sanki.

Danışmanlık yaptığım tüm köpek sahiplerine hep anlattığım şey, köpeklerin burunlarını kullanmaları gerektiği aslında.

Burunlarını doğru yerde ve zamanda istenilen şekilde kullanıp, ne kadar aktivite yaparsa, o kadar fayda sağlamış oluyoruz.
Köpeği mental/fiziksel olarak en çok yoran aktiviteler arasında burun egzersizlerinin çok büyük önemi var.

Gerek davranış problemleri, gerek travmalar, gerek özgüven eksikliği, hiperaktivite ve daha sayılabilecek pek çok duygu/durum için yapılacak olan bu aktivite gözle görülür fark yaratmakta.

Kendi köpeklerimde ve danışanlarımın köpeklerinde gözle görülür farkı bizzat deneyimlemiş biri olarak, keşke daha öncesinde bu sporu öğrenmiş olsaydım demekten kendimi alamıyorum.

Gözle görülür bir rahatlama, heyecanını kontrol edebilme, özgüven, mutluluk ve tatlı yorgunluk…

Evet bir köpek yorulmalı, ama keyif alarak yorulmalı bence.

Mantrailing/Koku Takibi ile köpeklerinizin daha sosyal, daha uyumlu ve dengeli olması mümkün. Elbette diğer çalışmalar (itaat, davranış çalışmaları) olmazsa olmaz. Ama bu spor ile oluşan etkiyi hem hızlı, hem de daha kolay görebiliyoruz.

Koku Takibi denildiğinde sadece iş köpekleri için zannedilip, ya da küçük pet köpekler için uygun olmayacağı düşünülebiliyor. Ancak yaptığımız çalışmalarda hem küçük hem de tüm ırklar için yapılabilir olduğunu kanıtladık.

Dilerim bu sporu daha fazla köpek sahibi öğrenip yapar ve köpeklerinin gelişimine katkıda bulunur.

Göktan abim,
Bu değerli sporu bizlere öğrettiğiniz için size ne kadar teşekkür etsem azdır. Hep öğrenmek için takibinizdeyim, sevgilerimle…

The post MANTRAILING/KOKU TAKİBİ DENEYİMİ first appeared on Göktan Eker.

]]>
Bir Amatörün Sosyal Köpek Sınavı Macerası http://www.goktaneker.com/2022/05/28/bir-amatorun-sosyal-kopek-sinavi-macerasi/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=bir-amatorun-sosyal-kopek-sinavi-macerasi Sat, 28 May 2022 12:10:45 +0000 http://www.goktaneker.com/?p=3733 2016 Çağla ÇANKIRILI- Köpek Eğitmeni https://patipedia.com/2016/12/05/bir-amatorun-sosyal-kopek-sinavi-macerasi/ GE: Sevgili meslektaşım Çağlayı, basında da yer alan trajik bir olay sonrasında tanıdım. Köpekleri deli gibi seven onları anlamaya çalışan bilgili ve bilinçli köpek[...]

The post Bir Amatörün Sosyal Köpek Sınavı Macerası first appeared on Göktan Eker.

]]>
2016 Çağla ÇANKIRILI- Köpek Eğitmeni

https://patipedia.com/2016/12/05/bir-amatorun-sosyal-kopek-sinavi-macerasi/

GE: Sevgili meslektaşım Çağlayı, basında da yer alan trajik bir olay sonrasında tanıdım. Köpekleri deli gibi seven onları anlamaya çalışan bilgili ve bilinçli köpek sahipliği sürecinden sonra girdiği Sosyal Köpek Sınavı tecrübesini oldukça iyi aktarmış. Devam eden süreçte yurtdışında eğitmenlik ve köpek davranışları konusunda uzun bir eğitimi tamamlayarak sektörümüze destek vermeye ve renk katmaya devam ediyor. Köpek Eğitmenleri Derneği Üyesi olan Çağlaya bu deneyimini bizlerle paylaştığı için teşekkür ederim.

Bir köpekle yaşamaya başladığımdan beri, köpek eğitimiyle ilgili yüzlerce eğitim videosu izledim, bir o kadar da yazı okudum. Teoride her şey yolundaydı aslında ama tam oturmayan bir şeyler olduğunu hissediyordum.

Kötü deneyimlerden bahsetmiyorum, Murphy ile hiç ciddi bir davranış sorunu yaşamadık, ama tasmada çekiştirmesi bile dönem dönem şehir hayatında zorluk yaşamamıza sebep oluyordu. Sosyal Köpek Sınavı (SKS) maceramız da böyle böyle başladı.

Bazen çok ufak “köpek işte” deyip geçtiğimiz detaylar bile her ikimizin de hayatına bazı olumsuzluklar getiriyordu. En önemlisi de Murphy’nin huzuruydu.

Murphy, sahiplenilmiş, melez bir köpek. İlk köpeğim Balzac’ın trajik ve travmatik ölümünden yalnızca birkaç ay sonra yollarımız kesişti onunla.

Bir sanayi mahallesinde perişan halde bulunmuş ve kurtarılmıştı. Gidecek hiçbir yeri yoktu. O dönemde evimize yeni bir köpek gelmesini düşünmüyorduk, o nedenle yuva bulunana kadar bizim evde kalabileceğine karar verdik.

Geçici yuvalık 5 gün içinde daimi oldu. Biz de zor bir dönemden geçiyorduk, o da. Günlerce yatacak yer bulamadı evde, sürekli ağladı. O ağladı, biz ağladık. Tuvalet eğitimi de yoktu, bol bol halı sildik tabii.

Böyle böyle alıştık birbirimize. Şimdi yaklaşık 2,5 yaşında.

img_6314

Murphy, 2016

Bizimle göz teması kurmuyor, sürekli ağlıyor ve en ufak bir seste titreyerek (bazen çığlık atar gibi bir ses çıkararak) kaçıyordu.

Dışarda da aynı şekilde en ufak bir seste delirircesine korkuyor, ağaçtan düşen bir yapraktan bile son hızıyla kaçmaya çalışıyordu.

İşte burada, okuduğum her yazının, izlediğim her videonun aslında sadece teorik bilgiler olduğunu farkettim.

Her köpek farklı karakter ve yaşanmışlıkla giriyor hayatımıza ve onunla iletişim kurmak ve ortak yaşama alışmak farklı yöntemler ve anlayış gerektiriyor.

Biz de karşılıklı çeşitli anlaşmalar yaparak ve birbirimizin hassasiyetlerine saygı göstererek yaşamayı öğrendik. Biraz zaman aldı ama her saniyesine değdi.

KÖPED ile tanışmamız

koped-logo

KÖPED, Köpek Eğitmenleri Derneği ile yollarımız kesiştiğinde Murphy korkularından büyük ölçüde arınmış ve uyumlu bir köpek olmuştu aslında. Ben de bu süreçte öğrendiklerimi olabildiğince çok insanla paylaşmak için büyük bir istek duyuyordum. Artık benim de üyesi olduğum KÖPED’le bu noktada tanıştık.

Ortak hayallerimiz var onlarla. Köpeklerin değerini, doğru yöntemle doğru şekilde eğitilebilirliğini ve onlarla ilgili yaşanan her sorunun kökünün insan kaynaklı olduğunu konuştuk.

Çözüm yöntemleri aslında çok basit. Onları doğru şekilde sosyalleştirecek, karakterlerine uygun bir yaşam sunacak ve koruyacaktık. (Tabii KÖPED’in amaçlarından belki yalnızca biri bu. İş köpekleri ve köpek eğitmenlerinin standartları konusundaki çalışmalarını daha sonra detaylı ele alabiliriz.)

Köpek Eğitmeni Göktan Eker

Köpek Eğitmeni Göktan Eker ve Victor

Sosyal Köpek Sınavı nedir?

SKS yani Sosyal Köpek Sınavı, temel olarak köpeklerin güvenli bir şekilde toplum içinde vâr olabileceklerini ve çevreye agresiflik sergilemediklerini belgeleyen bir sınav.

Terimler ve kısaltmalar sizi korkutmasın. Bunun için profesyonel bir eğitim alınması gerekmiyor. Köpeğin belli bir ırka mensup olması da gerekmiyor. Sınav süresince test edildiğiniz araçlar değişiklik gösterse de, biz şu testlerden geçtik:

Kayış ile yan yana yürüme: Köpeğinizin sizi çekiştirmemesi ya da sizden geride kalmaması gerekiyor. Kayışın ise gergin olmaması, gevşek bırakılması çok önemli. Anladığım kadarıyla bu, köpeğin sizinle olan iletişiminin bir parçası, uyum sağladığının göstergesi.

Otur bekle / Yat bekle: Biraz yürüdükten sonra köpeğinizden oturmasını istiyorsunuz ve kayışını bırakarak biraz ileri yürüyorsunuz. Oturup sizi beklemesi, etrafa koşturmaması ya da aşırı heyecan belirtisi (anksiyete) göstermemesi gerekiyor. Sonra yanına dönüyor ve kayışı tekrar alıyorsunuz.

fullsizerender

Trafik testi: Sınav alanında köpeğinizle yürürken çevrede şehir hayatında karşılaşabileceğiniz, bazı köpekler için heyecan ya da agresif tepkiler yaratabilecek şeyler oluyor. Bisikletle geçen biri, yürüyen küçük bir çocuk, şemsiyeyle gezen ya da çok kalın bir mont giymiş biri, çim biçme makinası gibi.

Bunların arasında sakince yürümeniz ve köpeğinizin hiçbirine tepki vermemesi gerekiyor. Son olarak da yanınızda bir araba duruyor, şoför sizinle konuşuyor ve tokalaşıyor. Buna da tepki vermemesi gerekiyor. Sınav hakemleri ile konuşup tokalaşıyorsunuz, onların da üzerine atlamaması gerekiyor.

Bu sırada Murphy’nin özellikle çim biçme makinasından kaçmasını beklemiştim, ama sakindi, sanırım onu fazla hafife alıyorum

Köpekleri asla hafife almayın!

Sınav öncesinde neler yaptık?

Sınava girmeye karar vermemiz, ilk başta biraz örnek teşkil etmek amaçlıydı. Sahiplenilmiş, sokakta kalmış, travma yaşamış köpeklerin de en az yavruyken size gelen belli bir ırka mensup köpekler gibi olabileceğini göstermekti.

Sonrasında aslında köpekle yaşayan kişilere zorunluluk olması gerektiğine karar verdim. Köpekler bizim canımız, hayat arkadaşımız olabilir ancak en nihayetinde birer hayvan olduklarını kabul etmemiz gerekiyor.

Toplum içinde hep beraber yaşayacaksak, köpeklerin de bu şartlara uyarak kimseyi tehlikeye atmaması için bu sınav hem keyifli hem de büyük bir fırsat.

Sınava girmeye karar verdiğimizde KÖPED’deki eğitmenlerden yönlendirici tavsiyeler aldığımızı kabul ediyorum! (Göktan Eker ve Gamze Aral’a teşekkürler!) Ve bunları sizlerle paylaşmayı da görev biliyorum:

1- Beraber yürümeye alışmak

Murphy dikkati dağınık bir köpek. Çoğunluğunuzun aynı sorunu var biliyorum, sürekli yerde yiyecek bir şeyler arayarak geziyor, bu nedenle de çoğu zaman beni takibi bırakıyor.

Bununla ilgili çalışırken, ben doğru beden dilini kullandığımda (ve biraz ödülle!) Murphy’nin harika bir şekilde yürüyebildiğini farkettim. Yürürken kayışı gevşek tutmanız önemli, ve köpeğe ASLA sert davranmadan, onun istediğiniz şeyi istemesini sağlamalısınız.

Köpeklere daima iyi deneyimler yaşatmalısınız. Yürürken sizinle göz göze geldiğinde, ya da yanınızda güzel bir şekilde yürüdüğünde onu ödüllendirin. (Benim gibi abartıp, oyuna yönlendirmezseniz daha hızlı ilerleyebilirsiniz :))

Köpeklerin yanında aşırı heyecanlı ya da gergin olmamanız çok önemli. Onlar sandığımızdan daha fazlasını anlıyorlar, emin olun!

“Daima nötr ol, iyi bir şey yaptığında ödül ver, hata yaptığında sert davranma ya da iyi bir şey yaptığında onun dikkatini dağıtacak derecede sevinme.” demişti bana Göktan Eker.

Deneyimlerim şu ana kadar HARİKA. Çünkü köpeğin dengesini korumak çok önemli.

Bir kere “aferin sana, bravo” diyerek sarılıp öpmeye kalktım, dikkat darmadağın oldu, oyuna döndü. Bunu eğitimler sırasında değil de oyun oynarken yapın

2- Odak çalışması

Bu konuda hâlâ çok başarılı olduğumuzu iddia edemeyeceğim, çünkü dediğim gibi bizimki yürürken hâlâ yerde bir şeyler arıyor. Ama Murphy’nin hakkını yiyemem, bu konuda çok çalışmadık.

Ben istikrarlı bir şekilde doğru yönlendirdiğimde bunu da aşacağımızı biliyorum. Çünkü köpekler harika varlıklar, yalnızca “pozitif” bir şekilde yönlendirilmeye ihtiyaçları var.

Odak çalışmasında, yine yüzüme baktığında ve yürürken benimle temas (dizime dokunmak, elime burnuyla değmek gibi) ettiğinde ödül vermek şeklinde bir yol izledik. Bu düşündüğünüzden daha zor, en azından bizim için zordu.

3- Otur-yat/bekle

Köpeğinizin ondan ne istediğinizi anlaması için basit, akıl karışıklığı yaratmayan komutlar vermeniz önemli. “Canım neden oturmuyorsun ama” gibi tepkiler yalnızca onun aklını karıştıracaktır.

Ona karşı net olmak her şeyden önemli. Ufak eğitimlerimiz sırasında gereksiz cümlelerimi bıraktıktan sonra Murphy’nin aslında her şeyi daha kolay anlayan bir köpek olduğunu farkettim.

Komut vermek sert bir tabir aslında, sakin, kendine güvenen ve nötr tonda bir “otur” yeterli. Oturmadığında bağırmayın, ona kötü deneyimler yaşatmayın. Bir-iki adım ilerleyin ve tekrar deneyin. Ondan ne istediğinizi anlayacak, sabırlı olun.

Onlara son derece anlayışlı olmalısınız, bir hayvandan sözcüklerle bir şey yapmasını istiyorsunuz, tabii ki zaman alacak!

4- Trafik testi

Murphy’nin eskiden her şeyden korkan bir köpek olduğundan bahsetmiştim. Bu testi nasıl geçtik? Zaman aldı! Korktuğu şeylere asla zorla yaklaştırmadım.

Örneğin, şemsiye gördüğünde kaçtığı dönemde, evde halının üzerine bir şemsiye bıraktım ve çekildim. Uzun bir süre uzaktan izledi. Ona bakmadım. Sonra yavaş yavaş yaklaştı, kokladı.

O yakındayken şemsiyeyi kıpırdattım, alıp başka bir yere koydum. Ona bir ödül verdim. Bekledim. Sonra evde değil, kapının önünde tekrarladım bunu. Sonra dışarı şemsiyeyle çıktık. Böyle böyle alıştı. Şimdi umrunda bile değil!

Köpeğiniz bir şeyden korktuğunda ona kıyamadığınızı anlayabiliyorum, ancak böyle bir anda onu kucağınıza alırsanız, aşırı ilgi gösterirseniz köpek korkularını aşamayacak, bu başka birçok soruna yol açacaktır.

Bırakın (güvenli ve kontrollü bir şekilde) deneyimlesin, koklasın, izlesin, öğrensin. Bu deneyimler sırasında sizin sakin olmanız ÇOK önemli. Bu köpeklerin değil, sizin de sınavınız.

Sınav günü neler oldu?

Sınav öncesi açıkçası fazla çalışmamıştık. Biraz zaman sıkıntısı biraz da hırsım olmadığından diyelim, sınavın olacağı KÖPED’in de merkezi olan K9 Güvenlik Eğitim tesislerine gittik.

Açıkçası giderken sınavı geçebileceğimizi bile düşünmüyordum; ama önemli değildi, çünkü bu bir ego ya da hırs değil, azim ve istikrar işiydi.

Biz iki amatör sınav alanına girdik. Öncelikle bu sınava girmek Murphy’nin kararı değildi, o yüzden her şeyden önemlisi onun huzurlu ve keyifli olmasıydı.

O yüzden benim de içim rahattı, çünkü durumdan mutsuz değildi. Bir sürü muhteşem köpek, Staffordshire Terrierler, Belgian Malinois’lar, Alman Çoban köpekleri… Ve biz!

Sınav umduğumdan güzel geçti, Murphy “cool” tavırları ile gözlerimi yaşarttı. Yat dediğimde pati vermesi ve yürürken kafasının yerde olması biraz puan kırdı tabii, ama benim gönlümün birincisi Murphy, sınavı geçmekle kalmadı, üçüncülük ödülünü de kaptı.

Her zaman diyorum, onu fazla hafife alıyorum galiba. O artık KÖPED ve KIF diplomalı bir sosyal köpek.

Murphy, kupası ve ben :)

Murphy, kupası ve ben

Sosyal Köpek Sınavı neden önemli?

Öncelikle şunu söylemeliyim, sosyal köpek sertifikası ya da köpeklerinizle aldığınız diğer ödüller, sizin sosyal ya da yasal yükümlülüklerinizi azaltmıyor.

Yani beraber sosyal hayatınızda yine kayışını takmalı, köpeklerin girmesinin yasak olduğu yerlerden uzak durmalı (rehber ya da asistan köpek değilse) ve başkalarının kişisel alanlarına aynı şekilde saygılı olmalısınız.

Bu sınav köpeğinizin sizinle beraber şehir hayatına uyumlu olduğunun bir belgesi. Yani tanımadığı biri tarafından kucağa alınma ya da kamusal alanda serbest bırakılma hakkını vermiyor.

Günlük hayatta karşılaşabileceğiniz durumlara karşı uyumlu olduğunu anlatıyor. Bunlar için profesyonel eğitmen olmanız da gerekmiyor, yani aslında bu hepimizin görevi ve sorumluluğu.

En önemlisi de, kimsesiz köpek sayısının bu bilinçle azalacağı gerçeği. Köpeklerin bir çoğu yaşama uyum sağlayamadığı gerekçesiyle terk ediliyor. Bu onların değil, insanların sorumluluğu. Ve bu sınav aslında sorunun çözümü için önemli bir adım. Farkındalık ve bilinç yaratmak için bir araç.

Sosyal Köpek Sınavı’na katılmak için ne yapabilirsiniz?

Sizin ve köpeğinizin bu sınava hazır olduğunu düşünüyorsanız KIF yani Köpek Irkları ve Kinoloji Federasyonu ve/ya KÖPED duyurularını takip ederek, başvuru formunu doldurmanız yeterli.

Sınav günü ise sembolik bir harç yatırarak sınav hakkı kazanıyorsunuz. Köpeğinizi KIF’a kaydettirmeniz de gerekiyor. Murphy “melez köpek kaydı” ile kayıt oldu.

Umarım Murphy ile yaşadığım bu deneyim, bizim gibi amatörlerin bu sınava katılımını ve ortak yaşama uyum sağlamanın bilincini arttırmak için bir fırsat olur. Herhangi bir sorunuz olursa lütfen bize yazın: patipediainfo@gmail.com

Bağlantılar:

KÖPED – Köpek Eğitmenler Derneği ile iletişime geçmek isterseniz buraya tıklayınız. 

KIF – Köpek Irkları ve Kinoloji Federasyonu ile iletişime geçmek isterseniz buraya tıklayınız.

GE: Peki köpeğinizin sosyal yetişmesi için neler yapmanız gerekli ? gelin Bu bölümde Kinoloji Akademisinde yayınlanmış bir makaleden alıntı yapalım.

https://www.kinolojiakademisi.com/

The post Bir Amatörün Sosyal Köpek Sınavı Macerası first appeared on Göktan Eker.

]]>