köpekdavranışları - Göktan Eker http://www.goktaneker.com Polis ve Askeri Köpek Eğitim Uzmanı - K9 Trainer Göktan Eker's Blog Tue, 15 Aug 2023 10:00:49 +0000 en-US hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.7 KÖPEKLERDE SOSYALİZASYON  http://www.goktaneker.com/2023/08/15/kopeklerde-sosyalizasyon-%ef%bb%bf/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=kopeklerde-sosyalizasyon-%25ef%25bb%25bf Tue, 15 Aug 2023 10:00:47 +0000 http://www.goktaneker.com/?p=3846 -Doğru ve Yanlış Bilinenler- Uzun süredir köpekler ve köpek davranışları ile ilgilenen bir köpek eğitmeni olarak köpekler ve insanların birlikteliğini kaleme almaya çalışıyorum. Köpek Eğitmenleri Derneği başkanlığı görevim kapsamında Özellikle[...]

The post KÖPEKLERDE SOSYALİZASYON  first appeared on Göktan Eker.

]]>
-Doğru ve Yanlış Bilinenler-

Uzun süredir köpekler ve köpek davranışları ile ilgilenen bir köpek eğitmeni olarak köpekler ve insanların birlikteliğini kaleme almaya çalışıyorum. Köpek Eğitmenleri Derneği başkanlığı görevim kapsamında Özellikle yabancı kaynaklardan takip edebildiğim kadarı ile okumalar yapıp ,  önemli gördüğüm kısımları çevirmeye ve köpekle birlikte yaşama kültürünün henüz emekleme aşamasında olan ülkemiz insanına ve tabii ki köpeklere bir fayda sağlamasına gayret ediyorum. 

Köpeklerin doğru sosyalleşmeleri üzerine ne kadar çok yazsak,  konuşsak az kalır ancak son dönemde bu konu ile ilgili  sosyal medyada o kadar çok yapılan yanlış gözüme çarpıyor ki konuyu tekrar ele almak istedim.

Bununla birlikte özellikle uzakdoğuda köpeklerin sosyalleşmesi adına yapılan uygulamaların artık köpekleri insanlaştırma aşamasına getirdiğini belirten köpek davranışçılarına rastlamak mümkün. insanlar sosolojik ve psikolojik ihtiyaçlarını köpekleri adeta köpeklikten çıkararak karşılamaya çalışıyorlar.

Doğru ve yanlış bilinenlere geçmeden önce gördüğüm uygulamaların bir kısmının köpeğin sosyalleşmesi veya sosyalizasyonu ile ilgili değil daha çok sahiplerinin sosyalleşmesini merkeze aldığını söylemekte fayda görüyorum. Bunu yanlış bir şey olarak değerlendirdiğim için değil , ancak ana konumuz olan köpeklerin göz ardı edildiğini vurugulamak istediğimden  dolayı belirtmek istedim. 

Evet , köpek sahipleri,  eğitmenler , hayvanları sevenler olarak bizlerin de bir araya gelmesi sosyalleşmesi gerekli , zira en basit anlamda köpekler konusunda aynı dili konuşmayan bir hayvansever kitlesi oluştu ülkemizde , ancak merkeze köpekleri almamız , onların birbirleri ve insanlarla birlikte doğru yaşabilmelerini sağlamamız gerektiği gerçekliğinden yola çıkarak bu etkinliklere bakmalı ve katılmalıyız. 

SOSYALİZASYON ve SOSYALLEŞME

Öncelikle bu iki kelimeyi insan sosyolojisi açısından ele alalım dilerseniz. 

TDK ya göre ‘Sosyalleşme’ kelimesinin anlamı ‘Toplumsallaşma’ dır. Bireyin sade biyolojik bir varlık olmaktan çıkıp belli grup/toplumla bütünleşmesi anlamında kullanılır, diğer bir tabir ile bireyin doğumdan başlayarak toplum üyeliğini kazanmasında geçirdiği aşamaların tümüne verilen addır.

Sosyalizasyon’, gerek köpeklerle ilgili gerekse çocuk gelişiminde günümüzde sıkça kullanılan kelimelerden bir tanesidir. Bu kelimeye televizyondan internete, gündelik sohberlerden edebi eserlere kadar çok farklı oluşturulan cümlelerde yer verilir. Yapılan araştırmalarda yine Türk Dil Kurumu’nun çalışmalarına yönelmek gerekir. Yalnızca kelime anlamlarını incelemeyen TDK, kelimelerin yazılış şekilleri ve kökenleri ile ilgili de araştırma yapar. Dil ve kelimeleri kapsayan incelemelerde kafalarda oluşan tüm soruların cevaplanmasını hedefler. TDK, Türkçe kelimeler arasında bulunan Sosyalizasyon kelimesi ile ilgili bilgiler de sunmuştur.

Sosyalizasyon kelimesinin TDK sözlüğe göre 1 farklı anlamı vardır, kelimenin  kökeni Fransızca dilidir, Fransızca dilindeki karşılığı socialisation şeklindedir.

Sosyalizasyon TDK sözlük anlamı şu şekildedir:

isim,ruh bilimi,eğitim bilimi Toplumsallaştırma

İngilizce de ise sosyalizasyon İng. socialization

Sağlık ve eğitim gibi kamusal hizmetlerden yalnızca gelişmiş yörelerde yaşayanların değil, tüm vatandaşların dengeli bir biçimde yararlanmalarını sağlamak üzere devletin almış olduğu önlemler şeklinde de bir anlam ifade eder ki sosyal devlet kavramının uygulama felsefesi de bu tanım ile ortaya çıkar.

Bu çerçeveden bakıldığında Doğduğumuzda, genetik bir yapıya ve biyolojik özelliklere sahibiz. Bununla birlikte, insan olarak kim olduğumuz – kimliğimiz – sosyal etkileşim yoluyla gelişir. Hem psikoloji hem de sosyoloji alanlarındaki birçok akademisyen, kişisel gelişim sürecini, bu “benliğin” nasıl sosyalleştiğini anlamanın öncüsü olarak tanımlamaktadır..

Psikanalist Sigmund Freud (1856–1939), insanların benlik duygusunu nasıl geliştirdiklerine dair bir teori ortaya koyan en etkili modern bilim adamlarından biriydi. Olgunlaşma sürecini aşamalara ayırdı ve insanların kişisel gelişiminin erken gelişim aşamalarıyla yakından bağlantılı olduğunu öne sürdü. Freud’a göre, belirli bir aşamaya uygun şekilde girememek veya bu aşamadan çıkamamak, yetişkinlik boyunca duygusal ve psikolojik sonuçlar doğurur.

Psikolog Erik Erikson (1902–1994), kısmen Freud’un çalışmalarına dayanan bir kişilik gelişimi teorisi yarattı. Ancak Erikson, kişiliğin zaman içinde değişmeye devam ettiğine ve asla tam olarak bitmediğine inanıyordu. Teorisi, doğumla başlayan ve ölümle biten sekiz gelişim aşamasını içerir. Erikson’a göre insanlar yaşamları boyunca bu aşamalardan geçerler. Freud’un psikoseksüel aşamalara ve temel insani dürtülere odaklanmasının aksine, Erikson’un kişisel gelişim görüşü, kendi temel arzularımız ile sosyal olarak kabul edilenler arasında müzakere etme şeklimiz gibi daha sosyal yönlere itibar kazandırdı (Erikson 1982).

Freud un çalışması ve konu ile ilgili yaptığı ilk çalışmalar göz önünde bulundurulduğunda kişisel gelişimin  erken dönemlerdeki yani bebeklik , çocukluk ve gençlik dönemlerindeki deneyimlerin insannın tüm hayatını etkileyecek süreçler içerdiğini anlamamıza yardımcı oldu.

Erken sosyal temasın gerekliliği, Harry ve Margaret Harlow’un araştırmasıyla da gösterildi. 1957’den 1963’e kadar Harlows, insanlar gibi davranan al yanaklı maymunların bebekken izolasyondan nasıl etkilendiğini inceleyen bir dizi deney yaptı. İki tür “ikame” annelik koşulu altında yetiştirilen maymunları incelediler: ağ ve telden bir heykel ya da yumuşak havlu kumaştan “anne”. Maymunlar, sistematik olarak, kendilerini besleyemeyen yumuşak, havlu kumaştan bir ikame annenin (bir rhesus maymununa çok benzer) arkadaşlığını, bir besleme tüpü aracılığıyla yiyecek sağlayan ağ ve tel bir anneye tercih ettiler. Bu, yemek önemliyken sosyal rahatlığın daha değerli olduğunu gösterdi (Harlow ve Harlow 1962; Harlow 1971).

Bu hali ile baktığımızda insana benzer bir sosyolojik yapıda olan köpekler için,  özellikle yavru köpekler için sosyalizasyonun ne kadar önemli olduğunu anlayabiliriz. Bununla birlikte yetişKin köpeklerde özellikle de sokak hayvanlarının barınak veya besleme noktalarında bakımı ele alındığında sadece mama vermenin değil sosyal ihtiyaçların karşılanmasının da gerekliliğini anlayabiliyoruz.

Zira insan ile yeterince sosyal iletişimi olmayan , sadece diğer köpekler ile sosyal iletişim içinde olan köpeklerin sürüleşmeleri halinde insanlara zarar verebildiklerini görebilmekteyiz. Bu anlamda sokak hayvanları ile ilgilenen kişilerin köpeklerin kendileri gibi davranmayan insanlara zarar vermemeleri için bazı görevleri olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız. Yani işimiz sadece yemek vermek değil. doğru sosyal iletişimi de köpeklere öğretmeliyiz.

Sosyalizasyon kelimesinin tdk ya göre ‘Toplumsallaştırma’ anlamı olduğunu yukarıda belirtmiştik , sosyalleşme kelimesinin anlamı ise tdk ya göre ‘Toplumsallaşma’ olduğunu da vurgulamıştık.

Bu tanımlar ışığında tekrar yönümüzü köpeklere çevirelim.

KÖPEKLERDE SOSYALİZASYON

Çoğu yeni köpek sahibi, yavrularını sosyalleştirmeleri gerektiğini duymuştur. Fikir basit. Yavru köpeğinizi gittiğiniz her yere götürün ki farklı insanlara, seslere, görüntülere vs. alışsın… Makul görünüyor değil mi? Pekala, hayattaki çoğu şeyde olduğu gibi burada da göründüğünden daha fazlası var. Köpeklerimize  yardım ettiğimizden ve onlara zarar vermediğimizden emin olmak için, bir köpek yavrusunu sosyalleştirirken yani sosyalizasyon sürecine tabi tutarken  veya davranış sorunları olan bir köpeği sosyalleştirme çalışmalarına dahil ederken dikkate alınması gereken birkaç faktör vardır.

Birçok kişi köpeklerde hassas dönemleri (önceden kritik dönemler olarak biliniyordu) duymuştur. Hassas dönemler, hayvanların yaşamlarında, belirli uyaranlarla (örneğin, farklı insanlar, hayvanlar, sesler vb.) deneyimlerin veya deneyim eksikliğinin daha sonraki davranışlar üzerinde büyük bir etkiye sahip olabileceği zaman dilimleridir. İnsanla ne kadar benzer değil mi ? 

Bu hassas dönemlerden biri de sosyalizasyon  dönemi olarak adlandırılır. Köpeklerde bu kabaca 4-14 haftalıkken ortaya çıkar. Bu yaş aralığında yavru köpekler çevrelerini (yani neyin güvenli ve iyi olduğunu) öğrenirler. Bu nedenle insanlar yavru köpeklerini her yere yanlarında götürmeye ve birçok farklı insan ve köpekle tanışmaya teşvik edilir. İşte her köpek sahibinin veya köpek eğitmeninin  bilmesi gereken sosyalizasyon ilgili bazı önemli ayrıntılar:

1. Sosyalizasyon , ancak sosyalleşme deneyimi olumluysa olumlu bir etkiye sahip olacaktır . Bir köpek yavrusunu, onunla yanlış etkileşime giren insanlara maruz bırakırsanız veya bir köpek yavrusunu diğer köpeklere karşı saldırgan olan köpeklerle tanıştırırsanız, muhtemelen köpeğe insanların ve köpeklerin korkutucu ve tehlikeli olduğunu öğretmiş olursunuz. Bu aslında sosyalleşmenin başarmasını istediğimiz şeyin tam tersidir!  Bir köpek sahibi, bir köpek yavrusu için sosyalizasyon sürecini olumlu hale getirmeye çalışmalıdır.

2. Bazı köpek yavruları ve genç köpekler, çeşitli nedenlerle çok küçük yaşta birçok uyarana karşı kaygı ve/veya saldırganlık şeklinde tepki gösterebilirler , bu durumda bunlar her yere götürülecek  ve birçok uyarana maruz bırakılacak doğru adaylar değildir. Zaten siz de endişeliyseniz veya saldırgan köpek yavrusu/genç köpek ve onları korkutucu buldukları durumlara zorlamak adeta baraj kapaklarının açılmasına sebep olur. Bu, bir yavru köpeği daha endişeli veya agresif hale getirebilecek yüksek riskli bir tekniktir. 

Örneğin, insanlardan korkan ve sahibinin arkasına saklanan bir köpek yavrusu varsa, yabancılar köpeği sevmeye kalktığında o sahibini çekeleyerek uzaklaştırmaya çalışıyorsa doğru yolda değilsiniz demektir. hala yabancılara köpeğinizi sevdirmeye çalışmak doğru bir uygulama olmaz. Bu uygulama köpeğin kendini daha endişesiz ve stressiz hissetmesine yardımcı olmaz

Bu, bir köpeğe daha endişeli olmayı öğretmek veya bir köpeğe insanların yaklaştığında ve sevmeyi  bırakması için saldırganlık gibi farklı bir strateji kullanmak zorunda kalabileceğini öğretmek için mükemmel bir reçetedir.

3. Sosyalleşme, agresif veya kaygı bozukluğu olan köpekler için bir tedavi yöntemi değildir. Saldırgan/endişeli köpeklerin sahiplerine sıklıkla “köpeğinizi daha fazla sosyalleştirmeniz gerekiyor” deniliyor. Bu, “çocuklara saldıran köpeğinizi çocuk parkına götürün ve çocuklarla tanıştırın” veya “diğer köpeklerden korkan köpeğinizi alıp köpek parkına götürün” anlamına gelir. Bu tavsiye hem insanlar hem de köpekler için risklerle doludur. Bir köpeğin endişeli veya saldırgan sorunlarını değiştirmek için pek çok seçenek vardır, ancak onları sosyalleşme kisvesi altında korktukları uyaranlara boğmak kesinlikle bunlardan biri değildir.

4. Kritik dönem veya hassas dönem olarak adlandırılan sürecin sonunda yani 14. haftada sosyalleşmeyi bırakmayın. Sosyalleşmeye duyarlı dönem yaklaşık 14 haftada sona eriyor olsa da, bu, artık sevk kayışını asabileceğiniz, ödül çantasını bırakabileceğiniz  ve köpeğinizin sırtınızı sıvazlayabileceğiniz anlamına gelmez. 

İnsanların, köpeklerin, seslerin vb. iyi ve güvenli olduğunu pekiştirmeye devam etmemiz çok önemlidir. Şöyle düşünün: İnsan çocuklarının ebeveynleri, çocuklarına maksimum büyüme hızlarından sonra protein vermeyi bırakmazlar. Vücudun belirli gelişim dönemlerinde ciddi sağlık sorunlarından kaçınmak için daha fazla proteine ​​​​ihtiyaç duyduğunu biliyoruz; ancak bu, ebeveynlerin sırf çocukları maksimum büyüme dönemini geçti diye protein beslemeyi bıraktıkları anlamına gelmez. Aynı çizgide, köpek ebeveynleri, o maksimum “büyüme hamlesini” geçmiş olsalar bile, köpeklerine çeşitli uyaranların güvenli olduğunu pekiştirmeyi ve öğretmeyi bırakmamalıdır. Belki de sosyalleşmeye bakmanın en iyi yolu, ona davranışsal bir aşı gibi bakmaktır. Köpeğinizi davranış sorunları geliştirmekten korumak için elinizden gelen her şeyi yapıyorsunuz. Aşılar gibi hiçbir şey %100 değildir. Bazı köpekler, en iyi sosyalleşme girişimlerine rağmen davranış sorunları geliştirir, ancak sosyalleşme yapılmazsa veya yanlış yapılırsa, davranışsal bir sorun geliştirme olasılığı önemli ölçüde artar.

PASİF/EDİLGEN SOSYALİZASYON

Yavru Köpeklerin sosyalizasyon döneminde oldukça gerekli olan bir yöntemdir.  Bu, yavru köpeğinizin garip insanları, yerleri, nesneleri, zeminleri , köpekleri ve sesleri gördüğü ancak onlarla doğrudan etkileşime girmediği sosyalleşme türüdür. Normal zamanlarda bile, yavru yetiştirme stratejinizde pasif sosyalleşmeyi düzenli olarak uygulamanızı şiddetle tavsiye ederim. İyi bir sosyalleşmenin önemli bir parçası, yavru köpeği asla korkutmayacağınızdan , endişe davranışına sevk etmeyeceğinizden emin olmaktır. Bu süre zarfındaki bir korku, köpeğinizin yaşamı boyunca sürecek derin korkular yaratabilir. Pasif sosyalleşme ile yavruyu korkutma riski çok daha azdır. Bunu, yavru köpeğinizin köpeklerini gezdiren insanları görmesine izin vererek veya koşarken onu yanınıza alarak gerçekleştirin. Mahallenizde başka türlü karşılaşmayacağı şeyleri, örneğin bir şantiyeyi, hayvanların olduğu bir otlağı veya kalabalık bir otoparkı görmesi için onu gezdirin.

Kısaca yavru köpeğinizi sosyal hayata adapte etmenin ilk aşaması köpeğin bu değişkenleri görebileceği duyabileceği kokularını alabileceği ancak rahatsız olmayacağı mesafelerden başlamak şeklinde olmalıdır. 

Buraya kadar anlattıklarımız yavru yani henüz hayatı tanımayan köpekler için uygulanması gereken stratejileri kapsamaktadır. Köpeğinizi sosyalleştirme sürecine tabi tutarken dengeyi iyi kurmazsanız ; söz gelimi insanlarla iyi geçinsin diye her insana sevdirirseniz köpeğinizi amiyane bir tabir ile yalaka olacak her gördüğü insana kendini sevdirmek için koşuşturacağından yürüyüşlerinizin kalitesi tamamen bozulacak , eskaza serbest kaldığında da çağırmanız durumunda  size gelmeyecektir. Yavru köpeğin sosyal olarak yetiştirilmesi sizinle hayatınızın her anında beraber olabilmesi, her yere girip çıkabilmesi ancak temel ihtiyaçları kapsamında ( yiyecek ve sevgi ) kimse ile muhattap olmaması anlamına gelir. 

Evet yavru köpeğinizi sevmek isteyenleri nasıl tersleyebilirim, bu sefer ben insan olarak saygısız gözükürüm serzenişinizi duyar gibiyim. Yapmanız gereken köpeğin yabancılardan sevgi ve yiyecek kabul etmesinin en önemli şartının  sizin kontrol alanınızda olması olarak belirlenmesidir. 

YETİŞKİN KÖPEKLERDE PASİF/EDİLGEN SOSYALLEŞME

Yetişkin bir köpeğiniz varsa ve sosyal hayatınızın içrisine köpeğin endişeleri korkuları çekinceleri yüzünden giremiyorsanız o zaman sosyalizasyon uygulamalarından daha ziyade davranış uygulamalarından faydalanacaksınız demektir.

Yeni bir ortama alıştırıken yavru köpeğinizi pasif/edilgen sosyalleşme uygulamalarına tabi tutabilirsiniz ancak yetişkin köpekler için bu tanımlama tam anlamı ile doğru olmaz. yetişkin köpekler için duyarsızlaştırma ve adaptasyon programı uygulamalısınız. BU program için de davranış çalışan köpek eğitmenlerinden destek almalısınız. Bu konuda Profesyonel destek almak istediğinizde lütfen Köpek Eğitmenleri Derneğince akredite olan eğitmenleri tercih ediniz.

Bu şekli ile bakıldığında köpekler için Sosyaizasyon bir süreci Sosyalleşme uygulamayı kapsamaktadır . Sosyalizasyon yavru köpekler için olmazsa olmaz bir süreçtir ve neredeyse doğduğu günden itibaren başlar. Bu sebeple hem köpek sahiplerinin hem de köpek eğitmenlerinin bu etolojik süreç konusunda bilgili olmaları gerekmektedir.

Sosyalizasyon sürecini doğru geçirmiş yetişkin köpeklerin sosyalleşme çalışmalarından uzak tutulmamaları gerektiğini belirtmiştik. Bu etkinliklerin köpeklerin davranışsal ,  içgüdüsüel ve duygusal ihtiyaçlarını karşılaması gerekir. Yani köpek sahiplerini alıp bir parkta sohpet etmek bir kaç itaat egzersizi yapmak daha çok köpek sahiplerinin sosyalleşmesi için yapılmış gibidir.

Köpeklerin mental ve fiziksel aktiviteleri, sosyal iletşim becerilerinin geliştirilmesi , davranış sorunlarının üstesinden gelme , yavru köpeğin hayata adapte edilmesi , doğru oyun oynama vb gibi birbirinden farklı uygulamalar köpeklerin yaşlarına cinsiyetlerine göre planlanmaı ve köpekler tüm bu etkinliklerin sonunda hem öğrenmiş hem de mutlu olduklarını gösterir davranışlar sergilemelidirler.

Özellikle köpek sahiplerinin köpek parklarına köpeklerini diğer köpeklerle serbest bırakıp buna sosyalleşme veya enerjisini atma açısından baktıklarına da şahit olmaktayız. Bu uygulamaya yukarıda yazılanlar ışığında bir kez daha göz atmanızı rica ediyorum

The post KÖPEKLERDE SOSYALİZASYON  first appeared on Göktan Eker.

]]>
On Ortak Köpek Korkusu ve Fobisi http://www.goktaneker.com/2022/05/28/on-ortak-kopek-korkusu-ve-fobisi%ef%bb%bf/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=on-ortak-kopek-korkusu-ve-fobisi%25ef%25bb%25bf Sat, 28 May 2022 07:28:51 +0000 http://www.goktaneker.com/?p=3726 Birçok köpek korku ve fobilerden muzdariptir. Bu fobilerin, erken sosyalleşme eksikliği ve olumsuz bir geçmiş deneyim gibi çeşitli nedenleri olabilir. Köpeklerde korku belirtileri arasında sinme, titreme, salya akması, havlama, yıkıcı[...]

The post On Ortak Köpek Korkusu ve Fobisi first appeared on Göktan Eker.

]]>

Birçok köpek korku ve fobilerden muzdariptir. Bu fobilerin, erken sosyalleşme eksikliği ve olumsuz bir geçmiş deneyim gibi çeşitli nedenleri olabilir. Köpeklerde korku belirtileri arasında sinme, titreme, salya akması, havlama, yıkıcı davranışlar ve bazı durumlarda saldırganlık sayılabilir. 

Köpeğiniz korkuyor mu? Nedenini belirlediniz mi? Köpeğinize yardımcı olabilmeniz için en yaygın köpek korkuları ve fobilerinden bazılarını öğrenin.

GE: Köpeklerde bu istenmeyen davranışların oluşmasını engelleme yani doğru köpek seçimi, doğru bakım ve yetiştirme ve en önemlisi zamanında doğru sosyalleştirme oldukça önemlidir.

1-) Gök Gürültüsü Korkusu

Astrofobi, gök gürültüsü korkusu, köpeklerde çok yaygındır. Bu korkunun derecesi köpekten köpeğe farklılık gösterebilir. Bazıları sadece hafif bir gök gürültüsü korkusuna sahip olabilir. Bu durumda, bir köpek hafifçe titreyebilir veya bir fırtına sırasında basık kulaklar, geniş gözler ve kıvrılmış bir kuyruk fark edebilirsiniz. 2 Diğer köpeklerin, saklanmalarına, yıkıcı olmalarına ve hatta bağırsaklarının veya mesanelerinin kontrolünü kaybetmelerine yol açan daha şiddetli bir fobisi olabilir.

Astrofobisi olan köpekler diğer yüksek seslerden korkabilir veya korkmayabilir. Birçok köpeğin genel bir gürültü fobisi vardır. Gök gürültüsü, havai fişekler, yüksek sesli müzik, yoldan geçen kamyonlar vb. duyduklarında korkuya kapılırlar.

2-) Havai Fişek Korkusu

Bir başka yaygın köpek fobisi de havai fişek korkusudur. Fırtına korkusuna benzer şekilde, havai fişeklerin yüksek ve öngörülemeyen sesleri ve ışık gösterileri birçok köpeği korkudan titretir. Bu korku bir köpeğin kaçmasına ve kaybolmasına bile neden olabilir .

Bazı köpeklerin havai fişek sesine yavaş yavaş alışmaları fobiyi ortadan kaldırabilir. Diğer durumlarda, yönetim tekniklerini kullanmanız gerekebilir . Şiddetli havai fişek fobisi olan köpeklerin, kaygı önleyici ilaçlar veya sakinleştiricilerle tedavi edilmesi gerekebilir.

GE: Bu ve benzer bazı davranış sorunlarının uzman veteriner hekim gözetiminde hem sistematik duyarsızlaştırma hem de doğru sakinleştiricilerle giderebilemsinin mümkün olduğuna inanıyorum.

3-) Yalnız Kalma Korkusu (Ayrılık Kaygısı)

Evde yalnız kalma korkusu ayrılık kaygısı olarak adlandırılır. Ayrılık kaygısı yaşayan köpekler, sahipleri evden çıkar çıkmaz yıkıcı davranışlar sergileme eğilimindedir. Diğer belirtiler arasında aşırı havlama ve yalnız bırakıldığında evde eşyalara zarar verme , eşelenme davranışları sayılabilir.

Köpek sahibinin davranışındaki bir değişiklik, bir köpeğin korkularını hafifletmeye yardımcı olabilir. Köpek sahipleri, sadece evden çıkmadan önce alışkanlıklarında değişiklik yaparak ve evden ayrılıp eve döndüklerinde sessiz kalarak, köpeğin kaygısının bir kısmını hafifletebilir. Duyarsızlaştırma, köpeğin yavaş yavaş evde yalnız bırakılmasına alışma süreci, ayrılık kaygısından muzdarip köpekler için de faydalı olabilir.

Bazen, sahibi uzaktayken bir köpeği kafeste kalması için eğitmek de yardımcı olabilir. Ayrılma kaygısı şiddetliyse, bazen hayvan için ilaç verilmesi garanti edilir.

GE: Bu konuda değerli meslektaşım ve Köpek Eğitmenleri Derneği üyesi Oktay Gülsaçan ve Değerli eşi Veteriner Hekim Nil Gülsaçan’ın akademik çalışmaları bulunmaktadır. Sorundan muzdarip olanlar kendilerinden destek alabilirler.

4-) Veteriner Korkusu

Köpeklerin veterinere gitmekten korkması biraz yaygındır. Bir köpeğin veterinere gitmeye ilk kez maruz kalması genellikle garip kokuları, yeni yöntemlerle ele alınmayı, kısıtlanmayı ve aşı olmayı içerir . Köpeklerin veterinere gitmekten kolayca korkmalarına şaşmamalı.

İlgili başka bir fobi yoksa, veteriner korkusu, sadece bir köpeği veterinere muayene gerektirmeyen birkaç sosyal ziyaret için getirerek ele alınabilir. Köpeğiniz sakin kalırsa bol bol övgü ve ikram sunun.

GE: Ülkemizde oldukça yaygın bir fobidir. yazarların da dediği gibi , klinikleri sık sık ziyaret etmek, köpeğin o çevresel şartlar ve veteriner hekim uygulamaları ile ilgili olumlu deneyim kazanlamları son derece önemlidir.

5-) Arabaya Binme Korkusu

Bazı köpekler arabaya binmekten korkarlar. Bu korku genellikle araba sürmek için erken maruz kalma eksikliğinden kaynaklanır. Ayrıca arabayı hasta etmek, barınakta bırakılmak üzere arabaya binmek veya sadece veterineri ziyaret etmek için arabaya binmek gibi arabaya binmekle ilgili olumsuz deneyimlerden sonra da gelişebilir . Köpeğinizi arabaya yavaşça çekmek için ödüller ve övgüler kullanarak ve ardından küçük adımlarla gezintiye çıkmaya çalışarak köpeğinizin arabaya binme korkusunun üstesinden gelmek mümkündür . Hedefin köpek parkı veya yürüyüş gibi mutlu bir yer olduğundan ve çok uzak olmadığından emin olun.

GE: Köpeğin araç yolculuğu ile ilgili zamanında alıştırmaların yapılmaması veya araç yolculuğu sonunda olumsuz tecrübeler edinmesi , özellikle tok karnına yolculuk sonrasında istifra gibi nedenler bu korkuya yol açabilir.

6-) Merdiven Çıkma ve İnme Korkusu

Bir köpek sahibi, bir dizi adıma yaklaşırken köpeği mola verene kadar köpeğinin merdiven inip çıkma korkusu olduğunu fark etmeyebilir. Bu fobi neredeyse her zaman erken sosyalleşme ve maruz kalma eksikliğinden kaynaklanır . Küçük bir köpek yavrusu olarak adımlara maruz kalmayan bir köpek, daha sonraki yaşamlarında bir merdivenle karşılaştığında merdivenlerden yukarı ve aşağı gitme korkusu geliştirebilir. Yukarı ve aşağı basamakları bir oyuna çevirirseniz, bazı köpekler bu korkunun üstesinden gelebilir. Diğer köpeklerin, kelimenin tam anlamıyla, adım adım merdivenlerde gezinmeyi öğrenmesi gerekebilir. Bu zaman alacak ve bolca olumlu pekiştireç alacaktır.

Daha yaşlı köpekler, artrit veya diğer hareketlilik sorunları varsa merdiven kullanmak konusunda isteksiz olabilirler, bu nedenle bu davranış için tıbbi sorunları dışladığınızdan emin olun. Bir köpek geçmişte merdivenlerden kötü bir şekilde düştüyse, bu da korkunun bir nedeni olabilir.

7-) Erkeklerden Korku

Köpeklerin erkeklerden korkmasının oldukça yaygın olduğunu öğrenmek insanları şaşırtabilir. 5 Bazı durumlarda, bu korku bir erkek tarafından istismar edilmekten kaynaklanabilir. Bununla birlikte, daha çok sosyalleşme eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Erkeklerin etrafında fazla zaman geçirmemiş köpekler, daha derin seslerinden, daha büyük yapılarından ve hatta sakallarından korkabilirler.

Erkeklerden korkan köpekler, tehdit edici olmayan bir şekilde erkeklere karşı yavaş yavaş duyarsızlaştırılmalıdır. Korkunç bir köpeğin, bu korkunun bir sonucu olarak birisini hırlayacağını, kırabileceğini veya ısırabileceğini unutmayın. Köpeğinizi dikkatlice bir mesafeden erkeklere maruz bırakın. Erkeklerin göz teması kurmamasını veya köpeğinize yaklaşmaya çalışmamasını sağlayın. Köpeğinizin bu korkuyu yenmesi zaman alabilir.

😎 Yabancı Korkusu

Yabancılardan korkma, erkeklerden korkmaya benzer, ancak bu durumda, bir köpek tanımadığı birinden korkabilir . Bu, üstesinden gelinmesi zor bir problem olabilir çünkü köpeğinize olası her yeni insanı kabul etmesini öğretmek imkansızdır. Köpeğinizin kendi zamanında yeni insanlara yaklaşmasına izin vermek önemlidir. Korkunç bir köpeği bir yabancıyı kabul etmeye zorlamak, bir köpeği saldırgan olmaya itebilir.

9-)Çocuk Korkusu

Köpekler, çeşitli nedenlerle çocuklardan korkarlar. En yaygın olarak, çocuklara erken maruz kalma eksikliğinden kaynaklanır. Birçok insan ebeveyn olmadan önce köpek alacak. Çocuklu bir eve bir köpek yavrusu getirmediğiniz sürece , köpeğiniz onlarla sosyalleşme fırsatı bulamayabilir. Köpeğinizi, yavruluktan başlayarak her yaştan çocuğa göstermek için elinizden gelenin en iyisini yapın.

Çocuklardan korkan köpekler, çocuklarla olumsuz deneyimler yaşamış olabilir. Bir çocuğun niyeti iyi olsa da, bir köpek sevgi tekliflerini bir tehdit olarak yorumlayabilir. Bazı köpekler, bir çocuğun seslerini veya sarsıntılı, koordine olmayan hareketlerini veya küçük boyutlarını anlamayabilir. Çocuk korkusu olan bir köpekle uğraşan köpek sahipleri , bu fobi üzerinde çalışmak için bir köpek eğitmenine veya davranışçıya danışmalıdır.

10 Belirli Nesnelerden Korkma

Bazı köpekler belirli bir nesneden korkarlar: elektrikli süpürge, tatil süsleri, çocuk oyuncağı, inşaat ekipmanı ve daha fazlası. Çoğu zaman bu tür bir korku önemli değildir, çünkü birçok nesne kolayca gözden kaybolabilir. Ancak bazı durumlarda sorunlu olabilir. Örneğin, köpeğiniz apartmanınızın dışındaki bir heykelin yanından geçmeyi reddederse veya halıyı her süpürmeniz gerektiğinde titreyen, endişeli bir karmaşaya dönüşürse . Bu durumda, köpeğinizi korktuğu nesnelerle yavaş yavaş pozitif, mutlu bir şekilde tanıştırmanız gerekebilir.

Evcil hayvanınızın hasta olduğundan şüpheleniyorsanız hemen veterinerinizi arayın. Sağlıkla ilgili sorular için, evcil hayvanınızı muayene ettikleri, evcil hayvanınızın sağlık geçmişini bildikleri ve evcil hayvanınız için en iyi önerileri yapabilecekleri için her zaman veterinerinize danışın.

Amy Bender

Amy Bender, köpeklerle profesyonel olarak çalışan on yılı aşkın deneyime sahip bir köpek eğitim uzmanı ve yazarıdır. Köpek eğitim işletmesi sahibidir ve Profesyonel Köpek Eğitmenleri Derneği üyesidir.

Anna O’Brien

Anna O’Brien, DVM, besi hayvanları, evcil hayvanlar ve egzotik hayvanları tedavi etme konusunda on yıldan fazla deneyime sahip başarılı bir veteriner ve ödüllü yazardır. Amerika Köpek Yazarları Derneği’nden Maxwell Madalyonunu kazandı. Dr. O’Brien, The Spruce Pets’in veterinerlik inceleme kurulunun bir parçasıdır.

The post On Ortak Köpek Korkusu ve Fobisi first appeared on Göktan Eker.

]]>
KÖPEK SAHİBİNİN YANINDA UYUYORSA ONU YATAĞINDAN ETMEYİ Mİ DÜŞLER? http://www.goktaneker.com/2022/05/24/kopek-sahibinin-yaninda-uyuyorsa-onu-yatagindan-etmeyi-mi-dusler/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=kopek-sahibinin-yaninda-uyuyorsa-onu-yatagindan-etmeyi-mi-dusler Tue, 24 May 2022 11:04:28 +0000 http://www.goktaneker.com/?p=3688 İlker Ünlü@Ocak 2022 Köpeğin yatakta sahibiyle uyuması konusunda farklı fikirler mevcut. Hijyen konusunda haklı endişeleri olanları saymazsak bir taraf, köpeğin bu denli ayrıcalıklı bir yeri sahibiyle her istediğinde teklifsizce paylaşmasının[...]

The post KÖPEK SAHİBİNİN YANINDA UYUYORSA ONU YATAĞINDAN ETMEYİ Mİ DÜŞLER? first appeared on Göktan Eker.

]]>
İlker Ünlü@Ocak 2022

Köpeğin yatakta sahibiyle uyuması konusunda farklı fikirler mevcut. Hijyen konusunda haklı endişeleri olanları saymazsak bir taraf, köpeğin bu denli ayrıcalıklı bir yeri sahibiyle her istediğinde teklifsizce paylaşmasının köpek-sahip ilişkisinde saygı ve itaat döngüsünü sekteye uğrayacağına inanıyor. Diğer bir grup ise köpeğiyle kurduğu bu yakın ilişkinin iki tarafa da iyi geldiğinden ve aralarındaki bağın daha yakınlaştığından gayet emin.

Daha çok pet köpek sahibi olan bu grup aynı yatağı ya da koltuğu paylaşmanın gözle görülür bir davranış problemine yol açmadığı kanısındalar. Beyan esassa buna karşı çıkmak güç. Buna ek olarak şimdiye kadar evde köpeğiyle uyuyan kişilerin daha fazla davranışsal problemle karşılaştığına dair bir çalışma da henüz yok.

İki tarafın da düşüncelerini göz önüne alacak olursak ,köpek yatağımıza girerek otoritemizi al aşağı etmeye göz koymuş bir Mata Hari* (*Birinci Dünya Savaşında Alman hükümeti için çalıştığı için idam edilen çok çekici bir kadın casus)mi?

Yoksa aynı yastığa baş koymak evcilleştirildiği günden beri köpeğin insanla kurduğu yakınlığın zirve noktası mı?


Dominantlık/Alfa Teorisi

Köpeklerin ataları kurtlarla tamamiyle aynı sosyal yapıya sahip oldukları ve günlük hayatımızda benzer bir hiyerarşik yapının sağlanması aracılığıyla, dengeli bir insan-köpek ilişkisine ulaşabileceği fikri aslında 50 yıl kadar önce yapılmış yanlış bir gözleme dayanıyor. Farklı gruplardan bir araya getirilmiş tutsak kurtları gözlemleyen İsviçreli zoolog Rudolf Schenkel 1947 yılında kurt sürülerinin baskın bir alfa kurt tarafından kontrol edildiğini söylemis ve astlarının her an kontrolü ele geçirmek üzere onun zayıflığını gözleyen sürü üyeleri olarak tanımlamıştı. Böylece alfa kurt her daim diğerlerine göz dağı vermek zorunda kalan gayet stresli bir ortamın yönetiminden sorumluydu.

Bu yanlış gözlemin sonucunda ortaya atılan Dominantlık/Alfa Teorisi gelecek onlarca yıl boyunca insanın da kendi sürüsünün lideri olarak köpeği davranışsal olarak baskılayarak kontrolü altında tutması gerektiği bilgisini yaygınlaştırdı. Bu teoriye göre köpek her an sahibinin zayıf anını kollayıp gözünü onun yerine dikmiş gizli fırsatçılardı.

Öncelikle belirtmek gerekiyor ki köpekler sürü hayvanlarıdır. Tabii her sürünün içinde de bir lider yani 'alfa' vardır.

Daha sonra NatGeo’da ‘Köpekler Fısıldayan Adam’ adıyla Cesar Milan’ın tüm dünyaya tanıttığı bu teori televizyon izleyicileri tarafından sorgusuz sualsiz kabul görerek yaygınlaştı. Kurtların sürü yapısı Halbuki doğada kurt sürüleri akraba gruplarından oluşurlar. Kafeslerdeki gibi zorla bir araya gelip kaynaklar için agresyona dayalı bir hiyerarşiye ihtiyaçları yoktur.

Anne ve baba kurt doğal olarak liderlik pozisyonuna sahiptirler çünkü diğer üyeleri zaten çocukları ve çok yakın akrabalarından oluşur. Aile içi çiftleşme gerçekleşmemesi için düzenli aralıklarla erişkinliğe ulaşan gençler sürüden ayrılıp kendi sürülerini kurarlar.

Lider anne ve baba diğerlerini düzen içinde tutma ve kaynakların kontrolünü sağlamada agresif algılanabilecek bir beden dilini ritüelistik bir şekilde sık sık kullanması onların birer diktatör oldukları anlamına gelmez. Hiyerarşide alt sırada olan bireyler liderlik hayali kuracak olurlarsa aslında anne-babalarını al aşağı etmek zorundadırlar. Bundan elde edebilecekleri en büyük ayrıcalık çiftleşme hakkıdır.

Sürünün selameti açısından kardeşleri ve yakın kuzenleriyle çiftleşerek uzun vadede ne kazançları olabilir ki? Bu nedenle kendi ailesini kurmak isteyen sürüyü ele geçirmek değil ondan ayrılmak zorundadır. Lider anne ve baba kurtun görevi sürüyü güvende tutacak organizasyonu yapmak, avları planlamak ve eldeki kaynakları herkesin yeri ve sırasını bildiği bir sosyal ortamda paylaşmaktır. Kurt sürülerinde uzun yıllar yanlış anlaşılmış bu sosyal yapı, köpeklerin doğuştan Ödüpal Kompleksle** doğmuş ve onlara yuvalarını açmış insancıkları alaşağı etmeye programlanmış
hin yaratıklar olarak görmemize neden olmuştur. (** Freudyen teoriye göre her erkek çocuk, 4 yaş civasında annesine aşıktır ve kendi babasını bertaraf etme isteğine sahiptir. Tersi Elektra Kompleksi.)


Köpeklerde Sürü Algısı

Köpek sürüleri ise kurtlara göre çok daha gevşek bağlarla bağlanmaktadır. Başı boş köpeklerin sosyal yaşamları üzerinde yapılan gözlemlerde köpekler geçici gruplar oluşturmakta, sık sık bu gruplar çeşitli nedenlerle dağılmakta, başka kombinasyonlarda bir araya gelmektedir.


Aralarında katii bir lider olmadığından örneğin üreme döneminde dişi köpek birden fazla erkekle çiftleşebilmektedir. Yavruları sürüsüyle değil kendi başına yetiştirmeyi seçer. Baba ya da akrabaların yuvaya yiyecek getirerek onları hayatta tutmaya çalışmaları gözlemlenmez. Aynı evde yaşayan köpekler arasında dişilerin doğmuş yavrulara yiyecek kusarak
beslenmelerine destek oldukları görülse de anne, normal hayatta buna güvenerek üremez.


Bu dinamik, köpeklerin kurdukları sosyal birlikteliklerde ataları kurtlarla aynı dinamiklere sahip olmadıklarını gözler önüne sermektedir.
Klasik Dominantlık/Alfa Teorisi yanlış yapılandırıldığını ortaya koyduğumuza göre köpeğimizle uyumlu bir ilişki nasıl kurmalıyız ki ayak ucumuzda yatması sorun teşkil etmesin sorusuna yanit arayabiliriz.
Bir konuda herkes haklı tabii ki: köpekler fırsatçı yaratıklardır! Buna mecburdurlar çünkü hem ataları kurtlar hem de yaban köpekleri hayatta kalmak için her küçük fırsatı gole çevirmeye programlanarak günümüze gelmişlerdir. Bu nedenle evde sizi tahtınızdan edip kontrolü ele
geçirmeye çalışan ‘içten pazarlıklı’ bir dört ayaklıyla yaşadığımızı kendimizi ikna etmeden önce bu bilgiyi, fırsatları avantaja dönüştürerek hayatta kalarak evrilmiş bir türle karşı karşıya olduğumuz gerçeğiyle değiştirmemiz gerekiyor.

Bu aşamaların ardından yapılması gereken bir diğer şey ise köpeğinizin size güvenmesini sağlamaktır.

Köpek de aslına bakarsanız her ne kadar gece ve gündüz kadar farklı oldukları söylense de aynen bir kedi gibi sizle olan ilişkisinde mümkün olan en üst düzeyde faydalanmak ister. Kediden farkı bunu aynı zamanda bizle bir aile yaşamı içinde bir ‘takım çalışması’ halinde yapmaya hevesli olması. Köpeği insanın en yakın dostu olmasına imkan tanıyan iççgüdüler de işte bunlardir. Bize düşen bu takım çalışmasını karşılıklı uyumu gözeterek mümkün mertebe yönetebilmektir.


Lider olmak diktatör olmak değildir!


Yönetici olmak ya da liderlik ile alfa tutumun, Dominantlık Teorisi altında aynı seymiş gibi pazarlandığı geçmiş 50 yıldan sonra eldeki yeni bilgilerle bu takım çalışmasını artık daha net tanımlayabiliyoruz.


Köpek yetiştirmeyi çocuk yetiştirmeye benzetmek yanlış olmaz. İkisi de büyük ölçüde aynı temeller üzerine oturmakta. Disiplinsiz bir şekilde tüm kaynaklara hakkı olduğunu düşünen bir çocuk neyse her istediğine sevgi adı altında kolayca ulaşan köpek de aynı şeydir.


Ebevenylerine posta koyan ve bunun sonuçlarıyla yüzleşmeyen çocuk neyse istemediği birşey nedeniyle sahibini ya da aile üyelerini tehdit edebileceğini sanan bir köpek aynı kategoridedir. Çocuklar hayatta kalmaya programlanmış ancak bu yetilerden yoksun yaratıklar olarak ben
merkezci bir doğayla doğarlar. İstemek, istediğinde ısrarcı olmak doğalarında olduğundan ebevenyleri sayesinde ihtiyaçlarına ulaşmaları ama bu sürecin disiplinli bir sosyal birliktelik içinde adil ve makul bir şekilde yapılandırılması gerekmektedir.

Köpeklerde de aynı!
Köpekler istediklerini elde etmek için sanıldığı gibi her zaman tehdit edici bir vücut dili kullandıkları zaman değil aynı zamanda aşırı şirinliği ve oyunu kullandıkları zaman da bizleri maniple ediyor olabilirler. Her akşam dışarı çıkma saatinde kayısını ağzında getirip kucağınıza bırakan köpek size dört ayaklı bir dahi gibi gelebilir ama bu davranışın istediğini elde etmek için ağlayan bir çocuktan aslında çok da farkı yoktur. Ağlamaklı gözlerle elinizdeki yiyeceğe bakan bir köpek yüreğinizin yağlarını eritebilir ama her zaman şu sorunun cevabını sorgulamanızı tavsiye ederim: benim davranışlarımı ne kadarını maniple etmesine izin veriyorum?

Ne yapmalı?


Temel prensip, köpeğin hayatında onun için önemli olan herşeyin sizin kontrolünüzde olması ve bir diktatör olarak değil ancak adil bir lider olarak köpeğinizin bunlara ulaşımını kontrol etmenizdir. Bunun karşılığında köpeğinizin sizin için çalışması tamamlayıcı ikinci prensiptir.

Yattığı yerden sürekli ilgi, ödül maması, oyuncak ve park gezilerine boğulan bir köpek tıpkı ilgi arsızı çocuklar gibi aşırı talepkar tavırlarıyla bunun suyunu çıkaracaktır. İstediği, istediği zaman gerçekleşmeyen çocuk neyse aynı durumdaki köpek de benzer aksi, hatta tehditkar tepkiler verebilir.

Bu noktaya kadar gelmesine izin verilmişse işlerin tekrar rayına sokulması, liderlik anlayışının ve köpeğinizle kurduğunuz sosyal yapının tekrar gözden geçirilmesine bağlıdır.


Bırakın köpeğiniz istediğine ulaşmak için en basit haliyle sizin için çalışsın. Bunu adil bir liderlik tutumuyla gerçekleştirdiğinizde aranızdaki ilişki sevgi ve güvene dayalı bir takım çalışmasına dönüşecektir. Bu yöntem, ayrıca, köpeğinize sizin rehberliğinizde gerçekleşen bu takım çalışmasının onun yaşamına düzen, güvenlik ve sevgi getirdiği mesajı vermenin en sağlıklı
yoludur. Takip edilmeye değer o adil lider olmayı öğrenmeniz gerekmektedir.


Nasıl bir lider?


Uzun süre lider olmayı aşırı baskıcı, korkulan ve zorbalık yapan bir figürün gazabından kurtulmak için astların itaati üzerinden tanımladık. Halbuki liderden korkulduğunda korkunun ulaşamayacağı mesafede astlar kendi isteklerini öncelikleri haline getirirler. Burada güven ilişkisinden bahsedilemez. Bu nedenle dünya çapında büyük şirketler psikolojik teorilerle desteklenmiş modern liderlik eğitimlerine büyük paralar ödeyerek üretkenliği ve şirket içindeki uyumu arttırmaya çalışmaktalar. O maaşa gereksinimi olan insanları adeta değersizleştirerek ast-üst ilişkisini kurmak artık eski dünyanın tiranlarının gölgeleri.


Ne köpeğe ne de çocuğa her istediğinde her istediğini vererek sizi sevmesini ya da saygı duymasını sağlayamazsınız. Her ikisi için de hayatta değerli olan şeylerin kontrolü sizde olmalı ve bunun için onlardan belirli davranış kalıplarını sergilemeleri beklenmelidir.


Köpeğinizin yemek saati mi geldi? Sızlanıp sizi ayağa kaldırıyorsa sizi o kontrol ediyor demektir. Sabredip susmasını ya da dikkatinin dağalmasını bekledikten sonra sizin seçtiğiniz zamanda kalkıp mama kabına gitmeniz ilk adım; yemeğe başlamadan önce oturup bekletmeniz ve sizin izninizle yemeğe başlaması ikinci adımdır. Bu noktada köpeğinize sizle çalışmanın ve size güvenmenin faydasını her gün düzenli olarak pekiştirmiş olursunuz.

Ağzında topuyla hevesle yanınıza geldi ve tam filmin ortasında kucağınıza bırakıverdi. Oyunu/avı başlatan lider olarak bu kararı kimin vermesi gerektiğini düşünün. Gün içinde uygun zamanlarda oyunun başlatıcısı ve bitiricisi siz olun. Bunun dışındaki zamanlarda (günlük egzersiz ihtiyacı karşılanmış) köpek dinlenebilir ya da kendi oyuncağıyla kendini meşgul
edebilir olmalıdır. Eğer gerçekten de oyun saatiyse oyun fikrini ortaya atan siz olduğunuz kanısı uyandırarak sizin kararlarınıza saygı duymayı ve sizin eğlenceli liderliğinizin takipçisi olmanın keyfini yaşamasını sağlayabilirsiniz.

Gelelim başlangıçtaki sorumuza: köpeğimizi yatağımıza alalım mı? Almayalım mı? Lider sizsiniz. Bir davranış problemi yaşamıyorsanız herşey sizin kontrolünüzde gidiyor demektir.

Günlük yaşamınızda köpeğinizin sizi takmamaya başladığı anların sayısı artıyorsa bunu yatakta ya da koltukta köpeğinizin sizle kıvrılıp uyumasına izin vermenizden çok, bütün günlük rutininizi gözden geçirmeniz gerekmektedir. Köpeğin karar verici olduğu ortamlarda, gece nerde yattığından çok sizi gün içinde ne kadar maniple etmesine izin verdiginiz ve ek olarak günlük egzersiz ihtiyacının ne kadarının düzenli olarak karşılandığı sorularına cevap aranmalıdır.


Kaynakların kontrollü dağıtımında nerede hata yapıyor, nerede köpeğinizin sizin adınıza karar vermesine izin veriyorsanız o alanlara odaklanın. Ek olarak itaat eğitimine geri dönerek sizle işbirliği yaparak sizin liderliğinizin takipçisi olmasının faydalarını ona hatırlatın. Ona yeni
numaralar öğreterek ilişkinize yeni heyecanlar da katabilirsiniz.

Son olarak bu kadar anlatının içinde hiç bir yerde öfkeden, kızgınlıktan, köpeğe fiziksel cezadan bahsetmediğimi fark etmişsinizdir. Çünkü köpek içgüdüsel olarak bir zorbayla bir liderin aynı kişiler olmadığını kolaylıkla hissedebilir. Gazabınızdan kaçmak için köpeğinize boyun eğmeyi
öğretmek liderlik vasfına girmez.

The post KÖPEK SAHİBİNİN YANINDA UYUYORSA ONU YATAĞINDAN ETMEYİ Mİ DÜŞLER? first appeared on Göktan Eker.

]]>
KÖPEK ETOLOJİSİ&KÖPEK PSİKOLOJİSİ http://www.goktaneker.com/2022/03/13/kopek-etolojisikopek-psikolojisi/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=kopek-etolojisikopek-psikolojisi Sun, 13 Mar 2022 08:41:35 +0000 http://www.goktaneker.com/?p=3529 4P1K Dergisi için Köpek Eğitmenleri Derneği Genel Sekreteri Davranış Bilimci-Uzman Psikolog Arzu Önşen ile yapılan bir söyleşidir.  G-Merhabalar Arzu hanım öncelikle sizi tanıyalım A-Selamlar adım Arzu Önşen , uzman psikoloğum,[...]

The post KÖPEK ETOLOJİSİ&KÖPEK PSİKOLOJİSİ first appeared on Göktan Eker.

]]>
4P1K Dergisi için Köpek Eğitmenleri Derneği Genel Sekreteri Davranış Bilimci-Uzman Psikolog Arzu Önşen ile yapılan bir söyleşidir. 

G-Merhabalar Arzu hanım öncelikle sizi tanıyalım

A-Selamlar adım Arzu Önşen , uzman psikoloğum, insan performans ve limitleri üzerine uzun yıllar Hava Kuvvetleri Komutanlığında görev yaptım. Şu An Köpek eğitmenleri Derneği Genel Sekreteriyim.

G-Köpek eğitimi deyince aslında  çok fazla tartışılan konulardan biri Etoloji ve Köpek psikolojisi arasındaki farklar bağlantılar dinamikler oluyor ve dünyada birçok üniversite  bununla ilgili  çalışma yapıyor. Bize öncelikle farklılıklarını ve benzerliklerini aktarır mısınız?

A- Etoloji en eski multidisipliner bilim dalıdır. Herkes 3 aşağı 5 yukarı etolojiyi şöyle tanımlıyor; bir hayvanın doğal koşullarını inceleyen disiplinlerarası bir bilim dalı. Bu açıklama ışığında baktığınızda etoloji yaklaşık 20 ye yakın antropoloji ve arkeoloji dahil olmak üzere bir çok bilim dalını kullanan herhangi bir hayvanın tarih öncesi çağlar ve  bugünkü durumu değerlendiren bilim dalıdır .

Etolojiyi tek  başına köpek eğitimin de kullanmamız çok mümkün olmuyor. çünkü etoloji incelemesini yaparken hayvanın doğal hayatındaki  yapısına bakıyor davranışlarına bakıyor , tepkilerine bakıyor ve bunu kayıt altına alıyor. Bunu değiştirelim , geliştirelim , büyütelim eğitim metodolojisi yapalım, etolojiye  çok girmiyor aslında.

Örnek olarak ‘’ kediler neden kemirgenleri kovalar ve neden onları bir yiyecek maddesi gibi görür? Hayatı boyunca hiç bu şekilde beslenmemiş bir kedi de bir kemirgen veya hızlı hareket eden bir sürüngen gördüğü zaman  peşine düşüyor ve avlamaya çalışıyor. Peki buna sebep olan nedir Etoloji buraya kadar bakıyor ve şöyle yorumluyor ; kediler hızlı hareket eden canlıları kanatlıları börtü böceği, kemirgeni görünce avlanma dürtüsü olur.

Bunun devamı etoloji de yok. buraya kadar veriyor ve bunları tasnifliyor, bu davranışları türleri ve cinsleri  coğrafya,  cinsiyet gibi detaylarla  sınıflayarak davranış kalıplarını oluşturuyor. Hayvanların doğal ortamdaki davranış örüntülerine , örgütlenmelerine , birbirleriyle olan iletişimine bakıyor ama bunların içerisine asla müdahil olmuyor. Sadece kayıt edip tasnifliyor ve davranışı geliştiren faktörleri tespit ediyor , etoloji dediğimiz yapı  budur.

G – Anlatımlarınızdan hareketle köpek etolojisinden bahsediyorsak muhakkak köpeklerin muhtemel atalarının da etolojisi konusunda bir alt yapı bilgisi gerekliliği ortaya çıkmıyor mu ? Bu anlamda psikoloji nasıl devreye girmiş oluyor ? 

A – Kesinlikle, Ama son dönemlerde araştırmalar yaparken birşey farkettim psikolojinin gelişimiyle 1980li yıllarda etolojinin de evrildiğini gördük. Mesela özellikle 1982 yılında etolojiye bakış açısında ciddi bir devrim oluyor. Hayvanların yaptığı davranışları ya da tepkilerin ya da sürü halinde yaşama eylemlerinin bir sınıflandırmasını yapılıyor ve bu aşamada çok ilginç bişey oluyor etoloji aktif vaziyette psikolojinin içine doğru kayıyor ve bunun içine davranış, öğrenme, öğrenmeyi bloklama ya da geliştirme  gibi  bir sürü yeni kavram giriyor Yeni akım etoloji  4 başlık altında yaptığı bu tanımla  psikolojiye bir değer katıyor.

Biz psikologlar bir hayvanın evrimsel tarihini, kökenlerini , davranışın neden ihtiyaç duyarak geliştiğine bakmıyoruz. Biz var olan davranışı tanımlayıp bunu ileri götürüp götüremeyeceğimize, bir bozukluk varsa sağaltım yapıp yapamayacağımıza ya da kontrol altına alıp alamayacağımıza bakarız.

Ama etoloji bundan farklı olarak diyor ki mesela ruminant hayvan bebeklerinin hepsi  doğduklarından kısa bir süre sonra  yürürler , burda sorun yok tanım yapıyor diyor ki ; yürürler.  Psikoloji soruyor neden?. hayata geldiği ilk gün annelerle bağ kurarlar. aslında bakarsanız etoloji soru sormuyor. etoloji sadece bir tespit yapıyor.

Son 170 180 yıldır darwinin veya daha eski etologların baktığı gibi değil ama etolojinin de ciddi bir gelişme geçirdiğini görüyorsunuz yapısal olarak.

Bir davranışa bakıp mesela balinaların toplu vaziyette intihar etmesi davranışının nasıl geliştiğini araştırmaya başlıyor. Daha önceki dönemde etolojinin baktığı soru şuydu; evet balinalar bir sebepten dolayı topluca intihar ederler. psikoloji de  neden intihar ederler diye soruyu sorar.  Ama etoloji “bu davranışı ne geliştiriyor” diyor. ve 3. bir aşamaya geçip hangi sinyal ve uyarıcılar hayvanlarda farklı davranışların oluşmasına ortaya çıkarıyor diyor, dolayısıyla etoloji bir dönüşüm geçirmeye başlıyor bütün multidisipliner bilim dallarında olduğu gibi.

G-Sanırım tam bu nokta etoloji ile psikolojinin iç içe geçmeye başladığı alan

A- Tam olarak öyle, Ve son olarak da diyor ki davranış, uyarlanabilir bir fonksiyon yani psikoloji de yapılandırma dediğimiz şeyi ilk kez kullanıyor ve bir davranışın hayatta kalma  üreme ya da o davranışın çıkma sebebi doğal ortamda  nedir diye soruyor .

G- Şahsen çok araştırdığım ve keyif aldığım bu iki alanı kesin bir çizgi ile ayırmaya çalışmak bana hep mantıksız gelmiştir , bu ortak alan çatışmaların olduğu kadar büyük davranış keşiflerinin de olduğu bir alan sanırım. Her iki disiplini öğrenmek , iç içe geçtiği alanları çok doğru anlamak, yeni keşifleri beraberinde getiriyor.

A- Kesinlikle Bu ortak alan Aktif vaziyette etoloji ve psikoloji ilişkisi birbirine giriyor. Çünkü psikoloji ölçümlemeye, deneyimlemeye ve istatistikle ölçümlemeye çok daha uygun .Etoloji de deneyimleme yok ölçümleme var , istatistik var ama davranışı geliştirme ya da davranışı farklılaştırma üzerine bir hareket ya da bir talep olmadığı için bu noktada aktif vaziyette hayvan psikolojisi başlıyor. bizim burdaki alanımız köpeklerle alakalı olduğu için ben oradan devam edeceğim.

G-Lütfen köpeklerimiz ile ilgili baktığımızda bu iki bilim ışığında nasıl bir tanımlama yapabiliriz ?

A- Kısaca özetlemek gerekirse psikoloji ; insan ve hayvan davranışlarını inceleyen bilim dalı olduğu gibi aynı zamanda bunların her ikisisinin ilişkisini de aktif vaziyette inceliyor. İnsanların hayvan psikolojisine veya hayvan davranışlarına merakının en büyük sebebi aslında kendi davranışlarını kendi yaptığı hareketleri ya da kodlamaları anlamdırma çabasından ortaya çıkıyor. insanın hayvan davranışlarını incelemesinin altında yatan temel dürtü aslında kendi davranışlarını tanımlamasıdır. Yıllar geçtikçe hayvanlar evrimleşirken ya da vahşi hayatta kalırken, insan hep kendisi ve sosyal çevresini tanımlamaya gitmiştir.

G- Bu bilgiler ile aslında köpek eğitmenlerine ve köpek sahiplerine üzerinde konuşulacak  çok önemli bir alan açtınız sanırım, artık evcil hayvan olan köpeklerimiz ile ilgili durum nasıl?

A- Evcilleştirilmiş hayvanın, yani köpeğin doğal ortamı artık tabiat ya da ormanlar değil insanın yanında onunla birlikte binlerce yıl geçirdiği için ihtiyaçları, hiyerarşisi, algıları, davranışları insanla birlikte yaşamaya uygun vaziyette bir dönüşüm geçiriyor. 

G- Bunu biraz daha açarmışsınız?

A- Köpeğin Bir avlanma,  bir av içgüdüsü var yani karnını doyurma içgüdüsü var, bir besin arama içgüdüsü, şimdi bizler onlara bunu hazır olarak sağlıyoruz.  Hatta neslini devam ettirme içgüdüsünü bile insan olarak biz yönetiyoruz eşlerini bile kendimiz seçiyoruz. bir eş ya da bir çiftleşme için köpeklerin birbirileriyle savaşmaları gerekmiyor,  bunun için mücadaleye girmeleri gerekmiyor.

İnsan ortamında insanın küçük ailesinde bile sosyal olarak yer edindiği için bu kapının önünde de olsa , evin içinde de olsa bir görev köpeği de olsa onunla birlikte bütünleştiği için kendisine ayrı bir sürü kurmuyor.

Köpekler, köpeklerle sürü olma davranışını bir kenara bırakmış durumdular.  örnek olarak sokak köpeklerine bakın 3lü 4lü sürüler  halinde görebilirsiniz istisnalar olsa da büyük bir sürü halinde  göremezsiniz  ve sürülerin kendi arasındaki yapılarına baktığınızda hiyerarşi eskiden olması gerektiği gibi değil, kurt soyundan geldiklerini değerlendiriyoruz ama onlardaki gibi değil. Büyük sürüler halinde hayatlarını idam ettiremiyorlar. Bu şunu gösteriyor bir çok davranış değişim geçirmiş, köpeklerin içgüdüleri sabit kalsa da içgüdülerini davranışa dökme ve hayattaki yaşama modelleri çok ciddi olarak değişim geçirmiş durumda.

G-Kısaca onlar ne kurtlar ne de insanlar, onlar sadece köpek diyebiliriz sanırım.

A- Köpeklerle ilgili birçok eğitim ve davranış sorunu da bu ayrımda yatıyor aslında. Bir kısım eğitmen alfalık adı altında aşırı fiziksel zorlama veya ceza ile karşısındaki bir grupta insanlaştırarak ellerinde sadece mama ile eğitim yapmaya çalışıyorlar.

G- Çok iyi anladım, davranışı ortaya çıkarmak için sanırım bir de algıya göz atmamız gerekli

A- Şimdi köpeklerin genel davranışlarını geliştiren, insanlarda olduğu gibi davranışın ortaya çıkmasını sağlayan duyu organlarıdır. Bilindiği gibi İnsanda da köpekte de 5 tane duyu organı vardır. Bütün memelilerdeki duyu organları aynı şekilde çalışıyor ve davranışların gelişmesine sebep oluyor. Gelişen davranışlar da iç güdülerimizin yansıması olarak yönetilebiliyor. Mesela görme duyusu insanda da hayvanda da var ama hayvandaki optik bilgiye olan ihtiyaç yani görme yeteneği insanların yaklaşık 70 kat üstünde. Köpekler Hayatlarını idame ettirmek için özel olarak donatılmış olarak doğuyorlar.  Eğer görmüyorsa karşı taraftaki beden dilini; saldırgan dostane ya da çeşitli duygu kalıplarını anlayamıyor olması demektir. Bu durumda öğrenme davranışı yüzde 70 oranında düşüyor.  Sürü bireylerini rol model alarak,  görerek , tanımlayarak hatta aralarındaki yakınlığı,  mesafeyi ayarlayarak  öğreniyorlar.

Hiyerarşiyi de buna göre tanımlıyorlar, 

Köpekte içgüdülerini dışarı çıkarıp davranışa dökebileceği gibi diğer önemli duyu organı da kulak. Diğer  hayvanlarla  ilgili iletişim kurma ile duymanın  çok ilgili olduğunu biliyoruz ama hayvanlar insanlardan en az 100-120 kat daha iyi duyuyorlar.  

İnsanda tatma ve koklama diye iki ayrı duyu organı vardır . Hayvanlarda bu biraz daha ilginç . Koku duyusuyla tat duyusu burun yapılarından dolayı iç içe geçmiş durumda. bu bir anlamda artı olurken bi anlamada sizin için eksi oluyor neyi çok sevdiklerini veya asıl tat aldıklarıyla alakalı net bilimsel veriler ortaya çıkmıyor ne yazık ki.

Görme duyusu,  işitme duyusu,  Koku duyusu dediğimiz zaman  köpeklerin hayatta kalmasını sağlayan, köpeklerin iletişimini sağlayan, diğer bireylerle insanlarla sosyal hayat içindeki her şeyi tanımlamalarını sağlayan diğer en temel duygu koku duygusu olduğunu da vurgulamamız gerekli. Birbirlerini koklayarak birbirleri hakkında karar veriyorlar. Kokuyla diğer bir tabir ile feromonlarla birbirlerine mesaj bırakıyorlar. Kokuyla bireyler arasında duygusal bağ kuruluyor.  Yırtıcıları, düşmanları ya da başlarına gelebilecek olayları aslında koku duygusuyla tanımlayabiliyorlar.

G- Evet Köpeklerin koku becerilerini her gün birlikte deneyimliyoruz.

A- Bu konuda her gün onlara hayran oluyorsunuz, kokuyla alakalı beyinlerinde bir sürü sınıflandırma yapıyorlar.  Köpekler kesinlikle kokular dünyasında yaşıyor,

5 duyu organını en etkiliden  en etkisize doğru sıraladığımızda yani öğrenimde ve hayatta kalmada en etkili olandan daha az etkili olana ;1.koku 2. gorme 3. duyma 4. dokunma 5. tat alma diyebilirim.

Köpeklerin  birbiriyle temasları; sürülerde gergin bir durum oluştuğunda veya tehlike arz eden bir durumda en zayıflar arkaya kaçar ve sürü lideri ve en güçlüler birbirlerine yakın veya temaslı bir şekilde durur. Aslında birbirlerinden destek alma davranışıdır. Temas onlar için önemlidir. Bu insanla birlikte yaşarken de ön plana çıkıyor, sahibinin kucağında yani ona temas halindeyken saldırgan olan bir köpek, yere bıraktığınızda bir anda kendini zayıf hissettiği için süt dökmüş kediye dönebiliyor.

G- Peki bir köpek eğitmeninin etolojiden faydalanma yöntemi nedir?

A- Aslında köpeği çok iyi gözlemleme, yetenek ve becerilerini yani içgüdülerinin seviyesini tespit etme ile işe başlamalıdır. Zira köpek sahibinin köpekten beklentileri ile köpeğin yeteneklerini ortak bir noktada buluşturması gereklidir.

Sonrası davranış inşa etme işi zaten. Ancak çok istismar edilen bir konu daha var, Köpeklerde Davranış Sorunları. Ne yazık ki, itaat eğitimi veririz sorun ortadan kalkar şeklindeki yaklaşımlar çok yanlış. Bir çok eğitmen köpeğe yeni bir davranış inşa etme yani öğretme süreci ile davranış bozukluğunu sağaltım arasında ayrım yapamıyor. İkisi her ne kadar iç içe geçmiş gibi gözükse de çok farklı konular.

Tekrar sorunuza gelirsek birlikte geliştirdiğimiz köpek itaat eğitiminde sezgisel liderlik yaklaşımı aslında etoloji ve psikolojiden esinlenerek gelişmiş bir yöntem ve bu tabiri yani sezgisel öğrenme, sezgisel yaklaşım, sezgisel eğitim, konularını önümüzdeki dönemde çok daha fazla duyacağız.

G- Peki bu sezgisel liderlik konusunu başka bir yazı konusu olarak bir kenara bırakalım. Ancak müsadeniz ile okuyucularımıza benim düzenlediğim sizin de edite ettiğiniz Köpek Etolojisi Kitabından bahsedelim.

A- Bir pandemi kitabı , sizinle tanıştığımız günden beri köpek etolojisi ile ilgili çalışıyor ve araştırıyoruz, 1990 lı yıllarda eğitimini aldığınız etoloji ders notlarınızdan hareketle üzerinde çalıştığımız kitap inşallah yakında biter , köpek sahipleri ve köpek eğitmenleri için önemli bir kaynak olur.

G- Arzu Hanım verdiğiniz bilgiler için çok çok teşekkür ederim, Kitabımız basıldıktan sonra bu konu ile ilgili atölyeler düzenlemeye başlayacağımızı da bu vesile ile okuyucularımıza iletmek isterim. Tekrar teşekkürler.

A- Ben teşekkür ederim bu fırsatı verdiğiniz için size ve 4P1K ailesine sevgilerimi sunarım.

ETOLOJİ VE PSİKOLOJİ NEDİR, ARASINDAKİ FARKLAR NELERDİR*

*Köpek Eğitmenliği Kurs Programı Teorik Dersinden alıntı-2018

Etolojinin Öncülleri 19. yy biyologları Charles Darwin, Oskar Heinroth, Charles Otis whitman ve wallace craig olarak kabul edilir.

Kurucuları ise 1930’lardan 1970’lere kadar yaptıkları çalışmalarla Konrad Lorenz ve Nikolaas Tinbergen‘dir. 

Bu bilim adamlarının çalışmaları incelendiğinde etoloji bir laboratuvar bilimi değildir. Hayvanlar doğal ortamlarında, tercihen rahatsız edilmeden incelenir.( konrad lorenz genelde tutsak hayvanlarla çalışmış olmasına rağmen gözlemin önemini vurgular) 

Uzun süreli, “varsayımsız” gözlemlerden deneylere geçmeden önceki zorunlu bir aşamadır ve bu gözlemler bir geştalt ( davranış ekolu)  süreci sonucunda deneylerin ve hipotezlerin tasarlanmasını sağlayan bir uzmanlığa dönüşür. 

Etoloji sadece yöntemiyle değil, sorduğu sorularla da hayvan davranışını çalışan diğer disiplinlerden ayrılır.

Tinbergen 1963 tarihli makalesinde etolojinin amacını dört soruyla belirler. bu sorular, belirli bir davranış için;

1) Nedensellik,

 2) Gelişim,

 3) Uyarlanım,

 4) Evrimdir.

bu soruları gerçek bir davranışa uygulayalım. mesela: neden Köpekler havlar “?

1) Nedensellik (doğrudan): ne tip uyaranlar (görsel, işitsel) Köpeklerin havlamasına neden olmaktadır?
2) Gelişim: Köpeğin gelişimi boyunca Havlama davranışı ne şekilde ortaya çıkar? bu davranış öğrenilir mi yoksa doğuştan mı gelmektedir?
3) Uyarlanım: bu davranış Köpeğin hayatta kalmasına nasıl katkı yapar? davranış ne tip sonuçlar doğurmaktadır?
4) Evrim: bu davranışın evrimsel tarihi nedir? başka türlerdeki davranışlarla karşılaştırılabilir mi?

Böylece Etologlar ; öznel, sezgisel veya rastgele değil; nesnel, doğrulanabilir ve genelleyebilir cevaplar üretir. 

Psikoloji bilimi ise genel tanımıyla insan ve hayvan davranışlarını inceleyen bilim dalıdır.

Psikologlar, insanların ve hayvanların davranış ve zihinsel süreçlerini sadece betimlemeye değil, ayrıca yordamaya (tahmin etmeye) ve açıklamaya da çalışırlar.

Hatta bu bilimsel çalışmaların sonunda elde edilen bilgiler bireylerin ve sosyal grupların ( İnsan yada hayvan ) sorunlarını gidermede, yeni davranışları edinmelerini sağlamada, problemli gördükleri davranışlardan kurtulmalarına yardım etmekte, kısaca daha iyi bir hayat yaşamalarını sağlamaya çalışırlar

Oysaki Etolojide düzenleme yada müdahale etme kavramı yoktur. Sadece tanımlama ve anlama kavramı vardır.

Başka bir anlatımla Psikoloji, bireysel bir hayvanda davranış geliştirme çalışmaları yapar. Davranışları etkileyen Genel Yasalar oluşturmaya ve öğrenmeyle nasıl değiştiğine odaklanır. 

Bunu yapabilmek içinde bir çok alt disiplininden destek alır.

Psikolojinin temel bilim alt dalları şunlardır,

Deneysel psikoloji
Bilişsel psikoloji
Gelişim psikolojisi
Sosyal psikoloji

Psikolojinin uygulamalı alt dalları şunlardır,

Klinik psikoloji
Endüstri psikolojisi
Eğitim psikolojisi
Psikolojinin uygulamalı diğer disiplinleri

Sonuç olarak belirtmek gerekir ki;  Etoloji ve Psikoloji çok iç içe geçmiş iki bilim dalı olmakla birlikte varılmaya çalışılan sonuç kavramında ayrışmaktadırlar. Etoloji davranışı izleme ve anlama boyutunda kazanımlar elde ederken, Psikoloji İzlediği, anladığı davranışı geliştirme ve değiştirmeyi hedeflemektedir.

Arzu Önşen 

Davranış Bilimci 

Uzman Psikolog

Kaynaklar;

https://sielearning.tafensw.edu.au/MPR/8131G/equine/Behaviour/Normal/EthologyPsychology.htm )

The post KÖPEK ETOLOJİSİ&KÖPEK PSİKOLOJİSİ first appeared on Göktan Eker.

]]>
SOKAK KÖPEĞİ SAHİPLENİRKEN http://www.goktaneker.com/2022/03/13/3520/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=3520 Sun, 13 Mar 2022 07:51:36 +0000 http://www.goktaneker.com/?p=3520 4P1K Dergisi için Köpek Eğitmenleri Derneği Üyesi Sevgili Meslektaşım Çağla Çankırılı ile yapılan bir söyleşidir.  Hoş Geldin Çağla , Öncelikle seni tanıyalım, biraz kendinden bahseder misin? Ben Çağla Çankırılı. Doğduğumdan[...]

The post SOKAK KÖPEĞİ SAHİPLENİRKEN first appeared on Göktan Eker.

]]>
4P1K Dergisi için Köpek Eğitmenleri Derneği Üyesi Sevgili Meslektaşım Çağla Çankırılı ile yapılan bir söyleşidir. 

Hoş Geldin Çağla , Öncelikle seni tanıyalım, biraz kendinden bahseder misin?

Ben Çağla Çankırılı. Doğduğumdan beri köpek sever, 2018’den beri de resmi olarak köpek eğitmeniyim. 2015 yılında yaşadığım tatsız bir olayla kaybettiğim köpeğim Balzac’tan sonra köpekle yaşamı ve sorumluluklarımızı, köpek eğitimi ve bakımını paylaştığım Patipedia’yı kurdum. Akabinde Köpekle Yaşam Derneği’ni kurduk ve daha geniş kitlelere bunları anlatmak için çalışmalar yaptık. 2018 yılında ise bilgilerimi pratik eğitimle birleştirmek için ABD’de bulunan Starmark Academy’ye kabul edildim ve yaklaşık 1 yıl orada bulunarak hem mezun oldum hem de staj yaptım. Döndüğümden beri köpeklerle ve sahipleriyle çalışmaya, bir yandan da kendimi geliştirmeye devam ediyorum. Köpek Eğitmenleri Derneği (KÖPED) üyesiyim. Ayrıca özellikle Kokla-Bul oyuncaklarına yoğunlaşan Pawtools adında bir de markam var. Olaf, Murphy ve Pinot adlarında 3 tane kurtarılmış köpekle beraber yaşıyorum 🙂

Biz Köpek Eğitmenlerine çok başvuru oluyor barınak veya sokaklardan sahiplenilmiş köpekler ile ilgili , KÖPED olarak da bu konuda çalışmalar yapıyoruz.

O yüzden direk soruya giriyorum; geçmişi çok bilinmeyen ve sahiplenilmiş/kurtarılmış köpeklerde dikkat edilmesi gerekenler nelerdir?

Köpeklerdeki mizaç özellikleri genetik temelli de olabildiği için anne-baba ve kardeşlerin özelliklerini bilememek; bunun yanında köpeğin hikâyesini, yaşadığı olumlu-olumsuz deneyimleri bilemediğimiz için bazı durumlarda gerçek karakter özelliklerini kestirmek zor olabiliyor.

Kurtarılmış köpekler yeni bir eve geldiklerinde genellikle “hiç sesi çıkmıyor, çok uslu, sürekli bir köşede oturuyor” olarak tanımlanır.  Halbuki çoğu zaman köpek gözlem yapmakta, insanların beden dillerini, hareketlerini gözlemekte ve aslında o evde ve o insanla neler yapabileceğini ya da yapamayacağını kavrama dönemindedir diyebiliriz.

Bu dönemde, yani köpeğin ilk eve geldiği günlerde sık yapılan yanlışlar neler olabilir? Bu ilk günlerde nelere dikkat edilmeli?

Öncelikle “acıma” duygumuzu kontrol altına almamız gerekiyor. Köpek geçmişte ne yaşamış olursa olsun, artık güvende ve iyi bakılacağı bir yerde. Bu yüzden köpeğe karşı olan beden dilimiz çaresiz, aşırı korumacı ve aşırı kırılgan olmamalı. Biz artık ona rehberlik edecek, ona yeni hayatını öğretecek kişiyiz. Günlük bir rutin belirlenmeli ve istikrarlı olunmalıdır. Kısacası evde uymasını bekleyeceğimiz kurallar belirlenmeli ve ailenin tüm bireyleri tarafından uygulanmalıdır. Sadece acıma duygusu ile iletişimde olmak en başta yapılan yanlışların başında geliyor.

Yani yavru köpeklerde olduğu gibi eğitim ilk günden başlıyor. Peki kurtarılmış yetişkin bir köpeğin eğitim süreci nasıl olmalı?

İlk olarak aramızda güven bağını sağlıklı bir şekilde kurmak çok önemli. Köpeğe onun koruyucusu olduğumuzu duruşumuz ve davranışlarımızda hissettirirsek, bu ilerde onun bizi korumaya almak adına göstereceği istenmeyen davranışlar göstermesi olasılığını düşürür. Sahiplenilmiş köpeklerde eski travmalarının da etkisi ile kaynak koruma sorunlarıyla sık karşılaşıyoruz. O nedenle korunmaya muhtaç biri olmadığımızı, sakin ve sağlam durarak ona göstermemiz gerekiyor. Bunun için de kontrolü elden bırakmamalı, ona öğretmek istediklerimizi karmaşık değil, net ve anlaşılır kurallarla anlatmalıyız. Örneğin, istediğimiz davranışlarını her zaman ödüllendirmeliyiz ki onları yapmaya devam etsin.

Sanırım ilk yapmamız gereken köpekten beklentilerimizden emin olmak , bir liste yapmak beklentilerimizi net belirlemek mantıklı olabilir. Peki güven bağı kurmak için başka neler yapabiliriz?

Yapabileceğimiz en önemli şeylerden biri onunla oyun oynamak. Doğru oyun seçimleri köpeklerle iletişimimizin güçlenmesi, özgüven gelişimi ve güven bağının kurulması için hem çok önemli hem de eğlenceli. Köpeğin yaşadığı olumlu deneyimler, köpeğin olumlu duygular içinde olması, adaptasyon ve eğitim sürecini hızlandırıyor. Sağlıklı kemirmelikler, eğitimde de kullanılabilecek lezzetli ödül mamaları; köpeğin kendi kendine de vakit geçirebileceği interaktif oyuncaklar ve koklama oyuncakları köpeklere iyi geliyor. Bunların yanısıra KÖPED’in düzenlediği Mantrailing, Nosework/Scentwork gibi köpekli aktiviteleri takip edip, uygun olabilecek etkinliklere katılmak da köpekle bağ kurulmasına yardımcı olacaktır.

Bir de insanlarda köpekleri doğru okumak veya anlamak ile ilgili ciddi eksiklik var bence. Köpekleri anlamak için beden dillerini de iyi okumamız gerekiyor. Köpeklerdeki stres sinyalleri nelerdir?

Evet dediğiniz gibi özellikle yeni tanımaya başladığımız köpekleri anlamak için beden dillerini okuyabilmek önemli. Nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadığını, neler üzerine çalışmamız gerektiğini buna bakarak anlayabiliriz. En sık görülen stres sinyallerini örneklerle şöyle açıklayabiliriz: Öpmek ya da sarılmak istediğinizde –ki bu etapta önerdiğimiz davranışlar değil- bakışların sabitleşmesi, kulakların geriye yatması, minik minik dudak yalama hareketi ve en belirgini diyebileceğimiz başını ya da bedenini başka yöne çevirmek. Bir diğer sık görülen de “whale eyes” tabir edilen göz beyazını göstermek. Bunlar köpeğin stres altında olduğunu gösteren ilk sinyallerdir ve daha yükselmeden her ne yapıyorsanız yavaşça durmanız için uyarılardır. Burdan daha ilerisi hırlamaya ve ısırmaya kadar gidebilir, o yüzden beden dili iyi öğrenilmeli.

Son olarak, köpek edinmek isteyenlere önerilerin neler?

İster şecereli, ister melez; ister yavru ister yetişkin olsun – her köpek emek ve zaman istiyor. Köpeklere hakettikleri ilgiyi, zamanı, sabrı gösteremeyecek olan köpek severler, bir köpeği alıp eve getirmek yerine, barınak ve/ya gönüllü barınaklarındaki bir köpeğe koruyucu aile olmaları her iki taraf için de daha doğru diye düşünüyorum. Çünkü gerçekten bazen kolay değil. Ciddi anlamda maddi ve manevi fedakarlık yapmanız, emek harcamanız gerekebiliyor zaman zaman. Teşekkürler.

Ben çok teşekkür ederim değerli bilgiler için

The post SOKAK KÖPEĞİ SAHİPLENİRKEN first appeared on Göktan Eker.

]]>
KÖPEKLERDE ÖĞRENME ÜZERİNE http://www.goktaneker.com/2022/03/13/kopeklerde-ogrenme-uzerine/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=kopeklerde-ogrenme-uzerine Sun, 13 Mar 2022 07:33:19 +0000 http://www.goktaneker.com/?p=3516 *4P1K Dergisi için Köpek Eğitmenleri Derneği Üyesi Sevgili Meslektaşım Oktay Gülsaçan ile yapılan bir söyleşidir. G-Oktay kardeşim merhabalar, hoş geldin. Öncelikle okurlarımıza kendinden biraz bahseder misin? Biraz karmaşık bir öykün[...]

The post KÖPEKLERDE ÖĞRENME ÜZERİNE first appeared on Göktan Eker.

]]>
*4P1K Dergisi için Köpek Eğitmenleri Derneği Üyesi Sevgili Meslektaşım Oktay Gülsaçan ile yapılan bir söyleşidir.

G-Oktay kardeşim merhabalar, hoş geldin. Öncelikle okurlarımıza kendinden biraz bahseder misin? Biraz karmaşık bir öykün var sanki?

O. Hoş buldum abi. Tabii seve seve. Aslında karmaşık değil, disiplinler arası bir iş yapıyoruz, dolayısıyla bence hepimiz biraz karmaşığız. Ben Oktay Gülsaçan, küçüklüğümden beri -aslında 6-7 yaşlarından itibaren- tüm hayvanlara, bilhassa köpeklere karşı yoğun bir merak ve sevgi içindeydim. Evimizden de hiçbir dönem hayvan eksik olmadı. Sokaktaki hayvanlar vs derken hayatımın her döneminde hayvanlar oldu. Lisans eğitimimi Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde tamamladıktan sonra Başkent Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsünde alanımda öğretmenlik yapmak üzere pedagoji eğitimi aldım. Bu esnada profesyonel anlamda köpek eğitmenliğine ve kinoloji dünyasına girmemi sağlayan köpeğim Vesta’yı edindim. Hikayem böyle başladı yani.

G. Eee sonra? Aslen öğretmensin yani? Öğretmenlik yaptın mı peki hiç?

O. Evet yaptım. 7 yıl kadar çeşitli özel kurumlarda öğretmenlik hatta bir dönem zümre başkanlığı bile yaptım. Hem de çok severek. Ancak tüm bu süre zarfında bir hobi olarak başlayan köpek eğitimi sevdam adım adım profesyonelleşmeye itti beni. Bilhassa öğretmenliğin verdiği insana bir şey öğretme yeteneği ve hazzı diyeyim, köpek eğitimi dünyasında eksik bir yönü tamamlamam için beni çok itti: hayvan sahibi eğitimini. Biliyorsun o yıllarda -bundan 16 yıl öncesinden bahsediyorum- öyle köpek sahibini eğitelim filan pek yoktu, ben o noktaya dikkat çeken belki de ilk üç beş kişiden biriydim.

G. Böyle bitmiyor ama bildiğim kadarıyla?

O. Evet böyle bitmiyor tabii. Bir süre bu şekilde devam ediyor hikaye. Köpekler konusunda kendi öğrendiklerimi ve küçüklükten itibaren edindiğim tecrübeleri, insanlara aktararak devam ettim. Elbette burada önemli bir nokta da öğrenme teorileri konusundaki bilgimdi. Neticede köpek eğitimi de bu öğrenme teorilerinin pratik alanıydı. Sonrasında Adnan Menderes Üniversitesi Veteriner Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı’nda yüksek lisansa kabul edildim.

G. Oktaycığım o öğrenme teorilerinden biraz bahsetmek istiyorum. Ama öncesinde şu yüksek lisans meselesinden bahsedip senin o yönünü de okurlarımıza göstermek istiyorum. Şurayı bir tamamlayalım mı?

O. Abi ben edebiyat mezunuyum, öğretmenim . Sözel aklı yani. Ama çocukluğumdan beri biyologlar arasında büyüdüm (Ağabeyim ve arkadaş çevresi sağ olsun), yani uzak olduğum bir alan değildi zaten. Sonra kısa bir süre de kurumsal bir firmada ilaç sektöründe çalıştım. Dolayısıyla farmakoloji olsun, biyoloji olsun hayatımda ilk kez karşılaştığım alanlar değildi. Sağ olsun hocam Doç. Dr. Cengiz Ünsal ve tüm anabilim dalındaki hocalarım da beni bu anlamda destekledi ve en çok ilgim olan alanlardan birinde fizyoloji kürsüsünde hayvan davranışları konusunda çalışmamı kabul ettiler.

G. Zor olmadı mı? Ya da zor olmuyor mu? Nedir son durum?

O. Zorlukları var tabii ki. Fizyoloji deniz derya bir alan açıkçası. Genelde toplumca fizyoloji, köpeğin fizyolojisi denince anatomi ya da morfoloji ile karıştırılıyor. Oysa fizyoloji, canlıların fiziksel, mekanik ve biyokimyasal fonksiyonlarını ve sistemlerinin işleyişini inceler. Yani hücrenin beslenmesinden tutun da hormonlara, vücudun içindeki elektron düzeyindeki işleyişten bir annenin emzirmesi sırasında olan her tür zincirleme reaksiyonu inceliyor. Yani bu kadar geniş bir alanda bir alt yapı sahibi olmak bile epey hırpalayıcı açıkçası. Tabii ben çok daha dar bir alanda çalışma yapıyorum: davranışların fizyolojisi benim ilgi alanım ve köpeklerde yalnızlık anksiyetesi üzerine çalışıyorum.

G. Oldukça etkileyici bir hikaye. Hiç boş durmamışsın. Pandemi döneminde edinilen pek çok köpekte karşılaştığımız bir problem yalnızlık kaygısı. Bunun bir fizyolojik sebebi var o halde?

O. Var elbet. Her şeyin bir fizyolojik sebebi ve sonucu var. Vücudumuz çeşitli tepkiler veriyor, bazen bir hormonumuz az salgılanıyor ve hayat çok sıkıcı ya da tam tersi çok güzel gelebiliyor. Ben yalnızlık anksiyetesi ve mikrobiyota ilişkisi üzerine çalışıyorum. Biliyorsunuz son yıllarda bağırsak ikinci beynimiz olarak bilinmeye başlandı. İçerideki bakterilerin bir dengesi var ve o bakterilerin salgıladıkları ya da dolaylı yoldan salgılattıkları çeşitli enzimler, duygularımızı, davranışlarımızı etkiliyor. Annemizden doğarken ondan bize bulaşma yoluyla geçen bakterilerin bile bir sürü etkisi var. Ben de köpeklerde görülen yalnızlık anksiyetesini kendime çalışma alanı olarak belirledim ve bu duygu durumunun mikrobiyota ile ilişkisi üzerine akademik bir çalışma yürütüyorum. Bu vesileyle durumdan muzdarip köpekli ailelere de buradan seslenmek istiyorum, çalışmam henüz bitmedi, bana ulaşırsanız sizi de teze dahil edebilirim.

G. Bu yalnızlık anksiyetesi konusunu bir başka konuşmanın konusu olarak saklayalım mı? Çok önemli bir çalışma bence. Hatta tezin de sonuçlandığında yapalım bu konuşmayı, okurlarımız da faydalansınlar bu önemli çalışmadan.

O. Seve seve abi. Bi’ biterse sonuçları seve seve paylaşacağım. Belki sektöre bilimsel bir katkımız da olmuş olacak.

G. Böyle bir çalışmanın bizler tarafından yapılıyor olması bile gurur verici. Şimdi şu öğrenme teorilerine gelelim. Köpek eğitiminin elbette bilimsel temelleri var. Peki insanların bilmesi gereken en önemli konu, kuram, püf noktası desek, ne dersin?

O. Açıkçası eğitim bilimleri bir bütün. Günümüzde bu alanda çalışma yapmak isteyen yani köpek eğitimine merak sarmış hiç kimsenin ”Ben sadece edimsel koşullanmadan faydalanıyorum.” ya da “Ben köpek eğitiminde bireysel ayrılıklar ilkesini reddediyorum.” deme şansı yok. Alana ne kadar hakim olursak, o kadar başarılı oluruz. Çünkü en başta bu alanda bilhassa ev ve aile köpekleriyle ilgili çalışma yapıyorsak konumuz sadece köpek de değil, köpeğin birlikte yaşadığı aileye neyi nasıl öğreteceğimizi, hangi yöntemin en faydalı olacağını, bunu daha eğlenceli hâle nasıl getireceğimizi bulabilmek için eğitim bilimlerinden faydalanıyoruz.

G. Çok haklısın gerçekten. O halde şöyle sorayım, en sık kullanılan kuram, biraz da kafa karıştırıcı olan pozitif cezaların, negatif ödüllerin havada uçuştuğu edimsel koşullanmayı okurlarımıza en kolay nasıl anlatırsın?

O. En kolay , anlatmak mesele değil abi, kötü anlatmayayım derdim o … Ödül diyoruz, ceza diyoruz filan anlatırken. Çoğunlukla es geçtiğimiz nokta kimin tarafından baktığımız. Yani o an köpek sevilmek istemiyor, ama aile diyor ki “Onu seviyoruz, ödüllendiriyoruz”. Şimdi köpek sevilmek, okşanmak istemediği bir anda, sizin algınıza göre siz onu severek ödüllendirmeye çalışıyorsunuz. İşte kafa karıştırıcı olan kuram değil aslında, kuram basit, “organizma için olumlu” diyor kuram ödülü tanımlarken, ama yetiştirici, eğitmen ya da aile “organizma için” kısmını es geçip kendi bakış açısıyla bakıyor. İşte bu küçük detay görmezden gelindiğinde ya da dikkatten kaçtığında, köpek için ceza olanı ödül olarak vermeye kalkıyor insan. Püf nokta dedin ya az önce, hah işte püf nokta tam olarak bu belki de, bakış açısı. Köpeğin gözünden dünyayı görmeye çalışınca aslında hepsi çorap söküğü gibi gelecek. Yaptığımız bir şeyden köpek tam olarak vermek istediğimiz mesajı alıyor mu almıyor mu, ikimiz aynı dili konuşmuyoruz, o halde bir ortak dil geliştirmeliyiz.

G. İşte eğitmenin görevi de burada başlıyor aslında değil mi, köpek ve insan arasındaki iletişimi sağlamak.

O. Bana göre evet. Eğitmen, köpeğin alesine köpeği ile nasıl iletişim kuracağını, yaptığı şeyin köpek tarafından nasıl algılandığını, vermek istediği mesajı en net biçimde köpeğe nasıl vereceğini, tecrübelerine dayanarak muhtemel sebep ve sonuçları öğretip aradan çekildiğinde köpek ve insan arasında tamamen kendilerine özgü, biricik bir ilişkinin önünü açmış olur. Şimdi müsadenle edimsel koşullanma meselesine dönersek, en başta edim ne demek oradan başlıyoruz. Edim, davranış demek. Yani köpek bir davranış sergiliyor, bunun sonucunda hep aynı şey olduğunda bu davranışı ve sonucu arasında bir bağlantı kuruyor ve öğrenme gerçekleşiyor. Eğer az önce de üzerine basa basa söylediğim gibi, “organizma için” olumlu bir sonuç olduysa davranış tekrar ediyor, olumsuz bir sonuç olduysa organizma o davranıştan bir süre kaçınıyor. Bundan sonrası detay, sönme patlamaları, pekiştirme tarifeleri vs her şey önce bu temeli anlamakla başlıyor.

G. O halde tutarlılık için ikinci püf nokta diyebilir miyiz?

O. Tam da bu! Davranışın sonucunda her seferinde başka bir sonuç olursa hayvan ne anlayacak? Olumluysa hep olumlu olacak ki hayvan da doğru bir şey yaptığını anlayacak. İnsan bile aynı değil mi? Aynı davranışın sonucunda bir takdir görüp bir eleştirilse, insanın bile kafası karışmaz mı?

G. Ne yapacağını şaşırır elbette. Peki şaşırmak dedin, Pozitif ceza kavramı belki de en sık şaşırtan tanım insan için. Cezanın pozitifi nasıl oluyor? Ödülün negatifi nasıl oluyor?

O. Hahah. Haklısın abi. Burada pozitif ve negatifi iyi/kötü gibi düşünürsek kafamız karışır. Bu iki kavramı ortama vermek ve ortamdan çıkarmak yani artı ve eksi olarak düşünmek gerekiyor. Bu durumda negatif ödül, “organizmayı rahatsız eden bir unsuru ortamdan çekmek” olarak düşünülebilir. Yani bazen köpeğin korktuğu bir insanın ortamdan gitmesi bile köpek için ödüldür ve köpek onun gitmesi ile kendi yaptığı herhangi bir davranışı ilişkilendirmeyi başarırsa, o rahatsız edici şeyin ortamdan uzaklaşması için bir sonraki sefer aynı davranışı sergilemeyi seçecektir. Bu yerine göre oturup beklemek de olabilir, havlamak da, ısırmak da. İşte bu örnekte olduğu gibi köpeği rahatsız eden kişinin ortamdan çıkması “eksi” oluyor yani “negatif”, rahatsız eden bir kişi gittiği için de bu onun için “ödül” olmuş oluyor. İşte negatif ödül bu kadar da basit bir kavram aslında.

G. Peki bu ödüller, cezalar dediğimizde okurun aklına ne gelmeli?

O. Bu çok geniş bir yelpaze. Karşımızda bir canlı var, onun kendi duyguları, eğilimleri, motivasyonları, önceden öğrendikleri, alışkanlıkları var. Her köpek biriciktir demiştim az önce, dolayısıyla her köpek yeni bir maceradır. Aslında her eğitim anı bile yeni bir maceradır. Çünkü biz gelişip değişirken karşımızdaki canlı da kendine göre değişip gelişiyor. Yani dün, hatta bugün sabahki eğitim saatimizdeki köpekle akşamki köpek aynı değil, sabahki çalışmamızda biz bir şeyler anlatmaya çalıştık, o da bir şeyler anladı. Belki istediğimizi, belki istediğimiz dışında başka şeyler anladı, satır aralarında başka mesajlar da aldı ve artık o köpek sabahki ya da dünkü köpekten daha farklı bir köpek aslında. Her insan da farklı, o halde o kadar çok değişken var ki…Geleneksel köpek eğitim metodlarını kullandığınızda elinizdeki bir topa ulaşmak için elinize atlayan bir köpeğin kayışını çekerek ona “düzeltme” verirsiniz, “science-based” yani “bilimsel temelli” bir yöntem kullanıyorsanız sakince topu onun ulaşamayacağı yüksekliğe kaldırır ve oturduğu ya da atlamaktan vazgeçtiği -artık hangisini pekiştirmek istiyorsanız- anda topu vererek ödüllendirirsiniz.

G. Klasik koşullanma dedik, edimsel koşullanma dedik, evet hepsi çok daha detaylı ama üstünden şöyle bir geçmiş olduk. Bir de senin çok sevdiğini bildiğim, benim de çok önemsediğim Premack ilkesi var. Bahsetmek ister misin?

O. Hahah! Hiç sormayacaksın sandım. En sevdiğim gerçekten.

O.Premack’a göre, belirli bir anda, organizmanın yapmayı istediği davranışların hiyerarşik bir sıralaması var. Bu hiyerarşinin en üstünde, organizmaya bütün olanakları sağladığınızda organizmanın doğal olarak yapacağı ilk faaliyet yer alıyor. Diğer faaliyetlerin ortaya çıkma olasılığı ise hiyerarşideki sıralamasına göre azalıyor.

G. Peki bunu köpeğimizin eğitimi için nasıl kullanabiliriz?

O. Aslında bu kuramları önce köpeğimizi anlamak için kullanmalıyız. Sonra da kendi istediğimiz davranışların frekansını yani görülme sıklığını artırmak için. Yani köpeğimiz neden kedi kovalamayı tercih ediyor? Üstelik de elimizde ödül maması ya da top varken? Çünkü az önce söylediğim hiyerarşide topu kovalamak, kediyi kovalamaktan daha alt sırada. O yüzden koşullar olgunlaştığında, köpek kayıştan kurtulduğunda, kapıdan kaçtığında ya da bazı durumlarda siz olsanız bile kayışın diğer ucunda, köpek hiyerarşisinde daha yukarıdaki faaliyeti seçiyor. Bu ilkeyi öncelikle köpeğimizin niçin bunu tercih ettiğini anlamak için kullanacağız yani.

G. Sonra? Köpeğimizi anladık, şimdi kendi yararımıza nasıl kullanabiliriz bu prensibi?

O. Bu hiyerarşik listede yer alan her davranışı, daha üstteki bir davranışla ödüllendirerek pekiştirebiliyoruz. İşte Premack ilkesi diye buna deniyor. Babaanne kuralı da deniyor aslında. İnsan için düşündüğümüzde daha az istediğimiz bir faaliyet karşılığında daha çok sevdiğimiz bir faaliyetle ödüllendirilmemiz buna bir örnek teşkil eder. Yani atıyorum annem eğer tabağımı bulaşık makinesine yerleştirdiğimde bana arkadaşlarımla oyun konsolu oynamam için izin veriyorsa Premack ilkesini kullanıyor demektir. Burada dikkat çekmek istediğim nokta, ikisinin de faaliyet olması. Yani bulaşık makinesine yerleştirdiğin için al bu baklavayı ye demesi ile oyun konsolu oynamama izin vermesi farklı şeyler. Faaliyeti faaliyetle pekiştirmek gerekiyor. Bunun için de köpeğimizin hiyerarşik faaliyet listesini bilmemiz gerekiyor: neyi sever, neyi daha çok sever gibi. Listenin altlarında kalan davranışların sıklığını artırmak istiyorsak, üstlerde yer alanlarla pekiştirebiliriz. Diyelim ki köpeğimiz çekiştirmece oynamayı at-getir oynamaktan daha çok seviyorsa, attığımız oyuncağı getirdiğinde biraz da çekiştirmece oynayarak attığımız nesneyi getirmesinin sıklığını artırabiliriz.

G. Çok güzel bir örnekleme oldu bence. Ağzına sağlık Oktaycığım. Sanırım bundan sonrasında insanların köpeklerini tanımalarında bitiyor iş hatta bitmek de değil, orada başlıyor.

O. Bitmek diyemeyiz abi kesinlikle. Başlamak, tam da orada başlamış oluyoruz dediğin gibi.

G. O halde bugünü böyle noktalayabiliriz, çok teşekkür ediyorum kardeşim, ağzına sağlık tekrar.

O. Ben teşekkür ederim abi. Görüşmek üzere tekrar. G. Görüşmek üzere.

The post KÖPEKLERDE ÖĞRENME ÜZERİNE first appeared on Göktan Eker.

]]>
TANRILARIN TANRISI ZEUS http://www.goktaneker.com/2021/09/09/tanrilarin-tanrisi-zeus/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=tanrilarin-tanrisi-zeus Thu, 09 Sep 2021 19:29:46 +0000 http://www.goktaneker.com/?p=3512 Bir Başka Zeus Hikayesi Tanrıların tanrısı Zeus. Kronos ve Rhea’nın oğulları, Hera’nın kocası Zeus. Hani eğer bir şeyler hoşuna gitmemişse yeryüzüne şimşekler yağdıran. Bildiniz mi? Tamam işte o Zeus bu[...]

The post TANRILARIN TANRISI ZEUS first appeared on Göktan Eker.

]]>
Bir Başka Zeus Hikayesi

Tanrıların tanrısı Zeus. Kronos ve Rhea’nın oğulları, Hera’nın kocası Zeus. Hani eğer bir şeyler hoşuna gitmemişse yeryüzüne şimşekler yağdıran. Bildiniz mi? Tamam işte o Zeus bu Zeus o değil. Bu başka Zeus!

Zeus. Oğlumuz. 6 mayıs 2019’da doğan ve 21 temmuz 2019’da da sahiplenilen. Henüz iki buçuk aylıkken evimizin bir ferdi olan, hızlıca büyüyen, siyah bir İngiliz Cocker. Köpek sahipleri bana katılacaktır: çocuğunuz olsa da olmasa da size çocuğunuz olduğu hissini veren, sevgisi dünyadaki başka hiçbir canlıda olmayan, saflığın ve iyiliğin sınırlarını zorlayan canlılar bunlar. Köpekler…

Evet bizim oğlumuzda inanılmaz oyuncu, sevgi dolu, diğer insanlar ve hayvanlarla uyumlu bir köpek olarak yaklaşık dokuzuncu ayını doldurmuştu ki Covid-19 pandemisi başladı ve dünyaca evlere kapandık. Yaklaşık üç ay süre ile eşim, ben ve Zeus tamamen izole bir hayat yaşadık. Her ikimizde evden çalışmaya başlamıştık. Daha öncesinde gündüz evde tek olan Zeus’un keyfi fazlaca yerindeydi. Her an anne ve baba ile birlikteydi. Bizimle birlikte olmanın ona çok faydalı olduğunu, zihinsel gelişiminde fazlaca ilerlediğini, yönergeleri alma ve kendini anlatma da ileri seviyeye ulaştığını gözlemliyor ve çok seviniyorduk. Artık gerçekten ne konuşsak anlıyor kendi de ne istese veya istemezse bize işaretlerle anlatıyordu.

Kapanma süreci devam ederken bizler her yerin kapalı olmasının getirdiği zorluğu bir şekilde temel ihtiyaçlarımızı farklı yollardan gidererek karşılıyor, sevdiklerimizle online platformlardan görüşerek sosyalliğimizi devam ettirmeye çalışıyorduk. Ama diğer yandan gerçekliğe dönüp baktığımızda biz insansız, Zeus ise tamamen arkadaşsız kalmıştı. Aylar boyunca kimsenin olmadığı sokaklarda tek başımıza yürüyor, çoğunlukla kimselere denk gelmiyor, eğer köpeği ile gezen birilerine denk gelirsek de sosyal mesafeyi koruma ve tedbirli olma adına çok yaklaşmıyorduk. Onlar da öyle… Farkına varmadan aylarca bu yalnızlığın içinde, kendi içimizde sağlığımızı korumaya ve yaşamaya çalışıyorduk.

Zeus’da bizimle beraber yeni normale alışmıştı… Dışarı çıkarken eğer maske almamışsak koşup maskelerin olduğu yerden bir tane alıp oturup bekliyordu. Adeta pandemi köpeği olmuştu. Uyum sağlamış görünüyordu. Ancak sandığımız gibi olmadı. Haziran 2020’de yeniden normale dönüşle birlikte bir şeylerde sorunlar olduğunu gözlemlemeye başlamıştık. Zeus insanlardan korkuyor, kendini sevmeye çalışanlara çok basınçlı ve yüksek bir tonda havlayarak onların çok korkmalarına yol açıyor, parklarda diğer köpeklere yaklaşmıyor, kendine yaklaşmak isteyenlere uzaktalarken bile hırlıyor, yanına geldiklerinde ise sanki saldıracakmış gibi havlıyordu. Ancak bu havlama sadece bir kere oluyor. Akabinde korkup kucağımıza gelmek istiyordu. Biz parklarda artık Zeus’u çocukların üzerine koşar, havlayarak hayvanlara karşı fobi geliştirir korkusu ile sürekli bağlı tutuyorduk. Bu hem Zeus’un bağımsızlığını çok kısıtlıyor hem bizim onula beraber hiçbir ortama giremememize yol açıyordu. Artık onun bu hallerinden biz de etkilenmiş olacağız ki bir insan ya da hayvan bize doğru yaklaştığında yoğun kaygı duymaya başlıyorduk. Bizim duygumuzu alıyor olacak ki Zeus’da inanılmaz geriliyor ve kendisine büyük sevme arzusu ile yaklaşan insanları ve oynamak isteyen hayvanları korkutarak uzaklaştırıyordu. Buna ek olarak ailemizden herkese ve her gün gördüğü kişilere karşı da aynı tavırları genellemişti. Ayrıca sanıyoruz ki büyümeyle gelen hormonal değişimleri de oluyordu ki fazlaca duygusal dalgalanmalar yaşıyor, bizimle çok yakın temasta iken bir anda bir sünger parçasını sahiplenip üç gün koltuğun altından çıkmıyor ve bize de düşman gibi davranıyordu.

Biz artık hem evimize biri gelecekse hem Zeus’la dışarı gideceksek çok gerilen insanlar haline gelmiştik. Veteriner ziyaretlerinde de büyük sorunlar yaşamaya başlayınca artık bir yardım almaya karar verdik. Çünkü köpeğimizin mutlu olmasını, hak ettiği sevgiyi diğer insanlardan da alabilmesini ve zaten görece kısa olan hayatını mutlu yaşamasını istiyorduk. Ve çocuğumuz olduğunda da onunla birlikte büyümelerini, ona ağabeylik etmesinin hayalini kuruyorduk. Ama Zeus’un hali o kadar değişkendi ki acaba doğacak kardeşine karşı da böyle olumsuz davranır mı diye düşünüp duruyorduk.

Öncelikle bir köpek psikolojisinde uzmanlaştığını belirten Veteriner Hekimden altı ay süreli ilaç desteği aldık ve aynı süreçte de kısırlaştırdık. Pandemi yüzünden ertelediğimiz kısırlaşma operasyonunu Zeus ne yazık ki iki yaşına girmek üzereyken yaptırabildik. 2020 ve 2021 yılının da büyük bir kısmı kapanmalarla devam ettiği için istesek de onu sosyal ortamların içine sokamadık ve yalnızlığımıza hapsolduk. Süreçte temmuz ayına kadar Zeus’un duygusal dalgalanmaları, bizimle olan gel gitli ilişkisinde düzelme oldu. Artık daha stabil bir ruh hali vardı. Bu ilerlemenin ilaçtan mı yoksa kısırlaştırma etkisinden mi ileri geldiğini hala bilmiyoruz ama Zeus eskiye oranla gayet iyi gidiyordu. Temmuz ayında tatile onu da yanımıza götürecektik ve bütün gün kalabalıklara sokarak insanlara ve hayvanlara yeniden alışmasını sağlayacaktık. Zeus on günlük tatil boyunca bizimleydi. Gündüzleri sıcağa dayanamadığı için her gün sahile götürmesek de, ilk denizine girmiş, sırtını bize yaslayarak suda durabilmiş, kontrollü biçimde yüzebilmiş, akşamları ise hayvanlarla dost bir barda hem insanlarla hem hayvanlarla bugüne kadar olmadığı şekilde sosyalleşmiş ve rahatlamıştı.

Yüz ifadelerini tanıyorduk ve keyif aldığını anlıyorduk. Biz de inanılmaz mutluyduk. Ancak bir sorun vardı ve o hala sürüyordu. Kendisini sevmek için yaklaşan insanlara karşı kendisini sevdirmeye başlamış olsa da bu sefer onlar yanımızdan ayrılırken sanki iki saniye önce kendisini seven onlar değilmiş gibi korkunç şekilde havlıyordu. Bir şeyler iyiye gitmişti ama esas sorun hala oracıkta belirgin şekilde duruyordu.

Tatilden Zeus’un eve döner dönmez eğitime başlaması gerektiği kararı ile döndük. Yaptığımız araştırma sonucunda iyi bir eğitimci bulmanın çok zor olduğunu fark ettik. Herkes verdiğimiz bir ilana mesajlar yazıyor, herkes köpeğin problemini kendi bilgisi ile açıklıyor ancak kimsenin söylediği kimseninki ile örtüşmüyordu.
Köpeğimizin nesi vardı? Gerçekten güvenebileceğimiz birini bulabilecek miydik? Bu konuda kimin yetkin olduğunu nasıl anlayabilirdik? Altı aydır ilaç desteği alıyorduk. Küçücük bir cana her gün içimiz burkularak antidepresan veriyorduk. Bu ilacın Zeus’a fayda edip etmediğinden emin değildik. Çünkü pek çok kişi bu olumlu gelişmeleri kısırlaştırmaya bağlıyordu. Bu konuda yaptığımız şeyin doğruluğundan hiç emin değilken bir de yanlış bir eğitmene denk gelirsek acaba onun için her şeyi daha karmakarışık bir hale getirir miyiz bunun endişesini yaşıyorduk. Onun mutluluğu ve iyi oluşundan kendimizi sorumlu tutuyorduk. Çünkü bizimle yaşamayı o seçmemişti ve maruz kaldığı hiçbir şey de onun suçu değildi.

Kapanmalar, sosyal izolasyonlar… Belki de o zorlandığı şeylerle baş etmeye çalışırken böyle reaksiyonlar veriyor bizse onu problemli bir köpek olarak adlandırıyorduk. Tehlikeli bir sınırda mıydık? Belki de değişmesi gerekmiyor, belki mizacı böyledir ve bizim bunu kabullenmemiz gerekiyor diyorduk. Yine de insanları korkutmasını ve onun da insanların sevgisinden mahrum kalmasını istemiyorduk.

Araştırmalarımız sonunda, nitelikli özgeçmişini temel alarak, ona güvenebiliriz duygusu ile Göktan hoca ile çalışmaya karar verdik. Bir pazar günü bizi Cumhuriyetköy’deki yerine davet etti. Bu yer doğa ile iç içe, tamamen görev köpeklerinin mutlu olabileceği ve iyi bir eğitim alabilmesi için tasarlanmış bir eğitim merkeziydi. Temelde K9 köpeklerinin eğitimlerinin yapıldığı bu merkezde aslında pet köpeklerine eğitim verilmiyordu. Ancak davranış sorunu olduğunu söylediğimizde, uzun süredir köpek davranışları konusunda çalıştığını ve araştırmalar yaptığını, bir çok davranış sorunu olan görev köpeğinin tekrar normale dönmesi konusunda başarı sağladığını belirtti. Davet etmeden önce çok önemli bir cümle kurdu, ‘Bir köpeğin davranış sorunu sabahtan akşama oluşmadığı gibi akşamdan sabaha da düzelmez, köpeğin davranışları birlikte yaşadığı insanlardan ayrı tutulamaz.’

Eğitim merkezinde ilk tanışma ve değerlendirme görüşmesini yaptık. Göktan hoca Zeus’u ilk andan itibaren izlemeye ve temas kurmaya başladı. Hem onu gözlemliyor , sınırlarını deniyor hem de bizden problemin ne olduğunu ayrıntılı şekilde dinleyerek köklerini anlamaya çalışıyordu. Aynı zamanda bizi anlık gözlemleyerek ve bizim kendi aktarımlarımızdan da yola çıkarak inanılmaz değerli bilgiler veriyordu. Biz de onu tanıyorduk… Hayatını bu güzel canlara adamış (gerçekten adamış), köpekler ile ilgili dünyanın çeşitli yerlerinde çok farklı konularda ilginç eğitimler almış, etkili bir eğitmen olmasına karşın hala öğrenci ruhu ile gelişmeyi gözeten ve en temelde köpekleri çok sevdiği fazlaca belli olan birini görüyorduk karşımızda.

Davranışçı yöntemler ile çalışan bir Klinik Psikolog olarak onun ne anlattığını anlıyor, doğruluğunu teyit ediyor ama o uygulamaya başladığında yöntemlerini ve amacını anlayamıyordum. Çünkü insana uygulanan yöntemler ile köpeklere uygulananlar birbirine hiç benzemiyordu ama temel mekanizmasının aynı olduğunu görebiliyordum. Göktan hocaya, bilgisine güvenerek o ne dese tamı tamına uygulamamız gerektiği bilincine birlikte çalışmaya başladığımız ilk gün eriştik.

İlk tanışma gününde eğitim merkezinden evimize inanılmaz mutlu dönmüştük. Hem Zeus’un sadece bir özgüven problemi olduğunu ve bu olumsuz davranışları kendini korumak için geliştirdiği anlamış hem de bunun düzelebilecek bir durum olduğu bilgisi ile umut dolmuştuk. Süreçte Göktan hoca ile üç seans görüştük ve her seansımızda Zeus’la birebir ve bizi de dahil ettiği pek çok çalışma yaptı. Orada yaptığı çalışmaları ise bir sonraki görüşmeye kadar bizim her gün yapmamızı istedi. Hem Zeus’la çalışıyor hem de bizi eğitiyordu. Okuduğumuz kitaplar, izlediğimiz eğitim videoları… Her seferinde ne çok bilgi kirliliği var diye düşünerek dönüyorduk. Çünkü ona iyi geleceğini sanarak uyguladığımız yöntemler aslında onun daha da agresyonunu artırmamıza yol açıyormuş. Doğru olduğunu sandığımız pek çok bilgi yanlıştı… Öğrendik… Çok şey…

Her gidişimiz Göktan hocadan köpeklerle ilgili pek çok alanda altın değerindeki bilgileri öğrenme, davranışlarımızdaki yanlışlarımızı fark etme ve köpeğimizin cins özelliklerine göre neye ihtiyacı olduğunu bilerek onunla nasıl iletişim kuracağımızı ve problemli davranışlarının düzelmesi için de neler yapmamız gerektiğini öğrenerek sürdü. Biz Göktan hocanın bize verdiği ödevleri görev edinerek her gün düzenli şekilde ve kuralına uygun şekilde uyguladık.

Onun eğitim merkezinde olan ancak bizim evimiz ya da çevremizde olmayan tüm materyallerin ikamelerini bularak egzersizlerimizi mutlaka yaptık. Her hafta eklenen yeni egzersizleri eskileri ile beraber yapıyor ve etkisinin kalıcı olması için çalışıyorduk. Bu egzersizleri yapmaktan Zeus kadar biz de keyif alıyorduk. Zeus egzersizleri yaptıkça dinginleşiyor ve odağına bizi alıyordu. Biz de onunla sokaklarda amaçsızca dolaşmaktan başka bir şeyler yapmanın ve onun gelişimini izlemenin tadını çıkarıyorduk. Öyle ki Zeus tamamen iyileştiğinde bile bu egzersizleri oyun gibi sürdüreceğiz diye sözleştik.

Zeus yaklaşık üç haftalık süreçte insanlar ve hayvanlarla hiçbir zaman olmadığı kadar yakın bir temas kurabilmeyi başarmış, özgüveninde ise belirgin bir artış yaşamıştı. Göktan hocanın kararı ile eğitim seanslarını sonlandırdık. Çünkü Zeus kendisi için planlanan eğitim aşamalarını başarılı şekilde tamamlamış, iyi bir aşama kaydetmiş ve olumlu davranışın yerleşmesi içinse geriye bir süre daha aynı egzersizleri yapmamızı önermişti. Biz Zeus’un bu eğitim etkileri sürerken yeniden hayvanlarla iç içe olmasını ve sosyalleşmesini istiyorduk.

Çevremizde ise bunu sağlayacak bir ortamımız yoktu. Bu konuda da destek olmak adına Göktan hoca bize Zeus’un sosyalleşeceği bir çalışma grubundan söz etti ve haftada bir gün oraya gidip ormanda koklama, yüzme, arama – bulma ve avcılık egzersizleri yapacağız. Zeus için bir sonraki hayalimiz ise haftada bir gününü arkadaşları ile geçirip oyunlar oynayıp, spor yapıp yüzebileceği köpek kreşine başlaması.

Biz Zeus’un anne babası olarak Göktan hocadan öğrendiğimiz egzersizleri Zeus’un ihtiyacı olsun olmasın elimizden geldiğinde her gün sürdürüyoruz. Onun artık daha dingin, uyumlu ve özgüvenli bir köpek oluşuna ise duygulanarak şahit oluyoruz. Artık parkta çocukları umursamadan bizimle oynuyor, insanların sevgisine olumlu karşılık veriyor ve diğer hayvanlarla da uyum içerisinde oynuyor.
Daha mutlu olamazdık!!

Zeus’un da sizlere birkaç sözü varmış. Biz sözü ona bırakıyoruz.

Sevgili ağabeylerim, ablalarım ve köpek kardeşlerim,
Evet annemin de anlattığı gibi ben Göktan Hocanın yani K9 Amcanın okuluna gittim. İnsan hayatını kurtarmak için eğitim alan arkadaşlarım ile tanıştım.Orada inanmazsınız hayatım boyunca hiç görmediği yeni şeyleri gördüm ve bir de bununla kalmayarak onları yapmayı da öğrendim. Ne yalan söyleyeyim ilk gün çok çekingendim ve korkularım da vardı. Bir gözüm annem ve babamdaydı.

K9 Amca ise bana inanılmaz bir şekilde güven veriyor, nasıl oluyorsa korkmuyordum onula çalışırken. Bir şeyleri farklı ve doğru yapıyordu ama neyi bilmiyorum. Neyse oraları çok karıştırmıyım şimdi. Çalışmalar sürerken ben de çok çabalıyordum tabii. Aman o da ne!? Zeus bir bir her istenileni yapıyor, bir bir her egzersizi başarıyor!

Kendimle gurur duymaya başladım kısa sürede. Sonra her eve dönüşümüzde annem babam beni parklara götürüyor, bahçede okuldakine benzer çalışmalar yaptırıyorlardı. İki yıllık uzun hayatımda bir şeyleri bu kadar başardığım başka bir zaman dilimi hatırlamıyorum. Aslan Zeus be! Canım kendim! Eskiden korktuğum insanlar yakınımıza geliyor umurumda mı? Değil. Çocuklar yanıma geliyor. Aman bana neymiş onlar kendi oyununu oynasın. Köpek arkadaşlar mı? Valla billahi de sorun değil. Özlemişim hatta… Geçen gün bak hatta akşam annem işten gelince bizi Kavaklı parka götürdü. Orda üç tane sokakta yaşayan köpek arkadaşım yanımıza geldi ve biz eve dönene kadar yanımızdan ayrılmadılar. Tam yanımda oyun oynuyorlar. Annem onlara benim mamamdan veriyor. Boğuşuyorlar falan hatta. Ben eskiden olsa nasıl gıcık olur, onlara hırlar havlardım. Ama bu sefer yaptım mı hayır! Ben de onların yanında durdum. Sonra koklaştık filan işte.

Sonra arkadaşlarla kaydırakları beraber tırmandık, hep beraber çooook yükseklere çıktık. Eskiden olsa ödüm kopar annemin kucağına atlardım. Şimdi öyle miiii? Tabii ki de hayır! Saçmalama! Zeus artık büyüdü. Zeus abi oldu. Kaydıraktan bir çıktım o da ne! Siyah bir kedi bana bakıyor! Amannn eskiden olsa uğraşırdım da şimdi umursamadım ben eğlenceme baktım. Zaten arkadaşlarla kayıp geri tırmanma yapıyorduk. Neyse sonra ben tahterevalli de biraz sallandım. Eskimiş aman allahım nasıl kötü garç gorç ses çıkarıyor. Eskiden olsa hemen korkar kendimi yere atardım. Şimdi ama korkuyor muyum tabii ki de hayır. Bişii diil o ya ses tahteravalliden geliyor işte. Bişi diil bişi diil… Ben sallanırken arkadaşlar bana baktı. Onlardan daha havalı hissettim kendimi. Oğlum Zeus dedim. Çok güçlüsün. Helal sana! Neyse sora indim. Arkadaşlar gitmez… Napim takıldılar o akşam bana.. Seviyorlar beni. Yapcak bişi yok. Neyse oturduk mu hepimiz. Annem babam da oturdu mu yere.. Sonra bir bana, bir Yoğurta hepimize sıra ile adımızı söyleyerek ödül maması verdiler. O kadar komikti ki kahkahalarla güldüm valla. Annem babam da Zeus çok mutlu valla gülüyor hatta dediler. E öyleydi hakketen de. Neyse eskiden olsa mamamı annem başkasına verse ona küser asla ben yemezdim. Saçmaymış. Şimdi öyle yapmıyorum. Paylaşmak ne güzelmiş kardeşler. Ben artık park gezmelerini böyle hatırlıyorum. K9 Amca Zeus olarak sana nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum.
Ayağına taşa değmesin emi, K9 Amcam benim, Ellerinden yalarım .

(Yazı konuşma dilinde yazılmış olup, sözcüklerdeki harf hataları ise Zeus’un yazıyor oluşundan kaynaklanmıştır.) 🙂

Göktan Eker’e saygı ve teşekkürlerimiz ile
Aylin & Umur Timur

The post TANRILARIN TANRISI ZEUS first appeared on Göktan Eker.

]]>
İnsanlarla Dost Olduktan Sonra Köpeklerin Bakışları Değişti http://www.goktaneker.com/2019/06/17/insanlarla-dost-olduktan-sonra-kopeklerin-bakislari-degisti/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=insanlarla-dost-olduktan-sonra-kopeklerin-bakislari-degisti Mon, 17 Jun 2019 16:48:42 +0000 http://www.goktaneker.com/?p=3703 İnsanlarla Dost Olduktan Sonra Köpeklerin Bakışları Değişti İki gelişmiş kas, onlara kurtlarda olmayan farklı yüz ifadeleri imkanı tanıyor. HALEY WEISS 17 Haziran 2019 Ceviri Ilker Unlu Köpekler neredeyse evcilleştirilmiş diğer[...]

The post İnsanlarla Dost Olduktan Sonra Köpeklerin Bakışları Değişti first appeared on Göktan Eker.

]]>
İnsanlarla Dost Olduktan Sonra Köpeklerin Bakışları Değişti

İki gelişmiş kas, onlara kurtlarda olmayan farklı yüz ifadeleri imkanı tanıyor.

HALEY WEISS

17 Haziran 2019 Ceviri Ilker Unlu

Köpekler neredeyse evcilleştirilmiş diğer türlerden çok daha fazla insanla göz kontağı kurma ihtiyacı duymaktadır İnsanlara yakın büyütüldüklerinde daha dört aylıkken insanların ilgisini üzerlerine çekme mücadelesine girmeye başlarlar. Pek çok kişi için o sıcak bakışlara karşı koymak çok güçtür. Yakın zamanda yayınlanan bir araştırmaya göre insanın yüreğinin yağlarını erimesinin nedeninin köpeklerin bize öyle bakis sekilleri olabilir.

Proceedings of the National Academy of Sciences’da yayınlanan bir araştırma köpeklerin yüzlerinin, gözlerini çerçeveleyen özel bir çift kas sayesinde, kurtlarda var olmayan kompleks ifadeler verebildiğini söylemektedir. Bu kaslar, iç kaşlarını kaldırarak ‘’nolur beni eve götür’’ bakışını atma imkanı tanıyor. Bu, evcil köpeğin

insanlarla daha iyi iletişime geçmek için özel bir yetenek geliştirmiş olabileceğine dair bilim insanlarının bulduğu ilk evrimsel kanıt.

Çalışma için Portsmouth Üniversitesi’nin Köpek Bilişsellik Merkezi’deki bir takım, köpeğin gözlerini açan ve genişleten iki kası incelediler. Bu şekilde gözleri daha iri, daha ifadeli ve dolasıyla daha şirin görünüyor. ‘’Retraktör anguli okuli lateralıs’’ ve levator anguli okuli medialis kasları (neyseki RAOL ve LAOM diye tanınıyorlar) gözlerin çevresindeki kas halkasını, üstündeki kaşların iki ucuna bağlayan kısa ve düz iki hattı oluşturuyor.

Bu araştırmacılar uzun süredir köpeklerin insanlarla nasıl göz kontağı kurmaya hevesli olduklarını ve özellikle de kaşlarını nasıl hareket ettirdikleri ile ilgileniyorlardı. 2017’de çalışmanın ana yazarı Juliane Kamınski köpeklerin insanlar onlarla ilgilendiklerinde kaşlarını daha fazla ve görmezden gelindikleri ya da yemek verilmediğinde ise daha az oynattıklarını gözlemledi. Bu da bu hareketin bir noktaya kadar isteğe bağlı olduğuna işaret ediyordu. Araştırma, köpekler bu kasları kullandıklarında insanların onlara daha olumlu tepkiler verdiklerini göstermiştir. İnsanlar ve köpeklerin gözleri birbirine kenetlendiğinde ikisi de oksitosin akışının keyfini çıkarmaktadırlar.

Bu sadece iki türün gözlerinin dünyada bir yerde birleştiği basit bir aşk hikayesi değildir. Tüm ortaklıklarda olduğu gibi bu yıllar süren evrim ve büyümenin bir sonucu olma ihtimali var. Eğer köpekler insanlara olan bağlarının sonucu olarak kaşlarının hareketini maniple etme yeteneği geliştirdilerse bunun karşılaştırması tutsak kurtlara bakarak yapılabilir. Köpekler yaklaşık 33 000 yıl önce özellikle de gri kurttan ayrıldığı için bu iki hayvan üzerinde yapılan çalışma 4 ayaklı zaman kapsülünün açılıp icine bakılmasına benzetilebilir. İki tür arasındaki ayrılma köpeklerin evcilleşmeye başladıkları zamana denk gelmektedir. Bugün, araştırmacılar köpeklerin zaman içinde tam olarak nasıl değişim gösterdiklerini anlayabilmek için türler arasındaki farkları belirleyip üzerlerinde çalışabiliyorlar.

Bu durumda bahsi geçen kasları hareket ettiren kaşlar köpeğin anatomisine ek olarak ortaya çıkmış gibi görünmeketdır. Araştırmacıların baktıkları 4 gri kurtta bu kaslar bulunmamaktadır. (RAOL ve LAOM kaslarının öncülleri olabilecek lif öbekleri bulmuşlardır.) Araştırmacıların baktıkları 6 köpek ırkında ise bu iki kasın da tam

olarak gelişmiş ve gayet güçlü olduğunu gözlemlemişlerdir. Daha kurtvari bir ırk olan ve gruptaki en eski ırk Kabul edilen Sibirya Husky’sinde araştırmacılar RAOL bulamamışlardır.

Bazen bu tip değişimlerin ilk ortaya çıkışı hemen tespit edilemez. Düşük kulaklar ve kısa ağız yapısı gibi belirli fiziksel köpek özellikleri, muhtemelen ev hayvanlarında tercih edildikleri için, evcilleştirmeye kodlanmış gelişimsel hücrelerden kaynaklanmaktadır. Bu yeni araştırmaya göre ise fiziksel özellik ve onla alakalı davranış arasındaki bağ biraz daha direktir. Duke Üniversitesi Köpek Bilişsellik Merkezi müdürü Brian Hare’in sorularımıza elektronik postayla verdiği cevapta çoğu aynı araştırmacılara ait daha önceki çalışmanın köpeklerin yüz ifadesindeki bu değişimin köpek-insan ilişkisini arttırdığını ve suankinin ise bu değişimin köpeklerin kurtlardan ayrıldıktan sonraki zaman denk geldiğine işaret ettiğini söylemiştir.

Evrimsel standartlara göre kurt ile köpeğin ayrılmasından sonra geçen zaman iki yeni yüz kasının gelişimi için yeterince uzun görünmüyor. Bir türün bu kadar hızlı değişebilmesi için oldukça güçlü bir etkinin buna neden olması gerekmeketdir. İşte burada araya insanlar girmektedir. Gözlerinin büyüklüğünü ve genişliğini abartacak yeteneğe sahip bir hayvan grubuyla çok derin bir bağ kurdugumuz acik. Bakışları bize insan bebeklerini anımsatırken annelik iç güdülerimizi tetikliyor. Araştırmalar zaten daha çok insansı yüz ifadesine sahip ırkların daha çok tercih edildiğini göstermesinin yanı sıra bu son araştırma yüz ifadesini daha iyi kullanabilen köpeklerin barınaklardan daha kolay sahiplendirilebildiğini ortaya koymuştur. Bunun nedeni tamamiyle RAOL ve LAOM kaslarını kullanabilme becerilerine bağlanmaktadır. Bilerek bu özellik için üretmesek de bu yüz ifadesi onlara çok şey kazandıran bir özelliğe dönüşmüştür. Hare, bu kasların evcilleştirme süreci içinde geliştiğini; ancak insanlarla etkileşimlerinin köpeklere sağladığı bu büyük bir avantaj insanların haberi olmadan gerçekleştiği açıklamasını yapmaktadır.

Tim Smith

Boston Üniversitesi’nde Köpek Bilişselliği üzerinde çalışan ancak bu çalışmanın parçası olmayan yardımcı professor Angie Johnston “bu öylesine klasik bir insan sistemi ki, kendi çocuklarımızla kurduğumuz ilişkiyi andırıyor,” diyor. “Köpek bilişselliği ve köpeklerin evcilleşme sürecinde baktığımızda tekrar tekrar karşımıza çıkan şey, onların adeta çocuklarımız gibi toplumumuzdaki bu çok önemli rolün bir parçası olmayı başarmış olmalarıdır. Sahip olduğumuz sisteme kendilerini dahil ediyorlar.”

Bu tip insani yüz ifadeleri köpeklerin ilgiyi üzerlerinde toplama yolunda buldukları bir çare olabilir. Kaşların kaldırılması insanlarin direk iletişim amacıyla birbirlerine yolladıkları en direkt mesajlardan birine örnek olarak kabul edilebilir. Köpeklerin kurnazca bu insan ifadelerini taklit etme özellikleri, o an aslında ne hissediyorlarsa hissetsinler, bizlerin diğer hayvanlarla yapmadığımız şekilde bazı duygularımızı onlara yansıtmamıza neden oluyor.

RAOL ve LAOM kasları özellikle yoruma açık. Barnard Üniversitesi Köpek Bilişsellik Laboratuvarı’da kıdemli araştırmacı olan Alexandra Horowitz buna farklı durumlarda başka başka yorumlanabileceğini söylüyor. Birine göre üzgün başka birine göre pür dikkat beni izliyor olarak yorumlayabiliriz. Olanı sorgulayan ya da inanmaz gözlerle bize bakıyor sanabiliriz.” Horowitz’e göre köpekler primat kuzenlerimizden sonra bu şekilde yüz ifadesini kullanan ikinci tur. Atlar da gözlerini çevirerek düşünceli düşünceli bakıyor görünebilirler; ancak onları genel yüz ifadeleri köpeklerde olduğu gibi insansı bir etki yaratmaz. Köpeklerle ilişki kurmaya o denli hevesliyiz ki ağzılarını yayış şekillerinde gülümsediklerini görmek istiyoruz. Yeni araştırma bana daha çok yüzlerini insan gibi hareket ettirebildiklerini gösteriyor. İfadesiz yüzlerden hoşlanmıyoruz.”

Hem Horowitz hem de Johnston, Sibirya tilkileri ve Avustralya Dingoları üzerinde yapılacak bir araştırmanın kaş hareketleri ve diğer evrimsel özellikleri anlamakta bize ışık tutacağına dikkat çekmekteler. İki tür de insanlara yakın yaşamaktadırlar ve ilk köpeklere en yakın yaşayan akraba olarak kabul edilmektedirler. Köpekler evcilleşmeye kayarken onlar neden yabani kalmışlardır? Tur olarak tek başına bu hayvanı neden seçtiğimiz büyük miktarda bilgi içermeketdir” diyor Horowitz. “Bu bir bakıma kendimiz hakkında birşeyleri keşfetmek demek.

https://www.theatlantic.com/science/archive/2019/06/domestication-gave-dogs- two-new-eye-muscles/591868/

Köpek | Kinoloji Akademisi
https://www.kinolojiakademisi.com/

The post İnsanlarla Dost Olduktan Sonra Köpeklerin Bakışları Değişti first appeared on Göktan Eker.

]]>