‘Mehmetçiğimizin terörle mücadelesinde K9’lardan daha fazla istifade edilmesinin personel kaybını önleyeceğini düşünmekteyim’…
Neredeyse dünyanın her yerinde güvenlik birimleri K9’ suz hareket etmezlerken, Amerika’da ve bazı kıta avrupası ülkelerinde özel güvenlik firmaları K9’ suz önlem almazlarken, biz henüz çok gerideyiz’..
Röportaj: GAZETE 9 EYLÜL/İZMİR- 22 EKİM 2013- YILDIZ ÇELİK
http://yildizcelikist.blogspot.com/2013/10/gorev-kopekleri-k9-lar.html
‘Güvenlik’ ve ‘Pet’ Sektörü, bu iki sektörün birbiri ile alakası yokmuş gibi görünmesine rağmen ‘Güvenlik Güçlerimiz’ ve ‘Özel Güvenlik Teşkilatı’nın en stratejik yardımcılarından birinin köpekler olduğu ya da olması gerektiğini söylemek yanlış olmaz. Sivil halkın bundan pek haberi olmasa da, ‘Görev Köpekleri’ bu sıralarda polisiye amaçlı çok kısıtlı olarak ta askeriye amaçlı kullanılmakta. Jandarmanın hizmetleri de aslında bir nevi kırsal polis gibi.
Hizmet alanı ağırlıklı olarak K9 eğitimi. K9 Latince’ den gelen, köpek anlamındaki canine kelimesinin ca-nine, yani K9 olarak kısaltılması. Önceleri köpeklerin sadece askeri ve polisiye eğitimleri yapılırken ihtiyaçların yaygınlaşmasıyla eğitim disiplinini ifade etmeye başlıyor ve hemen hemen tüm Askeri ve polisiye hizmet köpekleri K9 olarak adlandırılıyor. K9 filmine kanmayın, bu köpekler sadece Alman kurdu değil.
İşte bu tür yanlış anlaşılmaları ve eğitimi on üç yıldır faaliyetteki K9 Güvenlik firmasının ’ nin kurucularından 1998 yılına kadar devam eden memurluğu zamanından bu yana köpek eğitmeni Göktan Eker:‘K9’lar tüm dünyada askeri kullanımın birçok farklı evrelerinde ve farklı birimlerinde etkin olarak kullanılmaktadırlar. Mehmetçiğimizin terörle mücadelesinde K9’lardan daha fazla istifade edilmesinin personel kaybını önleyeceğini düşünmekteyim, Hatta Bölge ülkelerinden birinde K9’larla askeri kullanım konusunda çalışan biri olarak buna eminim. TSK’ nın köpeklerin askeri kullanımı konusunda daha etkin olması gerektiğini düşünüyorum. Sınır güvenliği konusunda neredeyse doğru dürüst bir kullanım olmadığı, kevgir olan sınırlarımızın halinden ve yıllardır temizleyemediğimiz mayınlardan hareketle aşikardır’ diye anlatıyor.
Eğitimin esasını ne oluşturuyor?
Sistemimizi köpeklerin içgüdülerinin artırılarak yönlendirilmesi üzerine kuruyoruz; avcılık, takip ve benzeri içgüdülerin artırılması ile arama köpekleri, mücadele ve benzeri içgüdülerin artırılması ile koruma köpekleri eğitimi yapıyoruz. Tabii ana kural doğru davranışları gerektiği kadar ödüllendirmek, yanlış davranışları görmezden gelmek veya ikaz etmek. Ceza hemen hemen hiç kullanmadığımız bir uygulama, ancak kaçınılmaz bir durum varsa, eğitmenin değil de üçüncü kişilerin bu uygulamayı yapmasını rica ediyoruz.
Unutulmaması gereken ana kural ise köpek eğitiminin en önemli dayanağı genetik yapının o eğitime uygunluğu.
Bu pazarı yaratan koşullar nelerdir?
Nüfus artışı, liberalleşen-globalleşen ekonomi, evcil hayvanlara karşı giderek aertan talep ülkemize birçok köpek ırklarının gelmesine neden oldu. Bu büyük Pazar gerek içeride gerekse dışarıda birçok kişinin iştahını kabarttı, reklamlarda, filmlerde boy gösteren ünlü köpekler pazarı daha da şişirdi ve Türkiye bir köpek çöplüğüne dönüştü. Buna ülkemizde köpek yetiştiriciliğini, iki birbirine benzeyen köpeği çiftleştirip çıkan yavruları daha sütten kesilmeden satmak sanan tüccarlar da eklenince köpekçilik çözümlenemez sorun yumağı haline geldi.
Eski Doğu bloğu ülkeleri başta Bulgaristan ve yakın ülkeler olmak üzere bu ülkelerdeki köpek yetiştiricileri, merkez Avrupa’ya satamadıkları standartların altında kırma, hasta, problemli ne varsa ülkemize gönderip satmaya başladılar. 15-20 yıl öncesine kadar köpek eğitimi, köpek pansiyonu ya da köpek çiftliği gibi tabirlere uzak bir toplumduk. Belki de Özallı yıllar, dünyaya açılım, yeni gelişen burjuvazinin katkısı ile pet adını verdiğimiz ev köpekleri ile tanıştık…
Burjuvazi, medya, toplumda model olan kişiler, sinema ve pek tabii internet yeni köpeklere ve farklı köpek ırklarına talebi arttırırdı.
Buna ülkemizde köpek yetiştiriciliğini iki birbirine benzeyen köpeği çiftleştirip çıkan yavruları daha sütten kesilmeden satmak sanan tüccarlar da eklenince KÖPEKÇİLİK çözümlenemez sorun yumağı haline geldi.
İşte bu arada artık eğitmenler devreye girmeye başladı, gerek yerli gerekse doğu Avrupa kökenli eğitimciler bu çarpıklıkların içerisine adeta “köpekleme“ daldılar. Ancak bırakın çözüm getirmeyi sorunu daha da karmaşık hale getirdiler. Getirdiler derken kendimi bu gruptan ayrı tutmuyorum, bende köpek eğitmeni olduğum için sorumluluğun bir kısmını da kendime alıyorum.
Yabancı kökenli eğitmenler belirli genetik havuzdan gelen köpeklerle çalışmaya alışık olduklarından ülkemizdeki durum karşısında şoka uğradılar. Ülkemizdeki köpek Çöplüğünde boğuldular, yerli eğitmenler ise sahipsiz, itile kakıla işlerini yapmaya çalıştılar, ama nafile, ha bide iki gün bakıcılık yapıp, bir süre köpek çiftliğinde çalışıp türeyen ‘UZMAN’ eğitmenlerle doldurduk büyük şehirleri. Zira ülkemizde ‘Köpek Eğitmeni’ yetiştirecek ne okul ne de bir sistem vardı, eğitilen köpekleri sınava tabi tutacak, eğitmenlerin yaptıklarının ya da söylediklerinin doğruluğunu kontrol edecek hiçbir ama hiç bir şey yoktu.
Sizin deyiminizle ‘Köpekçilik’ sektörünün bu sorunlarının yansımaları nelerdir?
Alınıp bakılmayan, ihtiyaçtan fazla üretilen köpekler sokaklara salınmaya başlandı. ‘Sokak köpeği’ problemi büyüdü. Belediyeler halktan gelen şikayetlerle hayvan severlerin arasında sıkışıp kaldı; bir tarafta toplum sağlığı, diğer tarafta insani duygular, öbür tarafta hayvan severler!
Dışa açılım ile ithalatın artması, tüketim alışanlıklarımızdaki değişim, hayvancılığımızı da menfi yönde etkiledi. Hayvancılığın gerilemesi ile Köylü Çoban Köpeğimiz kangalın ve Anadolu’daki diğer akrabaları ve bu coğrafyada yaşayan aynı amaçlı diğer ırkların da bu yeni akıma, pet sektörünün gelişimine fazla dayanamayacağı anlaşıldı.
Köylü çoban köpekleri şehre taşınıp dejenere oldular, Avrupalı rakipleri ile dövüş kulüplerinde birbirlerine kırdırıldılar, işi binlerce küçükbaş hayvanı gütmek olan, çobanın en büyük yardımcısı heybetli köpek, çobanın şehre taşınıp otoparkta çalışmaya başlaması ile artık kurt yerine dövüş ringlerinde rakiplerinin üzerine saldırtırdılar.
Ne yapabilirlerdi ki? İmdatlarına genelde yurtdışı kökenli Hayvan Hakları Savunucuları, Hayvan Koruma Dernekleri ve benzeri kurumlar yetişti. Belediyeler, sokak hayvanı koruması, bakımı ve benzeri konularda onlardan büyük destek alarak belediye hizmetlerinde değişikliğe gitmeye başladı.
Pet sektörü yapısal olarak Tarım Bakanlığı bünyesinde. Bakanlık, eğitim çiftliği için eğitmenlerden sertifika istiyor ama ülkemizde bu konuda eğitim veren bir okul veya kurs yok. Buna Tarım Bakanlığı el atmalı. Sokakta köpeğin olmamasına odaklanmış belediyelerimiz problemin gerçek kaynağı, yani köpeklerin sokağa bırakılmasıyla ilgili çalışmalar yapmalı. Milli Eğitim Bakanlığı ‘Köpek bakımı, Yetiştirilmesi, Eğitimi’ konularında ellerindeki program oluşturmalı. Bu konuda yüksek okul düzeyindeki ülkelerden ‘Müslüman köpek idarecisi’ talebi geliyor. Ve biz bu talebe cevap veremiyoruz.
Peki, K9 kullanımında Türkiye’ yi diğer ülkelerle karşılaştırmanızı istesem !
Neredeyse dünyanın her yerinde güvenlik birimleri K9’ suz hareket etmezlerken, Kıta Avrupa’ sında özel güvenlik firmaları K9’ suz önlem almazlarken, biz henüz çok gerideyiz. Özel güvenlik sektöründe acilen K9 kullanımı ile ilgili yapısal ve yasal düzenleme yapılması gerekiyor. Köpek eğitiminin ne olduğunu ne yazık ki eğitmen arkadaşlarımızın dahi bir çoğu bilmiyor. ‘Köpek Eğitim’ ‘Kinoloji’ adı verilen birçok alt kısımlara ayrılmış bir bilim olmasına rağmen herhangi örgün ya da yaygın eğitim sitemi içerisinde ele alınmaması, üniversitelerin buna uzak kalması sebebiyle sadece piyasa şartlarına göre gelişmiş bir sektör:‘Köpek eğiticiliği!’
Köpek sahiplerinin eğitim ihtiyacı ile örtüşmeyen köpek eğitim sistemi, kısır ve Uluslar arası standartlardan uzak çalışmalar, köpek eğitmenlerinin asıl sorunu aslında. Buna ek olarak bir de ego savaşları var ki, herkes dünyanın en iyi eğitmeni Türkiye’de…
‘Görev Köpekleri’ ve ‘Pet’ ler için, önerileriniz nedir?
Köpekle beraber yaşamak istiyor, onu evimizin bir parçası gibi görüyorsak o ırkın en iyi özelliklerini korumalı, ırk kalitesini savunmak için çalışmalıyız, sivil toplum örgütü olmalıyız. Köpeklerimizin bizim ve ailemizin yaşantısına uyumu için iyi eğitilmelerini sağlayacak kulüpler kurmalıyız. Ülkemizde Köpekçilik sektörünün farklı oyuncularının değişik ağırlıkta Tarım Bakanlığı’ nın, belediyelerin, Milli Eğitim Bakanlığı’ nın, Üniversiteler&YÖK’ ün, İçişleri Bakanlığı’ nın, Türk Silahlı Kuvvetleri’ nin, Sivil Toplum Örgütleri’ nin, rolleri olduğunu düşünüyorum, belirttiklerime herkes katılmayabilir kimilerini rahatsız edebilir, benim yanlış anlamam olabilir, ama en büyük eksiklik halen herhangi bir çalışma başlatılamamasıdır. Yani yanlış yapmak korkusuyla bir şey yapmamaktır !